Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 HAZİRAN 1995. SAYI 480 KISA ÖYKÜ 23 şey ruhunu okşamadı. tçinde bir sıkıntı vardı. Taktığın mücevherler, giydiğin giysi ler, boyaların, süslerin bu sıkıntını gideremiyordu. (Belki de arttınyordu...) Kocan her isteğini yerine getiriyor, bir dediğini iki etmiyordu. Ama gene de içinde bir boşluk vardı. Oyalanmak, heyecan duymak için kendine bir sevgili edinmiştin. Ama o da içindeki boşluğu dolduramıyordu. Taşıma suyla değirmen dönmüyordu. Candan bir arkadaşın, dostun yoktu. Arkadaş sandıklann yüzüne gülüyorlar, arkadan lafını ediyorlardı. Sıkılıyordun, çok sıkılıyordun. Eline bir kitap alıyordun. Birkaç satır okuduktan sonra fırlatıp atıyordun. Dergilere, gazetelere şöyle bir göz gezdiriyor; falına, magazin haberlerine bak11 k t a n sonra bitiriveriyordun. "Fala inanma, falsız kalma" diyor dun. O günkü falın iyi çıkmazsa üzülüyordun. Moralini duzeltmek için kapıcının kansına kahve falı baktırıyordun. Türbclere mum adıyordun. Giyinip dışan çıktın. Bu böyle olmayacaktı. Hacetbaba'ya gidip mum dikecek, adak adayacaktın. Bir nazar duası ettirsen, kurşun döktürsen fena olmayacaktı. Bu düşünceyle yolda gidcrken kocanı gördün. Yanında bir genç kız vardı. Pek samimiydiler. Daha önce de kuşkulanmıştın kendisindcn. Sana böyle çok iyi davranmasının altında muhakkak bir şey vardı. Işte o şey de ortaçıkmıştı. Bunu sezmiştin, ama işi bu kadar ileriye götürebileceğini düşünememiştin. Kocanla sevgilisi bir taksiyc binip uzaklaştılar. Kızdın, köpürdün, intikam almak için sevgilinin evine gittin. Orda da bir darbc yedin. Delikanlının yatak odasında yabancı bir kadın yatıyordu. "Demek sen de beni aldatıyordun haa! Hem de benim paramla aldığın yatakta!" diye delikanlının üstüne atıldın. Yüzünü, gözünü tırmaladın, hıncını ondan çıkardın. Sevgilinin seni aldatması, kocanın aldatmasından daha fazla üzmüştü... *•* dim" dedim. Dosyaya bir daha baktı. "Haa öyle mi?, diye yüzünü buruşturdu. Tamam tamam. Gidebilirsin öyleyse" diye önüne baktı. Söylenerek dışarı çıktım. Arkadaşlar merakla başıma toplandılar. (Dur, şunlara soğuk bir şaka yapayım. Yok be! Boşu boşuna heyecanlandırmayayım garipleri. Vuran vuracağı kadar vurmuş zaten.) Arkadaşların gözleri kuşku dolu bir kuyu, öyle bir kuyu ki çckilmiş suyu. Doğruyu anlatınca yüzlerinc kan geldi, yüreklerine su serpildi. "Aman o kadar olsun, dediler. Biz de eline atama cmri vcrecckler, sıra bize gelecek sandık." "Aradığı kusuru bulsaydı yapardı. Top direkten döndü" diye güldüm. Can Bey'in geldiğini görüncc sustuk. Can Bey onlardandı. Ne konuştuğumuzu duysa çıramızı yakardı.. Paydos zilinc kadar tedirginliğimiz sürdü. Bugünü de kazasız belasız atlattığımız için şükrettik. "Yanna Allah kerim" dedik... *•• Sokaktan gelen gürültüy le uyandın. Uyandın da cama dayandın. Malını satmak için bar bar bağıran satıcıya kızdın, öfkeye