Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Aso Dağı 'nda Tutku, Kei Kumai 1990 dı. Shohei Imamura Yılanbalığı filmı ile Canncs Film Festivalı'ndc, Kirazların Tadı filmınin yönetmeni lranlı Abbas Kiarostami ile AltınPalmıye'yipaylaştı. llkfilmleregidcn Altın Kamcra ödülü Naomi Kavvase'nin minimalistSu7akufılmineverildi. Ardından KitanoTakashi Venedik'tc HanaBi filmi ile Altın Aslanaldı. Ustaçırak yoluyla sinemaya başlayan Imamura, önceleri Ozu, Kawashima gibi yönetmenlere asistanlık yapmış, 1960'larda kendi filmlerine imza atmaya başlamıştı. 1983 yılında Narayama Türküsü ile Altın Palmiyealan Imamura, Hiroşima'nın ardındanyaşanantrajedileri irdeleyen Kara Yağmur( 1989) filmi uluslararası başanyaulaşmişsa da Japonya'da hiç tutulmamış, Shochiku stüdyolarından yeni bir öncri gelene dek aradan yedi yıl geçmişti. Yılanbalığı daha önceki filmlerıni, özellikle Öç Benimdir'i (1979) anımsatıyordu. Birçok filminde olduğu gibi işlenen bir suçtanyolaçıkıyordu. Kansınısevgilisininkollanndabulanadam elini kanabuluyor, sonrasındadahapishaneye düşüyordu. Yine daha önceki filmlcrinde olduğu gibi bu sıradan öldürme olayı daha genişboyutlarkazanıyor ve günümüz Japonya'sınınacıbirportresınıçiziyordu. DERGI DEN Merhaba, Adı felaketlerle bütünlcşmiş isimler vardır. Çernobil, Rhopal, Madımak Oteli, Soweto, Auschwitz, Titanic gibi. Bu felaketlerden katliam özelliğinde olanların hesabı yıllar sonra da olsa sorulur, saçlanna kır düşse de zanlılar yargı öniine çıkartılır. Kazalarda ise sofumlular kendilerini suçlu bile hissetmezler. Açgözlü enerji politikası Çernobil de binlerce insanm, işçi yaşamına değer vermeyen üretim anlayışı da Bhopal de (Hindistan) 2500 insanın ölümüne neden olmuştu. Bu felaketlere neden olan gerçek kişilere hiçbir zaman hesap sorulmadı. Belki birkaç görevli günah keçisi olarak yargılandı, ama felaketleri doğuran anlayışlara ilişmeye kimsenin gücü yetmedi. Benzer teknolojiler, dünyanın dört bir tarafında yeni felaketlerin öncüsü olarak varlıklannı sürdürüyor. Bu hafta ayrıntdarıyla aktardığımız Titanic felaketi. tarihe geçmiş en dramatik olaylardan biri. Geo dergisinden aktardığımız yazıyı okuyunca kolay kolay etkisinden kurtulamayacaksınız. 1912yılında Titanic'te, 1500yolcu yaşamını yitirdi. Titanic 'in batışı sırasında ikifelaket bir arada yaşandı. Okyanusun ortasında bir gemi batıyordu. Önce kimse inanmadığı için kılını kıpırdatmadı. Kayıklara inin emri verilmedi. Verildiğinde de kimse gemiden ayrılıp kayıklara inmek istemedi. Ama gemi batıyordu... Sonunda kayıklara inildi. Ne var ki kayıklara inenler canavar kesiliyordu. Ölümü hisseddince öldürmeye başladüar... Kayıklarda en az heşyüz kişiyeyetecek kadaryer vardı. Ama hosyerler can çekişenlerden sakınıldı. Üstelik paylaştıkları aynı felaketti. Kazanın ikinci bir ilginç yanı da ölenlerin çoğunun üçüncü sınıf yolcular oluşuydu. Çünkü Titanic 'in kaptanı gemisinin lüksüne uygun davranmış, yolcuları sımflarına göre uyandırmıştı. Yani önce birinci sınıf yolcuların kapısını çalmıştı. Üçüncü sınıjlara ise asla sıra gelmeyecekti... Boğulan 1500 kişi için soruşturmalar açıldı, insanlar sorgulandı, ama suçlu sıfatına uygun kimse bulunamadı. Suç buzdağınm üstüneyıkıldı... Önümüzdeki hafta yeni bir dergidc bulusmak umuduyla... İpek Çalışlar CUMHURİYET DERGI İMTİYAZ SAHİBİ: BERİN NADİ • BASAN VE YAYAN: YENİ GÜN HABER AJANSI BASIN VE YAYINCILIK A.Ş. • GENEL YAYIN YÖNETMENİ: ORHAN ERİNÇ • GENEL YAYIN KOORDİNATÖRU HİKMET ÇETİNKAYA • YAZIİŞLERİ MUDURLERİ DİNÇ TAYANÇ, İBRAHİM YILDIZ • SÜRUMLU MUDUR: FİKRET İLKİZ • YAYIN YÖNETMENİ İPEK ÇALIŞLAR • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • REKLAM: MEDYA C KAPAK FOTOĞRAFI: ERZADE ERTEM (NESİN VAKFI ÇOCUKLARINDAN AYSUN) Sanatçı ama... Ustanın 70 yaşında gerçekleştirdiği Yılanbalığı filminin Cannes ödülü alacak bir film olupolmadığı tartışılabilirdi. Örneğin Mise cn Scene, tmamura'danbeklenenenerjiyi taşımıyordu. Ikincibölümdeki Flamenkosahneleri oturmamıştı, son gürültüpatırdı sahnesi için sıkıcı denilebilirdi. Yine da ana oyuncusu bir Yılanbalığı olan bir film için oldukça başanlı ve eğer Imamura 70 yaşında böylekişisel bir filme soyunabiliyorsa Japon sineması için de umut vericiydi. Kitano Takeshi, Oshima'nın Mutlu Noel, Mr. Lawrencc filmindeki başanlı rolü ile anımsanıyordu. Oysa on parmağında on marifet olan bir sanatçıydı. Resim yapıyor, roman yazıyordu. Oyuncu ve yönetmendi. Venediic'te Altın Aslan alan HanaBi yedinci filmiydi, oysa diğerleri festivaller dışında pek ilgi çeİcmemişti. Japonca'da 'Hanabi' donanma fişeği anlamındaydı. 