24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B I AŞKENT GÜNLERİ Müşerref Hekimoğlu Duygu Aykal Yılbaşı konserlerinin özlemi Devlet Opera ve Balesı koreograflarından Duygu Aykal'ın yaşamı, 1987nın ocak ayında noktalanmıştı Ankara Devlet Konservatuvarı'nı bıtırdıkten sonra eğıtımını Avrupa'da sürduren Duygu Aykal, ilk koreografı çalışmalarını da Avrupa'da gerçekleştırdi Yetmışlı yıllarda Ankara'da, Devlet Opera ve Balesi'nde koreografı çalışmalarını sürduren sanatçı, aynı zamanda Devlet Halk Oyunlan Topluluğu'nun da sanat yunetmeni idi. avi Tkına'ya, valslerin en güzeli, diyor Gürer Aykal. Artık gelenek olan yılbaşı konserlcrini de Johann Straııssun bu çok sevilen valsi ile sona erdiriyor. Müzikseverler de, güzel bir anıya, bir sevgiliye sarılarak dinliyor Mavi Tuna'yı. Kimileri de yaşlı gözlerle... Sevdiklerimizi gözumüzde yaşlar, yüreğimizde sıcak titreşimlerle anmak çok doğal; ama kinıi gözler Gürer Aykal'a bakarak yaşarıyor. ilk yılbaşı konserini düşünerek. Gürer Aykal'ı, Mavi TUna'yı çaldırırken Okyanus'un ötesine, sevgili Duygu Aykal'a uzaruşını düşünüyorlar. Konserclen sonra da Lubbock'a uçmasını... Çok geçmedi, Duygu Aykal da dünyamızdan uçuverdi. Kanatlarında güzel bir çırpınışla, yaşama gücünü ve sevincini hiç yitirmeden! Kansere son ana kadar yenilmeden... CSO'yu izlerken Gürer Aykal ile Duyguyu birlikte seyrediyorum sahnede. Dünyamızı güzelleştiren bir sanaiçıyı selamlıyorum, ortak anılara gülümsüyorum. Yaşasaydı, Mavi Tbna'nın dalgalarını ne güzel hissederdi, diye düşünüyorum. Johann Strauss, mavi bir Tiına seslendirmiş ama Tlına'nın dalgaları mavi mi acaba? 1990 yılında da yeni dalgalanmalarla akacak değil mi? Duygu Aykal yaşasaydı o dalgalanmaları da dansa dönüştürürdü bence. Bale dalındaki duraganlığa bir tepki gösterirdi. Durağanlığın da ötesinde bir durum var Devlet Balesi'nde, soluğunıı yitirmiş gibi... Oysa ne güzel yeşeren bir sanat dalıydı vaktiyle... Süreyya Ağaoğlu bir simge aslında, 1990'a Atatürk'ün kadın devriminin güzel bir simgesini yitirerek girmek insana hüzün veriyor. Ancak, son yıllarda hüzün vazgeçilmez bir duygumuz... Hüznümüzü sanat olaylan dağıtıyor, ancak ve de sanatçı dostlar. Abidin Dino selam yolluyor Paris'ten. "Gel de ellerimi gör", diyor. Son sergisinde güzel eller yapmış yine. Dünyamızı güzelleştiren tüm güzellikleri üreten elleri sergilemiş. Ben Paris'e gitmiyor, o sergiyi Ankara'da görmeyi diliyorum. Başkentimizi çirkinleştiren elleri unuturuz belki!.. Belki de daha çok hatırlarız. Büyükelçi Osman Olcay'a hak veriyorum, kimi kişileri, kimi olaylan unutmamak gerekiyor. Kimi elleri unutmak da kolay değil doğrusu. Yalnız çirkinlikler üretebiliyor onlar, tüm güzellikleri 'öldürüyor, onarılmaz yaralar açıyorlar. ödünler veriyor, bize o ödünlerin faturasını ödetiyorlar sonra! 1980'lerin faturasını 1990'larda nasıl ödeyeceğiz kimbilir! Bir Adnan Saygun öykusü Bu yazıyı değerli bestecimiz Adnan Saygun'un bir öyküsüyle sona erdirmek istiyorum. Yılın son haftasında, Ankara'da yıldızların parladığı bir gece dinledim. Gürer Aykal ve Gülsin Onay, Saygun'un İkinci Piyano Koncertosu'nu, hocalarının önünde ilk kez seslendirmenin çarpıntısını anlatıyorlar. Hoca da konçertonun başarıyla çalınmasından duyduğu mutluluğu. Doruğa tırmanan öğrenciler her dalda hocalarını onurlandırır. Adnan Saygun bu duygusunu büyük bir sadelik ve alçakgönüllUlükle yansıtıyor. Bir yarış öyküsüyle... Vaktiyle önemli bir yanşta atları coşkuyla izleyen bir kişi dikkati çekiyor. Yarış sona erince şapkasını fırlatarak atlara doğru koşuyor o kişi. Sevinçten deli gibi, gözleri parİıyor, şarkılar söylüyor. Yanındakiler merak içinde soruyorlar: ödülii alan at için mi oynadınız? Adam şaşırıyor, yarışlarda hiç oynamazmış meğer: Oyleyse kazanan atın sahibisiniz va da egiticisl? Adam yeniden gülümsüyor: Yok, diyor, Ben o atın yulannı yaptım yalnız... Profesör Doğramacı da bir öyküyle yanıtladı, Saygun'un sadeliğini. Mevlana ile Patrik'in bir buluşması oluyor Dergfih'ta. Selamlaşma dakikalarca uzuyor, Mevlana, Patrik'in önünde, Patrik, Mevlana'ntn önünde eğiliyor durmadan, sonunda ikisinin de başı yere değiyor. Mevlana'nın yanındakiler hayli içerlini eleştiriyorlar. Mevlana gülümsüyor: Alçakgöniillülük yarışını yitiremezdim, diyor! Yılın son haftasında, Başbakan Akbulutun Büyük Ankara Oleli salonlarında bütçenin Medis'ten geçmesi nedertiyle verdiği kokteylde de bir el öpme yarışı vardı, ama alçakgönüllülükten hayli uzak bir yarış... 