Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 TEMMUZ 1996. SAYI 539 BAŞKENT GUNLERI Kahve söyleşileri MÜŞERREF HEKİMOĞLU rjantin Caddesi'nde kahveler açılıyor durmadan. Divan ile başladı, Paul Kafemiz, Mesken derken Daily News de eklendi, çiçekli bahçeleri, terasları, teraslarda söyleşen her kuşaktan kalabalığıyla çok renkli bir köşe oldu Arjantin Caddesi. Sabahtan gece yarısına dek yoğun trafiği var. llnur Çevik'in neden bir kahve açtığını merak ediyorlar. Günlük haberlerin güzel bir köşede yorumlanmasını istiyor belki ya da haberlerin ötesinde söyleşiler diliyor başkentlilere. Açılış partisi de büyük ilgi gördü dostlarından. Kalabalıkta diplomatlar ve politikacılar göze çarpıyor. CHP'den Murat Karayalçın, DSP'den Profesör Mümtaz Soysal ve eşleri, yeni büyükelçilerimiz ve sefireler. Biri de Lizbon sefiremiz. Nilgün Banguoğlu. Yalnız Dışişleri'nin değil başkentin de hoş kadınlarından biri. üzbon'a daha geç gidecek ama veda partisini de verdi Banguoğlu çifti. Tahran Caddesi'ndeki evlerinin yeşil bahçesinden bir başkent seli aktı. Kahvelere dönüyorum yeniden. Müzik de başladı akşam çökerken. Ama tango değil. Oysa Arjantin Caddesi'nde tangolar dinlemeyi diliyor başkentliler. Gaziosmanpaşa'da bir sokaktan Buenos Aires sokaklarına uzanıyor kimi söyleşiler. Değışık nedenlerle Arjantin'e gidenler kahvelerin güzelliğini anlatıyor, kadınların şıklığını, oyuk kabaklarda nargile türü içilen mat çayını. Çağrışımlar hayli değişik, Falkland Adaları, Demir Lady derken Tansu Çiller de geliyor masaya, sonra Evita Peron'a dönük anılar ve düşüncelerle sürüyor söyleşiler. Ben de ilk kez Londra'da izlediğim müzikali anımsıyorum. Biliyorsunuz, New York'ta sahnelendiği zaman Evıta rolünde bir Türk kızını alkışladı Amerikalılar. Son günlerde siyasal sahnede adı çok geçen Izmir milletvekili Gencay Gürün de Istanbul Şehir Tiyatroları yönetmenliği döneminde sahneye koydu Evita'yı. Uzun süre oynadı ama Evita rolünü canlandıranlar çok iz bırakmadı belleklerde. Gencay Gürün'ün sahnelediği çok güzel oyunlar var, ancak başkentliler siyasal sahnedeki rolünü ilgiyle izliyor son günlerde. Derken Büyükelçi Kamuran Gürün'e atlıyor söyleşiler. Dışişlerinde saygınlığını koruyan bir diplomat, tartışmaya açık ama ödüne kapalı! Karar antnı da hiç kaçırmaz. Müsteşarlıktan ayrılması, Bonn elçiliğine gitmemesi ilkelerinden ödün vermemekten kaynaklanıyor. Benim de sevdiğim, saydığım bir dost. Fırtınalı Yıllar kitabını okudunuz mu? Ya da BükreşParisAtina Büyükelçilik Anıları'nı Okuyacaklarının hepsini nasıl olsa anımsayacaksın, diye sunmuş bana. Doğru, fırtınalı yılları birlikte yaşadık. Dış politikada da, Dışişleri'nde de büyük sorunlar yaşandı o yıllarda. Bugünkünden daha büyük mü bilmem ama Kamuran Gürün'ün direnme gücünü, kişiliğini daha yakından tanıdım o yıllarda. Fırtınalı yıllardan fırtınalı tangolara yöneliyor Arjantin