Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
G B ÜNLÜK Salâh Birsel Ayrıntıların sinemaskop şiirî 14 Temmuz 1989 en Tokadizade Şekip'in: "Geçiyor mersiye yazmakla zamanım eyvah" dizesini pek tutarım. Dizenin sonuna oturtulan "eyvah" sözcüğü hem dizeyi sağlamlaştırmakta, hem de gradosunu yükseltmektedir. Sanırım böyle dört dörtlük şiirlerde Osmanlıca sözcükler yerine TÜrkçelerini yerleştirtnek dizelerin guzelliğine göîge düşürmez: Geçiyor ağıtlar yazmakla zamanım eyvah Nedir, ozanlann çoğu şiirin bir dil işi olduğuna inanmaz. Gerçekte şiir sadece dil de değildir. Sözcüklerin birbiriyle tokuşturulması, arabalarla sokaklardan geçirilmesi, zekâ ve duygu denizlerinde yüzdürülmesi, ayrıntılar ormanında bekletilmesi ve de güneş ışığıyla yani musikiyle yıkanması da gerekir. ttalyan şairi Ungaretti de dil dediği vakit zorlukların bilincine varmaktan başka bir şey anlamaz. Şiir bu zorlukların içinde çırpınacak, kendini ortaya çıkarmaya çalışacaktır. Oktay Rifat: Bir yaprak kıpırdasa gecede Tutunur da dalında ağaca Bir sözciik kıpırdar iki hece. Ver elini aşırsınlar seni Gözelerine ve çiftleşsinler Melez ya da soylu tiirler döller Tiiresin insanın köreldigi. Haşre dek abı hayatı suhanı Bflkidir Andınp zinde kılan namı Süleyman Han'ı Şu var ki Faik Reşat, Baki'nin: "Felek na mihriban, düşmen kavi, dildar hercayi" dizesinin de Fuzuli'nin: "Dert çok, hemdert yok, düşmen kavi, tali zebun" dizesini andırdığını söyler. Faik Reşat'ın Eslaf'ını baskıya hazırlayan Şemsettin Kutlu da Yahya Kemal'in: Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden ikiliğinin Ragıp Paşa'nın (16981762) şu dizeleriyle yakınlık gösterdiğine işaret eder: Görmedik hiç peşiman olup avdet edeni Anlatır kim var imiş miilki ademde rahat Şemsettin Kutlu, Namık Kenıal'in: Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadrii kıymetten dizesinin de uzaktan Bâki'ye merhabalar çektiğini açıklar: Hakten pertevi hurşidi cihantaba ne şin Oktay Rıfat, bir şiirinde kavuncul bir adamın ölumünu anlatır. "Ûlen" adlı şiirdır bu. Gunlük olayların şiiri. Ayrıntıların şiiri. Sinemaskop. Nışanın kaldı dünyada Feridun Harputlu Hacı Hayri de kâğıt oyunundaki arkadaşının dünyasını değiştirmesinde şu dizeyi savurmuştur: Bizden evvel gittin Ethem iiç papazla cennete 21 Temmuz 1989 tlersekli Arif Hikmet insanı baygınlıklarla yatırıp kaldıran bir şair olsa da bütUn yaşamı boyunca bilisizlerden, canı başına sıçrayarak kaçtığı için şanı yüksek tutulmuştur. Hersekli'ye karşılık, Tokadizade Şekip bilisizlere, özellikle de eşeklere yürekten tapar. Ona göre eşekler Tanrının özel bir armağanıdır. Kaygıdan uzaktırlar. Yanıp yakılma bilmezler. Urpları turpları da yerli yerindedir. En kınalı alınyazısı, en flaş ad da eşeklerindir. Sevinç, mutluluk da onlardadır. Tokadizade: Degersiz bence insanlık meleklik Eşeklik ah eşeklik ah eşeklik 23 Temmuz 1989 I r a n s ı z yazarlarından Gide, Mallarme'nin şiirlerini Littrt sözlüğündeki sözcüklerle yazdığını söyler. Bir sözcük alıyor, ona yakın sözcükleri Littre'de saptıyordur. Bunlar kimi zaman, kullammdan düşmüş ya da pek duyulmamış sözcükler bile oluyordur. Sanırım bu, Fransızların bizim divan ve hece şairlerimiz de öyledir uyaklı şiir yazma sevdasından kaynaklanıyordur. Karacaoğlan'ın da uyak belası yüzünden sözcükler uydurduğu olur. Bunlar çokluk telebi, hezel, hirene, sırçaş, fanı gibi anlamsız ya da kılığı bozuk şeylerdir: Telebi de deli göniil telebi Inletiyor Adana da dolabı Koç yigit eğlencesi koç çelebi Çevresi reyhanlı bağlar görünür 24 Temmuz 1989 A n d r e Gide, Hugo'nun Yüzyıllann Söylencesi (La Legende des Siecles) adlı şiir kitabını okurken Mallarme'nin "Deniz Meltemi" (Brise Marine) şiirinin bir