1990 yılında daha güzel yarışlar seyretmek umuduyla... • Gelip geçen yıllar, bitmeyen umutlar Yılbaşı konserlerini yüzlerce başkentli izledi ve Gürer Aykal'ın değneğiyle el çırparak şarkılar söyleyerek 1989 yıünı uğurladılar, yeni yüa çevirdiler gözlerini. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumlay, Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol, Sağlık Bakant Halil Şıvgın, YÖK Başkanı Prof. Doğramacı, Anakent Belediye Başkanı Mural Karayalçın da izledi bu konserleri. Gürer Aykal'ı da coşkuyla selamladılar. Başkentin değişik kesimlerinden yüzlerce kişiye Johann Strauss'un müziğiyle ortak bir coşku verdi. En büyük coşkuyu da Gürer Aykal'ın, yeni konser salonu müjdesiyle duydu müzikseverler. Sürüp giden çelişkiler Başkenlimizde çelişkiler de tırmanıyor giderek. YÖK'ün türban ile ilgili kararıyla çok sesli müzik merkezinin kuruluşu aynı günlere rastlıyor. tlginç bir rastlantı gerçekten. lki yılın arasında karar vermek güç, gülelim mi ağlayalım mı? özel yaşamımızda da var bu çelişkiler, gülümsediğimiz olaylar da var, hüzünlendiğimiz olaylar da... Başkentin çok sevilen bir kadını Tiirkan Mayatepek 1990 yılına ulaşamadan ayrıldı dünyamızdan. Yılın sonunda bir öğle saatinde Maltepe Camii'nin avlusunda buluştuk yine. Son yıllarda cami avlularında çok buluşuyoruz. Türkan Mayatepek'i uğurlarken neler canlandı gözümde. Eski Golf Kulıibii, Süreyya geceleri, ama asıl Türkan Mayatepek in kişiliğini oluşturan çizgiler ve anılar... Enver Paşa'dan da Naciye Sultan'dan da özellikler var o çizgilerde. Bir araya gelince hayli güç. ama sağlam yapılı, vazgeçilmez bir insan, bir dost çıkıyor karşımıza. Kinıi tartışmalarımıza, gözlerimde yaşlarla gülümsedim cami avlusunda. O öğle saatinde lstanbul'da Şişli Camii avlusunda da başka bir sevdiğim uğurlandı dünyamızdan; teyze kızım Neriman Izgi'yi bir akraba gibi değil, sevdiğim bir arkadaş diye düşünürüm her zaman. Erenköyde, TUccarbaşı Sokağı'nda kocaman bir köşk, ucuna ulaşamadığımız bir bağ, ağaçlar arasında oyunlarımız. Karşıda Zihni Paşa Köşkii... GUzelliğine hayran olduğumuz Behin Hanım... Yavuz'un çarkçıbaşısı olan eniştemden dinlediklerimiz. Cami avlularında özümüzden, geçmişimizden de bir şeyler yitiriyonız bence... Siireyya Agaoglu'nu da çok karışık duygularla uğurladım uzaktan. Hukuk öğrenimi yapan ilk kadınlardan biri Süreyya hanım. Atalürk ile anılarını nasıl coşkuyla anlatır, yapay Atatürkçülere nasıl öfkelenirdi. Nasıl dimdik direnirdi. O öldüğü gün, türban sorunu diriliyor! Güzel değildi; ama konuşurken çok güzelleşirdi Süreyya Ağaoğlu. Onu çocuk dostlarının kurucusu olarak tanıdım, Eminönü'nde Çiçek Pazan'nda, eski bir medresede, köprüaltı çocuklarına sevgiyle uzanan elini elimc koydu, dernekte çalışmamı istedi. Sevim Mognıbuna katıldı. Dernek calışmalarına katkım oldu mu bilmem, ama bir gerçeği çok iyi öğrendim o zaman. Sosyal sorunları demeklerle çözmek olanağı yok. Sosyal bir devlet olmayınca sorular tırmanıyor. Çocuk Doslları Dernegl de kimsesiz çocuklar sorununu vurguladı ancak. Çok olumlu girişimler de var. Köprüaltından toplumda seçkin bir yere ulaşmak yolunu derneğin çatısı altında bulan delikanlıları hâlâ sevgiyle anımsarım... ran, Zübeyde Aktay, Belma Hamamcıoglu yorlar, Patrik'in önünde bu kadar eğilmesi 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle