Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 liyordu. "Buranın kapısı nerde?" diye bağınyordum. Dışardan bir ses sövüyor, "Sus be! Kapa çeneni! Madem ki adın yazar; ilgisizlikten, çekememezlikten öleceksin azar azar" diye bağınyordu. "Namuslu, onurlu gerçek aydınlar nerde?" diye soruyordum. Bir kahkaha kopuyordu. Aynı ses, "Ar namus, onur satılığa çıkanldı. Kuruldu pazar. Hepsi de ordalar" diyordu. Yıkılıyordum. Kör kuyulara düşüyordum... Çaresiz çöküyordum olduğum yerde. Burada vakit nasıl geçecek diye kara kara düşünüyordum. Okuyacak bir kitap, dergi, gazete parçası anyordum. Elime yırtık bir gazete geçince deli gibi seviniyordum. Karanlıkta gazeteyi okumaya çalışıyordum. Gazetedeki fotoğraf bana benziyordu. Yargıç bir diyeceğim olup olmadığını soruyordu. "tnsanlan sevmekten, onların güzel günlere ulaşmasına çalışmaktan başka suçum yoktur. Tek isteğim, amacım savaşsız, sömürüsuz bir dünya" diyorum. "Malum çevrelerin sözleri bunlar" diyorlar. Kollanmdan tutup götürüyorlardı beni. Nereye götürdüklerini soruyor, bir yanıt alamıyordum. Bir de bakıyordum ki, beni götürenlerden birinin ağzı yok, öteki gözsüz, berikinin kulaklan kesik... Birden zil çalmaya başlıyor, karanlıklar dağılıyordu. Gidiyordu beni tutsak eden eller, kollar, insan maskeli hayvanlar. Aydınlık yıkıyordu mapus damını. Güneş okşuyordu yüzumü, yakıyordu gözlerimi. Derin bir oh çekerek kalkıyorum yataktan. Acele etmeli. Bizim şefin suratı çekilmez dogrusu. Bir laf eder, sabah sabah insanın moralini bozar. Zaten beni işten atmak için fırsat anyorlar. Onlara bu zevki yaşatmamalıyım. Aslanın midesindeki CUMHURİYET DERGİ Erhan Tığlı'dan bir öykü BENSENO S abahleyin saatin sesiyle uyandım. Saat zır zır, birazdan başlayacak hırgür diyordu. Uykumda korkunç düşler görüyordum. Nereye gitsem izleniyordum. Karanlık bakışlı adamlardan kurtulamıyordum. Bir tenhada yakalayıp defterimi dürmesinler diye hep kalabalık caddelerde yürüyordum. Karanlık adamlann bıçak bakışlannı üstümde hissedince ürperiyor, paniğe kapıhyordum. (Aradılar, bir tenhada buldular/ Yaslandılar, şıvgalanm kırdılar/ Yaz bahar ayında bir od verdiler/ Yandım gittim ala karlı dağ iken...) Yanımdan gelip geçenler içimde esen fırtınayı bilmiyorlar, sezemiyorlardı. Yardım istemek için agzımı açıyordum ama sesim çıkmıyordu. Çok şey söylemek istiyordum ama konuşamıyordum. Koşmak, izimi kaybettirmek istiyordum; başaramıyordum. Nereye gitsem buluyorlardı beni. Çivilenmiş gibi kalakalıyordum olduğum yerde. Avcıların avlanmak için kovaladığı bir tavşan gibi hissediyordum kendimi. Hüzun köpekleri çevremi sanyorlar, kolumu bacağımı ısınyorlardı. Yalnızlıktan, kimsesizlikten kuduruyordum, köpeklerden kurtulamıyordum. Derken evde oluyordum. Karanlık adamlar da içeriye doluşuyorlar, dünyamı karartıyorlardı. Kitaplanmı, dergilerimi didik didik ediyorlar, "Bunu niye aldın, şunu niçin okuyorsun, bunun burda işi ne?" diye sorular yağdırıyorlardı. Yazdığım şürleri dudak bükerek okuyorlar, dana altında buzağı arıyorlardı. Ne desem inanmıyorlar, anlamlı anlamlı gülüyorlar, başlarını sallıyorlardı. "Arama izniniz var mı?" diye soruyordum. "Biz yukardan izinliyiz. Iz üzerindeyiz" diye göz kırpıyorlardı. Kimden izin aldıklannı, hangi izin üzerinde olduklannı sormak istiyor; korkumdan soramıyordum. Yılan gözlerinden ürküyordum. Yere saçılan kitaplanmı toplamaya çalışıyordum. "Kitapların amma da kıymetliymiş haa!" diye gülüyorlardj. "Bu kadar kitabı, dergiyi nasıl aldın? Paran çok galiba" diyerek eski eşyalanmı gösteriyorlar, "Parayı bunlara vereceğine biraz eşya meşya alsaydın ya. Oku oku budur sonu. Ayağında yok donu, her tarafı kitap dolu" diye bıyık altından gülüyorlardı. Gözyaşlanmı zor tutuyordum. Birden hapishane gibi bir yerde buluyordum kendimi. Karanlıkta nerde olduğumu seçemiyor, çevremde kimseleri göremiyordum. "Ya beni buralarda unuturlarsa?.. Açsusuz ne yapanm sonra?" diye telaşa düşüyordum. Elime hep duvar duvar