boyandın. "Sabah sabah bu ne gürültü böyle?" diye söy lcndin. Saatinc baktın. Ondu. lşçiler,memurlarbusaatteçoktan işbaşı yapmışlar, harıl harıl çalışıyorlardı. Ama bu hiç aklına gelmedi. Elindcngelsc,eşeksudangelinceye kadar dövecektin satıeıyı. Böyle bağırmasa ne güzel uyuyacaktın. Yorganı başından çektin, tekrar uyumaya çalıştın. Olmadı. Uykunu böldüğü için satıcıya hakaretler yağdırdın. Ne güzel düşler görüyordun. Üstündc çok şık bir giysi vardı. Erkeklersevgi ve ilgiyle, kadınlar da hasetle, imrenerek bakıyorlardı sana. Sevinçten uçuyordun. Kendini prensesler gibi hissediyordun... Yarım saat şekerleme yaptıktan sonra istemeye istemeye kalktın. Güzel bir banyo yapıp' üstündeki mahmurluğu attın. Hazır kahvaltı sofrasının başına oturdun. Yumurtan iyi pişmemiş diye suratını astın. Reçelij şekerlenmiş buldun, ama kahvaltı sofran o kadar zengindi ki, bir ondan, bir bundan derken karnını tıka basa doyurdun. Arkadaşlarınla telefonlaştın. Terzinle, berberinle randevulaşj tın. Aynanın önüne geçip saatlcrj ce süslendin. Onu giydin olmadı, bunu giydin uymadı. Hiçbir' Sabahleyin crkenden kalktı... Daha ortalık karanlıktı. Güncşin doğmasına daha epeyce bir zaman vardı. Kötü düşler görmüş, ter içinde kalmıştı. "Kırk yılda bir iş buldum. Onu da kaybetmeycyim" diye söylcndi. Düş dcğil karabasandı gördüğü. Omzunu demirden bir el sıkıyordu. Masum olduğunu söylüyor, dinletemiyordu. Tutuklanmak değil de, bir daha iş bulamama korkusu deli ediyordu onu. Kaçıyordu. O kadar hızlı koştuğu haldc yakalanıyordu. Kör zındanlara atıhyordu. Zincirli olmadığı halde kıpırdayamıyor, çivilenip kalıyordu. Köyden bir yıl önce gclmişti kente. İş bulurum, daha iyi yaşarım sanmıştı, ama köydekinden dc beter olmuştu. Orda acıyan, bir dilim ekmek veren oluyordu hiç olmazsa. Burda ise kim kıme dum dumaydı. Orda burda geçici işier buluyordu arada sırada, ama canı çıkıyordu. Köydeki yavuklusu onu bu haliyle görse korkardı. Tanıyamazdı bclki de. iyi, güzel şeyleri köydc aklına getirmediği, görmcdiği için imrenmiyordu, ama kentte öyle miydi ya. Mis gibi kebabın kokusu midcsini ayağa kaldırıyordu. Kol kola gezen çiftleri gördükçe boşa giden gençliğini düşünüyor, kahroluyordu. tşyerine geldiğinde etrafını işçi kılıklı kişiler sardı. "Biz grev yaptık diye işe aldılar seni. Patronun oyuncağı olma. Grev kıncılığı yapma. Senin için fena olur sonra" dediler, çalışmasını engellediler. Ne yapacağını bilcmedi. "Bu grev kıncılığı da ne?" diye düşündü. Yanıt bulamadı. Umdugu dağlara kar yağmıştı. Ofkeli, yalvaran, sitemli, anlayış beklcyen gözlere ayra duygularla baktı. "Yapmayın be kardeşler. Bu benim son şansım. Üç gündür açım" demek istedi, diyemedi. Elleri titredi, ayakları tutmadı. Daha fazla dayanamadı. Oracığa yığılıverdi. İçindeki kuşlar artık cıvıldaşmıyorlardı. "Kahpe felek vermez benim muradırn/ Viran oldum mor sümbüllü bağ iken..."^