Caddesi'ndeki kahve söyleşileri. Gazetemizin de, dergimizin de tango kültürüne büyük katkısından söz ediyor başkentliler. Sosyal demokrat bir dostum tangonun sosyal ıçeriğini vurguluyor. Buenos Aires'teki varoşların direnişi, diye tanımlıyor, Arjantın'dekı göçmenler yabancıhğı unutturmayı, onurunu korumayı, ezilmişliği aşmayı tangoyla başarıyor. Yaşamın A Atılan bir bomba, kiil olmuş bir ev bile afkın varolufunu engelleyemez... ulos'un aşkı clc alışında ise durum başkadır. Aşk yalnızlığı sorgulamaz, lıamle yapar! Karşısmdaki bireyi çevreler, kuşatır, hayatın tüm anlamıni ona geçirir, acıyı yok sayar, umut aşkın tüm vaatlerinc doğru yol alır... Ölüm, acı hiçles. ir, savaş, s. ıddet birey(ler)in çok yakınında da sürse bellck dış lar, aşk adınaunutuşageçer. Savaşınortasmdaaijkınyolaçtığı czgilcr (müzik: Heleni Karaindrou) bombaların sesini bastırır. Üç bobinlik filmin izini süren yönctmen A ile kocasını vcyakınlarını kaybettiği yanıp, kiil olmuş harabc bir evde, bir kadının yürcği buluşur. Ara ara yakmlarda atılan bir bomba. doğan bir aşkın ezgilerini bastırsa da hayat yolunadevam eder. Hcr şeye rağmen, her acıya, hcr yokol uşa rağmen, varolusjunadımseslcriduyuluryürekte... Savaşa, ölüme rağmen farklıdinlcre sahip insanlardanoluşanbirorkcstraylaçalınan(sislerin arasında) klasik müzik, oynanan Romeo ve Jülyet, dostluğun insanın içıni ısıtan sıcak işaretleri... Hepsi birarada, hepsi birbiriyleörtüşenüstüstekatmanlardanoluşmuş "insanlığınortakyazgısını"irdeliyor. Angelopoulos yavaş yavaş tane tane konuşmayı seven bir yönetmen. Anlatımda hiç aceleye kaçmıyor. I %8'lerde kitleleri peşinden sürükleyen Lenin'inparçalanmışdevasaheykelibaşkabirgemide(mavigeınidcğil bu!) yönctmen A ilc yolculuk yaparken kamcra Tuna Nehri 'nde giden Lenin büstüne dakikalarca takılıyor... Angelopoulos bol bol düşünme vakti sağlıyorseyirciye. Bobinlcrin finaldeelegeçirilişindeortayaçıkanilginçson ve sonunda yönetmen A'nınbelleklerden hiç silinmeyecek şiirini sizle paylaşarak Odissea'nın Bakışı'na, her birinizin ba^ka bakışlarekleyeceğini umutederek Sinema Yazarları'nın birinci sıraya koyduğu, 1995 Cannes FilmFestivali'ndeJüri Büyük ödülü'nükazanan bu filmin klasiklerin arasında yeralacağını söylcmek sanırım doğruluğunu şimdidenkanıtlamışdurumda... Geri döndüğiimde buska birinin giysilerini giyivorolacagım Başka birinin adını tafiyacagım Kimse heni bekliyor olmayacak Benitanımuyacahnn ve "Sendeğilsin "diyeceksin Sana beni tantyasın diyeandaçlar vereceğim Bahçemizdeki limon agacını göstereceğim Ayışıgının girdigi tekpencereyi Ve bedenle aşkın işaretlerini Ve sonra birlikle, aşktan titreyerek eski odamızu gireceğiz Iki kucakltifma arasında Iki uşkyemini arasında Gemi hoyunca yolcıdug'umu anlatacagım sana Vehıınuizleyengecelerboyunca Iki kıuaklaşma arasında Iki aşkyemini arasında Sana insanın nıaccrasını anlalaca^ını UhiçBlTMEYENMACERAYI... << Arabesk müzik için de böyle bir yorum yapılır mı acaba? Kökeninde Ispanyalı, Afrikalı ya da Kızılderili mi var, hâlâ tartışılıyor ama tangonun ölmezliğı tartışılmaz bir gerçek. 