Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D OĞADA YAŞAM Haldun Aydıngün R T ASGELE Raif Ertem tırmanışı K Uludağ'da kar ışın karda kamp yapanların yaşayacağı en büyük zorluklardan biri sabah kahvaltı hazırlamaktır. Çadırın içinde bile tüm yiyecek maddelerinin donduğunu, hatta nefesinizin bile çadırın kumaşı Uzerinde kristalleştiğini görürsünüz. Dokunduğunuz her eşya ıslakmış gibi gelir. Bu olumsuz koşulda içine gömüldüğünüz sıcacık uyku tulunıunu terk edip dışarı çıkmak işkence gibidir... Çadırın en kahraman sakini olarak uyku tulumunu göğsüme kadar sıyırdıktan sonra başımı çadırın kapısına doğru çevirdim. Bu hareketimle, çadırdaki diğer üç kişiyi uyandırmam gerekirken, sanırım yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı derin uyku durumunda pek değişiklik olmadı. Çadırın dış tentesi iç kısmından çok daha büyük bir alan kaplıyordu. Biz bu alana 'mutfak' diyorduk. Kapının fermuannı açınca mutfağm karmakarışık görüntüsüyle karşılaştım. Zar zor küçük bütangazı ocağını bulup üzerine çaydanlığı yerleştirdim ve kar eritmeye başladım. Ocağın tekdüze hırıltısına rüzgârla yalpalayan tentenin sesi eşlik ediyordu. Başım çadırın dışında, yüzükoyun yattığım yerden elimdeki kaşıkla kar topluyor, çaydanlığın içinde suya dönüşmesini zevkle seyrediyordum. Diğer yandan da yalnızlığımın keyfini kaçırmamak için uyuma taklidi yapan arkadaşlarıma içimden teşekkür ediyordum. Kahvaltı çabuk bitti, yediğimiz kalorili gı Havayı Beklerken Iskender Erbil, Uludağ'daki kar kulvarına girmeden önce, bağlanılacak ıpı açıp son hazırlıkları yapıyor Su geçirmez ayaKkâbılar ğa etkınliklerinde kullandığımız yüzeyı deri ayakkabılar, ne kadar lyi olurlarsa olsunlar, yağmurda ve karda bir süre kullanıldıktan sonra içlerıne su almaya başlar. Bu durumu engellemek ya da en azından geciktirmek ıçın en çok kullanılan yöntem, ayakkabının derısıne nüfuz edip koruyucu bir tabaka oluşturan bazı özel kremler kullanmaktır Yurtdışındaki spor mağazalarında sıkça rastlanan bu kremler arasında Bivvell ve Nikwax ılk aklımıza gelen markalar. Yurdumuzda eczanelerde satılan vazelınler de bu özel kremlerin yerinı tutabilmekte ve gayet iyi neiıce vermektedirler. Yürüyüşten önce ayakkabının yüzeyıne bolca sürülup, iyice yedırilmesi gerekmektedir. Bu sırada ayakkabının kuru ve temiz olması gerekmektedir. D daların verdiği enerjiyle kendimizi çadırdan dışanya attık. Yapmamız gereken önemli işler vardı, hızla hazırlanmaya başladık. Ayakkabılarımızın üzerine tozlukları geçirip kramponlarımızı bağladık. Sırt çantamıza tırmanışta kullanacağımız ipleri yerleştirdik. Buz kazmalarını elimize alıp arkadaşım lskender'le ileri yükselen kar kulyarma doğru yürumeye başladık. Kampımız Lludag'da, otellerden görülen en yüksek nokta olan Ziver Tepe'nin kuzeyindeki çanak içinde, volfram madeninin yakınındaydı. Ilk kez bir yaz yurüyüşümüz sırasında gördüğümüz kulvar, çanağın tam kuzeye bakan yüzünde vakur bir edayla yükscliyordu. Uzunluğu yaklaşık 100 metre, eğimi 45 derece civarındaydı, genişliği yer yer üç, dört metreye kadar duşuyordu. Kulvarın ağzına kadar tırmanıp ipe bağlandık. Tırmanmaya başladık. Yaklaşık 10 metre yükseklikte, karın azlığı nedeniyle ortaya çıkmış kayalarla karşılaştım. Üstleri canı gibi şeffaf, çok kalın bir buz tabakasıyla kaplıydı. Bütun gücümle kazmayı birkaç kez vurdum, kırılmıyordu. Bu buzun üzerine kramponlarla basmaya çalıştim; uçların ancak bir iki milim buza saplandığını gördüm. Her an kayabilirdim. Uzakta nokta gibi duran çadırımıza baktım. 