'Hana' gerçektc 'çiçek' demek olduğundan yaşamı, 'Bi'ise'Ateş'anlamınageldiğindentabancadan çıkan ateşi, kısacası ölümü simgeliyor veböylece filmin anakonularınıözümlüyordu. Japon sinemasının 'Yakuza' film türü, Amerikan sinemasının gangster filmlerini anımsatıyordu. Buyüzden Kitano için Japon Clint Eastwood diyenler vardı. Oysa Kitano kalıpların dışınaçıkıp kendi görsel sözdizimiveanlatımyapısınıgcliştirecekkadarserüvenciydi. HanaBı ile filozof yönünü de göstermişti.Çünkü gangster filmi kalıplanna sıkışmış bir film değildi HanaBi. Kitano'nun son 'Yakuza' filmi Sonatinc'inbıraktığıyerdenalıyorduöyküyü,ölümünyaşama değer yönü üzerinde düşündürüyordu izleyiciyi. Kitano için gangster, geriye kalan son varoluşçuydu. Cannes'te Altın Kameraalan Suzaku filminin yönetmeni Naomi Kavvase genç bir kadın. Kadın yönetmenlerın çok az olduğu bir ülke için önemli bir ilk adım onunkisi. Kavvase iyi bildiği biröyküyü anlatmış. Estetik açısından oldukça zengin olan bu filmin konusu doğanın en cömcrt köşesinde kendi halinde yaşayan bir ailenin yeni bir yol yapımı gibi modern gelişmeler karşısında yavaş yavaş dağıhşı. En çok ölü zamanlarda gelişen filmin ağır temposu izleyiciyi sıkmak yerine gittikçe içıne çekiyor. Japon sineması için yine son söz Oshima'nın. " Eğer genç yönetmenler kendi kendilerine kanş açık ve dürüst olabilirlerse iyi filmleryapılabilir Japonya'da."^ Yılanbalığı / Shoei Imamura bul Uluslararası Film Festivali'ndedesergilenen ilk filmi Maborosı (Sanrı) ile yeni bir Ozu olarak dikkati çektı. Tatami üzerine oturmuş karakterleri uzaktan okşayan kamera, canına kıyan erkeğin ardından dul karısının yaşadığı korkunç boşluk ve suç duygusu gibi alışılmış aile dramalanna yakın bir konuyla...Ozu, Misogushı,Narusegibibüyük Japon yönctmenlerine saygısını belirtcn KoreEda, gerçck etkinin Theo Angelopoulos gibi yabancı yönetmenlcrden geldığini vurguluyordu. 1996İstanbulFilmFestıvalisırasındayapılansöyleşideşöyledıyordu: "Ozu vekuşağının film yaptığı koşullarartık yok. Stüdyo sıstemi kendini yıtirmiş sayılır. Bunu izleyen y ıllarda birçok yönetmenniteliklifilmlerinparasını çıkarabilmek ıçın 'pembe film' dediğimiz porno filmlerine soyundu. lyi filmler de yapılmadı değil. Bunuizleyenonyıl Japonya ekonomik açidan bir patlama yaşarken en kötü filmler çıktı ortaya. Para çoktu, ama ünlü bir şarkıcının çevresindc dönensaçmasapanfilmlerc yatırıhyordu. Bu para da Akira Kurosawa suyunu çekti şimdi. Benim kuşağımın yönetmenlerinin deney imleri başka: Örneğin ben televizyon belgescl leri yaptım, bir başkası sinemalarda film göstericisi olarak çalıştı,eleştirmenlikyaptı,diğerleri televizyon dramalan yaptılar. Tek ortak yanımız film izleme tutkumuz. Bizden önceki kuşak yönetmenlerinin yaşamı birbirine benziyordu. Bin bira/parakazanınca, saki sofrası kurup (belki kadın da kiralayarak) sabaha dck içer, atışıp tutuşurlardı. Sınemayı ne denli sevdiklerinin bir göstergesiydi bu. Kavgalan kadın için değil, film rnetodu filan içindi. Benim kuşağım sinema sevgısini başka türlü gösteriyor. Belki de bunda 1980'lerdeTokyo'daparanın su gibi aktığı yıllarda ufak sinemalarda dünyanın her bir yanından önemli filmler izleyerek yetişmemizin etkisi var. Büyük stüdyolar hiç yardım etmedı bizc başlangıçta. Şimdi başanlanmızı görünce bizi satın almaya çalışıyorlar, ama artık çok geç" Geçtiğimizyıt Japon sineması için uluslararası açıdan çok önemli biryıl