duvar geliyordu. Aklıma hep mezar mezar mezar ge Daha önce de kuşkulanmıştın kendisinden. Sana böyle çok iyi davranmasının altında muhakkak bir şey vardı. Işte o şey de ortaya çıkmıştı. Bunu sezmiştin, ama işi bu kadar ileriye götürebileceğini düşünememiştin. Kocanla sevgilisi bir taksiye binip uzaklaştılar. ekmek bağırsaklarına inmeden elimi çabuk tutmalıyım. Çay yapmaya kalksam geç kalırım. tyisi mi yolda bir simit alıp açlığımı bastırayım. Durakta bir salepçiye, çaycıya rastlarım belki... Çarçabuk giyinip dışan çıkıyorum. Ev sahibine görünmemeye çalışarak usul usul merdivenlerden aşağı iniyorum. Zam isteyip de asabımı bozmasın diye parmaklarımın ucuna basıyorum. Yan gözle Nilüfer Hanım'ın kapısına bakıyorum. O kendisine çok yakışan geceliğini giyip de kapının önüne çıksa hiç de fena olmaz hani. Ama olmuyor. Umduğum dağlara kar yağıyor... Durakta simit buldum da çayla buluşamadım. Pahalı olduğu için salepe ulaşamadım. Simidimi umuduma bandım da yedim. Geç kalma korkusuyla kalabalığın arasına dalıverdim. ttişe kakışa güç bela otobüse kendimi attım. Sıkış tepiş bir süre gittikten sonra işyerime geldim. Çok şükür bugün de geç kalmamıştım. Yoksa çekeceğim vardı. Dalga geçmekle suçlanmamak için dosyalan açtım, çalışmaya başladım. Çaylanmızı içerken Selim Bey kulağıma eğildi, "îyi haber alan kaynaklardan öğrendiğime göre, dairede bir sürgün listesi hazırlanmış. Birkaç kişiyi de işten atacaklarmış. Dikkatli olmak gerek" dedi. Kuşkuyla yüzüne baktım. "Bu listede kimler var acaba? Senin kulağın deliktir" dedim. "Kim olacak?, diye gülümsedi. Sen, ben...amcası, dayısı olmayanlar, sivriler, yağ çekmesini bilmeyenler, çarpık düzene dur diyenler..." Korkuyla titredim. lçimden dualar okudum. "tnşallah aslı yoktur bunun" diye mınldamdım. Bu kış kıyamette ne yapanm ben, nereye giderim?" İçeriye Kadir Bey girdi. Yüzü kıpkırmızıydı. "Çocugum hasta. Ateşler içinde yanıyor, ama müdür bey izin vermiyor. Oysa Nermin Hanım hiçbir şeysi yokken üç gün izin aldı" diye dert yandı. Selim Bey onu susturdu, "Sus, seni de listeye dahil ederler sonra. San zarf almak istemiyorsan sakın sesini çıkarma." Kadir Bey acı acı güldü, "İyi ama adalet bunun neresinde? Biz beş dakika geç kalsak kıyamet kopuyor. Ahmet Cemal her gün yanm saat geç geliyor. Bir şey diyen yok. Ustelik yakında terfi edecekmiş." Selim Bey göz kırptı, "Izlenen politikayı bilmiyor musun sen? Bizi seven, bizdcn olan yaşasın. Bizden olmayan, bizi sevmeyen ölsün! Ahmet Cemal yakında başımıza şef olursa görürsün." Bir süre sonra müdür beyin beni çağırdığını söylediler. Kötü bir şaka sandım. Doğru olduğunu öğrenince elim ayağıma dolaştı. Feleğimi şaşırdım. Dualar okuya okuya ayağa kalktım. Çekinerek müdür beyin kapısını çaldım. Müdür beni görünce yüzünü ekşitti. Elindeki dosyayı göstererek. "Bu yanlışlar ne böyle?" diye bağırdı. Beni kovmak için bahane arıyor galiba. Dosyaya dikkatle baktım. "İyi ama o dosya benim değil ki efen ERHAN TIGLI 194lyılındaNazilli'de doğdu. (stanbul Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra öğretmenliğe başladı. Halen özel Yıldız Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğı yapıyor. Yazı, şiir ve öyküleri altmışlı yıllardan beri çeşitli gazete ve dergilerde çıktı. Yayımlanmış kitaplarından bazıları şunlardır: Varım (şiirler), Sonsuz Olmaktır Sevmek (öyküler), Ikramiyeli Dünya (gülmece öyküleri), Bir Numaralı Adam (kısa oyunlar, parodiler), HalkımızGülen Ayvamız, Ağlayan Narımız (mizahi halk edebiyatı incelemesi), Türküleşsin Dünya (deneme ve değiniler)... Adına ve eserlerine Türk Mizah Hikâyelerı Antolojisi, Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahi, Türk Şiirinde Hiciv, Taşlama ve Yergi... gibi yayınlarda yer verildi. Akşehir Nasrettin Hoca Gülmece öyküleri yarışmasında, SporToto'nun masal yarışmasında, Gözlem, Güneysu, Kuzeysu, Yaba dergilerinin öykü yarışmalannda, Türk Hava Kurumu'nun öykü yarışmasında çeşitli dereceler, ödüller aldı.