'Dağcılığın onda dokuzunun ricat etmek' olduğu gibi bir felsefeye dayanarak geri dönnıeye karar verdik. İki hafta sonra arkadaşımız Ufuk Güven, ekibiyle biraz daha iyi doğa şartlarında kulvarı tırmandı. Daha sonra bu kuivann birçok dağcı tarafından çok önceden 'fethedildiğini' öğrendik. Bildiğimiz kadarıyla bu kulvar Marmara Bölgesi'ndeki en zorlu kar tırmanışının yapılabileceği bir bölge. Ayrıca tstanbul'dan neredeyse günübirlik ulaşılabilecek bir uzaklığa sahip olması da diğer önemli özelliği. L J TÂRIMSAL KORUMA HAŞERE YOKETME SERVİSİ HAŞERE ve FARE derdinize garantili olarak KESİN ÇÖZÜM 371 24 34 erkos'u mesken tuttum. Tam altı gün oturdum. Balaban'da. Sıvatka Burnu'nda. Pırıl pırıl bir güneş. Yazdan kalma bir gün. Aym öndördü. Ay tabak gibi. Ne bir butut, ne bir esinti. Havayı bekliyorum... Güneşi sabah tcpelerde doğduruyorum. Akşam burundan indiriyorum. Ördekler geçiyorlar. Alay alay geçiyorlar. Yıldızdan. tletişim kuramıyorum, bakıyorum. Buruk... Havayı bekliyorum! Bahkçılar ağlannı çekiyorlar. Geçerken sesleniyorlar. Balık atıp geçiyorlar. Sandallar, sakarmekelcri kovahyorlar. Kaçıyorlar. Sıkışınca karaya vuruyorlar. Balabanlı Mehmet'e sorarsan uçmasını öğreniyorlar. Fikri Usta gülüyor. Kâmil susuyor. Biraz sonra Fikri Usta gidecek, Mehmet de gidecek. Kâmil susmayı surdürecek. Gün batacak, ay doğacak. Akşam avı. "Fıy fıy" kanat sesleri. Görünmüyor, göremiyorum. Kanat seslerine takılıp gidiyorum. Çipildin sulara, çaytrlara. Biraz sonra konacaklar. Doyunacaklar. Gagası yere değmedi mi durmaz bu yeşil ördek. Doydumu da yıkanacak su arar. Sudan suya gezer. Ah şu Ay'ın önünde bir tutam bulut olsa. Ne güzel gözükür. Ama Ay anadan doğma!.. Yıldızlar gökyüzünde asılı. Yarın da ne yağış var ne de esinti. Sabah avına çıkacağım. Surüleri uzaktan göreceğim. Zafer işaretlerini takıp geçecekler. Czüleceğim. Döneceğim. Havayı bekleyeceğim! Kış günUdür. Belli olmaz. Kara bir bulut yuvarlanır gelir. Karadeniz üstünden. Poyraz getirir, kar getirir. Yağmasa da sert eser. Bu da bize yeter. Sabah avı, poyraza karşı. Alçaktan uçarlar. Bazen yeri yalar da geçerler. Tepende. Hey tanrım! Ne günah işlersek yarı yarıya! Esinti oldu mu akşam avına da doyum olmaz. Karadeniz'de dalgalar azgındır. Boğuşmaktan yorgun düşerler. Kendilerini erkenden atarlar. Aydınlık. Ta uzaklardan görürsün. Biraz gizlenirsin, tepende... Gün doğuyor, Ay batıyor. gün doğuyor. Günlergeçiyor. Umudaı duşüncelerdekahyor. Yaşanmami'jlıfııı hüznü. Boğazıma tıkanıp, tıkanıp kalıyur. Daha fa/la duramayacağım. Kalk Kâmil bayılacağım. Bana bırşcyler oluyor. Haftalarca kaldım. Canlı bılc görmedinı. Kusnıedim, ü/ulmedim. Gıdclim! Pazar. Terkos Gölü'nde panayır var. Kaçarcasına çıktık yola. Guıı batımı cvdeydim. Kapıyı hanım avtı. Acı haberi verdi. "Cemal Süreya öldu. Sana ula^amadım. Nordc olduğunu bilmiyordum. Kaldırdılar. Başın sağolsun!" "Sizin hiç babanız öldu mü Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar göturdülcr Babamdan ummazdım bunu kör oldum." (x) Bulunamadım. Affet Cemal Aga. Rasgele!... D (x) Cemal Süreya Uvercinka 21