dizesine, daha doğrusu yarım dizesine 'hemistiche) rastlayınca duralar. Büyük bir ozanın kendinden aşağıda seyreden bir ozandan bir şeyler damıtmış olması onu keyiflendirir. Doğrusü bu, kimi şairlerin kendilerini kurtaramadıkları bir hastalık, bir damarsızlıktır. Çokları bunu bilinçle yapar. Elde kâğıt kalem, usta şairleri çevirip onlarda yararlanabilecekleri, aşırabilecekleri dizeler, sözcükler ararlar. XIX, yüzyıl yazarlarından Faik Reşat, Nefi'nin: Arsai medhii senanın haddi yok payanı yok Peyki endişe aceb mi olsa bi tflbii tüvan ikiliğini Baki'nin: Arsai medhii senanın bulamaz payanın Peyki endişe eger bin yıl olursa puyan dizelerinden yürüttüğünü yazar. Nefi: "Esti nesimi nevbahar açıldı güller subhdem" dizesini taşıyan kasidesini bile Baki'nin bir övgü şiirine öykünerek döktürmüş. Ne var, Bâki uzun yıllar kalabalıkları şiirleriyle utandırmış bir ozandır. Şairlerin kendilerini onun etkisinden sıyırabilmiş olması kolay iş değildir. XVI. yüzyıl sonu şairlerinden Haşimi ki tarih düşürme sanatının imamı diye anılır onun ölümünde şöyle diyecektir: Fenaya verdi cismi, bâki kaldı ismi fllemde Şair Sabit de ona eleştirmen (nakkad) gözüyle bakar: N'ola nakkad desek Bflki'ye insaf budur övgü işinde Nefi öbür şairlerden geri kalmaz: 27 Temmuz 1989 Havuna uzanmış ve ölmüş. Oktay Rifat bir şiirinde kavuncul bir adamın ölümünü anlatıyor. Kavunun dımağı kokulu ve olgundur. ölen de boyuna kavuna sarmalanıyordur. O, kavuna uzanacak anlatıldıkça. Anlatan rakı kadehine uzanacak: "lşle böyle diyecek, kavunu aJmak için uzanmış ve ölmüş." " ö l e n " adlı şiirdir bu. Günlük olayların şiiri. Ayrıntıların şiiri. Sinemaskop. Frenkler buna poeme de circonstance der. Oktay, çobanıl (pastoral) adını veriyor: Bezelyeleri alıyor, döniiyor eve, ayıklamaya başlıyordu. Tencereye tıp tıp düşiiyorlardı, ortalarında kesik dana başı. köpek, kadın, resim, kasap, manav. sıçnyorlar tencerede, sonra duruyorlar riizgflrsız. tıpkı sokaktaki gibi durgun alabildigine. (Bir Günün Durgunluğu) Son şiirler, özellikle de Bir Cigara İçimi ile Elifli'dekiler bu anlayışla yazılmış hep. lnsan, bu şiirlerin, ilk ağızda, gözden bırakıldığını sanıyor. Dilleri fırfır dışarda. Nedir, bu dalkılıç dünyanın berisinde bir giz, bir büyü, bir balbadem tadı var. Hele kimi şiirlerin bayrağı çok yüksekte. Sözü az ve öz: Bir kitap duruyor masada Çok eski bir kitap masada Oysa bir sevginin üstünde kitap Odaya vuran güjıeş Bir çivi yazısı masada Evin duvarları beyaz Damı kırmızı İçinde bir kitap duruyor Bir sevginin üstünde masada (Masayla Kitap) D 16 Temmuz 1989 l ı a g ı p Paşa: "Eğer maksut eserse mısraı berceste kâfidir." der. Mısraı berceste'ler yani lngiliz sicimiyle dikilmiş dört dörtlük dizeler, divan edebiyatının şahşahıdır. Kafzade Faizi (15891622): Daha ben şimdi bildim riizgârın n'olduğunu ey dil Nev'i (15331599): Nev'i ne gam, bizim sözümüz aşıkanedir Bâki (15261599): Döşedi mihri felek yolları dibalar ile Şeyhülislam Ebussuut Efendi (14911574): Beni de ağlatan oldur, gel ağlaşalım, gel Gerçek adı Şeyh Abdurrahman olan Gubari (Ö.1566): Kimse eş'anma toz konduramaz Behişti mahlasını kullanan Ramazan bin Abdülmuhsin (Ö.1571): Yoksa yerden göge dek inciniriz vallahi Bencesi, mısraı bercesteler en çok, ölüm, doğum, olay bildiren tarih dizelerinde boy gösterir. Adanalı Süruri, Hoca Neşet Efendi'nin (17351808) ölümünde şu dizeyi bağışlar: Neşet Efendi göçtii cenan ola menzili Taci yani Hüseyin Kürdi 1630'da ömrünün kitabını bütünleyen Azmizade Haleti için: Ruhu pfikine dembedcm rahmet Haşimi (Suphi adlı birinin ölümüne): Medet geldi samı ecel Suphi gitti Miinşeat yazarı Feridun Bey'in şanlı ölüm köprüsünden geçmesi (1583) üzerine düşürülen tarih: 19