1880'lerden 2000'lere uzanıyor. Sözlüğü, koreografisi giderek gelişiyor. Aşkı, yalnızlığı, ezilmişliği, hüznü, özlemi en güzel, şiirsel biçimde anlatıyor tangolar. Eski sevdaları, yalnızhğın hüznünü, özlemini yansıtıyor, yaşamın özünü duyuruyor. Herkes güzel dansedebilir ama güzel tango yapamaz değil mi? Tangonun özünü de hissetmek gerekiyor. Arjantin Caddesi'nde bir kahvede söyleşiler çok boyutlanıyor akşam saatlerinde. Kimi kişiler de Attar Sokağı'na sapıyor, Mest'te bir akşam yemeğinde buluşuyor dostlanyla ya da Kale'ye tırmanıyor, karşıda başkent ışıkları, bahçede çiçekler, ağaçlarda beyaz dutlar. Şişman kardeşlerin mutfağıyla bir damak şöleni yaşıyor. Mest'te Italyan mutfağının ağırhğı var. Ama masalarda Paris modasının çizgileri göze çarpıyor. O çizgileri çok güzel taşıyanlardan biri de Alev Bilgen'di geçen hafta. Uzun süredir Dünya Bankası'nda çalışan eski bir başkentli. Dost özlemi dindirdikten sonra Bodrum'a gitti, yine başkentlılerle buluşacak, mavi günler yaşayacak. Israilli diplomatlar da sık sık geçıyor Arjantin Caddesi'nden. Hatta başbakana kutlama mesajı getiren önemli kişiler de... Israil sefiresi genç ve güzel bir kadın, yazarlığını biliyor musunuz? Kıtapları ondört dile çevrilmiş şimdiye kadar. Biri de Türkçe yayımlanıyor. Michal Elbeleg çocuklara dönük bir yazar, ama Soulbird, Ruh Kuşu adlı kitabı tüm kuşaklara. Ruhun derinliklerinde kanat çırpan bir kuş. Belki de tango yapıyor! ^ Birkadınçığlığı... Kaybolanbirsayfanın.umudunakabinde yeni bir umudun, ycni bir hayatın güçlü, dcv adımlarının sesi sanverir hayatı. Aşk savaş dinlemek yeni bir geleceğin üremesini başlatırsevişmelerinçılgınlığında...Savaştakaybedilen kocanınyerini yeni biraşk, yeni bir sayfaalır. Gündelik hayatın çamaşırlan bombadanyarıharabehalinegelmişevinbahçesindeki iplere özenle asılır. Ev biradadadır. Görsel karede kadın ve erkek bu adaya bir kayıklagelir. Adadakitümevlertalanedilmiş, yakılmış, terkedilmiş bir hiçliği sergilerler Angelopoulos'un vurgulamalarıyla... Kaybedilen kocanın, yakınların acısıyla dolu kadının çığlığıpenceresiz,kurşundelikleriyle dclik deşik olmus, evin duvarlarının eşliğinde, toz, duman dolu birortamda, "bembeyaz masaörtüsündeözenlehazırlanmışbaşkabir crkekle yenenyemek"ycni bir hayatın çağrıldığınısimgeler. Kocanın elbisesi"sevgiliye" hediye cdilir. Sevgilinin adadan ayrılma olasılığını taşıyan kayık, kadın tarafından delinir...Çamaşırlaryıkanıp, ipedizilir. Kadının ş,arkılarıe!>liğindehayat"hiçliğe" bir kez daha baş.ınıkaldırır. Sevişmek.sevgininbirayrıntısıolarakçığlıkataryatakta... Sisin çağnştııdığı ölüm sahncleri, aynı kadınla farklı farklı yaşanan aşklar, savaş... özünü duyurun bir tango.