27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gregory Peck, Herman Melvllle'in romanından Huston eliyle sınemaya aktarılan "Moby Dick'te kaptan Ahab'ı oynamıştı. Filmin yapımcısı SchulzKeil'a göre, "The Dead", Huston'ı yaşama bağlayan bir ilaç gibi değerlendirilmeli. Ünlü yönetmen geçen yıl, dört kez ölümün eşiğinden dönmüş, ama hcr seferinde kendini çalışmaya vererek moral kazanmıştı. öğle yemeğinden sonra, Huston, kısa bir sahne ile çekimc başladı. Orta yaşh kadın (Maric Kean), genç sevgilisi ile sevişecekti. Ihtiyar kurt, tekerlekli iskemlesini artistlerin yanına kadar sürerek bir ressam gibi kelimelerle sahneyi çizmcye başladı. Hayalindeki tabloyu bıkmadan usanmadan anlattı. Bu konudaki görüşlerini özetlerken, "Resim ve edebiyata yaşamım boyunca büyük önem verdim. Perdeye yansıttığım tipleri, hiçbir zaman abartmak istemedim; ancak bilinçaltımda galiba her sahneyi bir tablo gibi görüyordum. Bundan dolayı Picasso ile beraber olmaktan sürekli kaçındım. Onun özgün dünyasının sanatımı etkileyeceğinden emindim. Bir de ToulouseLautrec'in özü yansıtmadaki ustalığına hayran oldum. Onun yaşamını anlatan Moulin Rouge adlı filmimi büyük bir heyecanla çektim" diyordu. Houston da filmlerinde öze ulaşmadaki ustaüğıyla tanınmaktaydı. dan birinde aynı tablo asıhydı. Onu değerinin onda birine elden çıkarmıştım. Çok yanlışlar yaptım, antika eşyalanmı, eski Kolombiya sanaüyla ilgili koleksiyonumu sattım. Anımsadıkça yUzttm luzanyor!' Konuşurken, Huston'ın sesi titriyor, ses tonunda gizli bir hüzün ve pişmanlık seziliyordu. Ve devam etti: "Odadaki eşyalar çok itici geliyordu. Aplikler, koltuklar, halı; tatsız, kaba ve zevksizliğin ürünü gibiydiler. Günümüzde insanların bu tip eşyalar arasında nasıl mutlu olabildiklerine kafam takıldı. Oysa bir zamanlar estetik, yaşamı tatlandıran en önemli oğeydi. Bir anda gözlerimden yaşlar boşanıverdi. Irlanda'da son derece mutlu ve sakin yaşarken hareketli yaşamı seçmiş, öz değerlerime elveda demiştim!' Huston gibi, devamlı dünyayı gezen ve bir yerde üç aydan fazla kalmayan, sosyal ve kültürel değişimleri izleyen bir insanın geçmişe bu derece bağlılığı şaşırtıcıydı. kolik. Bunlar arasında, Hemingway ve James AgeeM çok içmelerine rağmen alkolik olarak nitelendirmiyor. Kendini de bu yazarlara benzetiyor. Yönetmenlerden John Ford'un, "tam bir sünger" olduğunu ve onun gibi içkiye dayanıklı birisine rastlamadığını söylüyor. Bu arada artistlerin yönetmenlerden daha fazla içki kullandıklarını da ekliyor: "Aklıma Montgomery Clift ile Marilyn Monroe geldi. Uygunsuzlar adlı filmin cekimi sırasında Marilyn'nin sevgilisi Arthur Millcr'ı, herkesin gözü önünde fena azarlamıştım. Marilyn çok içki içiyor, Arthur da buna seyirci kaJıyordu. Marilyn'i daha iyi tanıdıktan sonra Arthur'un elinden bir şey gelmediğini anladım. Marilyn, gün be gün batağa saplanıyordu. Aynı filmde rol aian Montgomery Clift de içkinin esiri olmuştu. Ona yakın olmaya çalıştım. Kimseyi dinlemcdi. Sonunda trafik kazası geçirdi, yüzü bozuldu; yok olup gitti." John Huston, çalışkan bir film yönetmeni; başarı için başka ne gibi özellikler gerektıgı konusunda da şunlan söylüyor: "Yaşamı şanssızlıklarla dolu birçok yetenekli insan gördüm. Çahşan insanın her zaman zirveye ulaşacağına inanmıyorum. Rastlantı ve şans faktörünün yaşam Uzerindeki belirleyici etkisi çok büyük. Tam elli yıl önce Hollyvvood'da üç stüdyo ile kontratım vardı. Ufak tefek işler yapıyordum. Billy VVilder ile yapımcı Henry Blankc'ın bürosuna gittik. Ruzgârın Kızı adh fUmin senaryosunda bazı aksaklıklar varmış. Oturup sahneleri teker teker yazdım. Blanke çok beğendi. Kısa bir süre sonra W>rner Bros'da şef oldum. Galiba sonunda iyi bir senarist olduğumu Hollywood piyasasına anlatabilmiştim" Jack Wuner, Huston'ın yeteneğini fark etmiş ve açık sözlü ohnası hoşuna gitmişti. Sürekli olarak fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Bir gün Huston, "Jack, antiAmerikan Göslerller lnceleme Komitesi'nin öniinde itiraflarda bulunman hiç iyi olmadı" demişti. Jack'in cevabı aynen şöyleydi: "Beni mubbirlikle mi suçluyoreun?" Huston, "Evet" diyerek patronunun gözlerine baktı ve 'lrlandalı Şahin' haklıydı. D Derleyen: Cumhur Canbazoğlu John Huston Filmografisi 1941 The Maltese Falcon (Malta Şahinı) 1942 In This Our Life 1945 The Battle of San Pietro 1946 Let There Be Light 1948 The Treasure of the Sierra Madre (Altın Hazineleri) 1948 Key Largo (Olüm Gemisi) 1949 We Were Strangers (Ateş Altında) 1950 Asphalt Jungle (Elmas Hırsızları) 1951 The Red Badge of Courage (Kanh Zafer) 1952 The African Oueen (Afrika Kraliçesi) 1953Moulin Rouge (Kırmızı Değirmen) 1954 Heaven Knows, Mr Allison (Beyaz Rahibe 1956 Moby Dick (Beyaz Balina) 1987 A Farewell to Arms (Silahlara Veda) 1958 Barbarian and the Geisha 1960 The Roots of Heaven 1961 The Inforgıven (Affedilmeyen) 1961 Misfits (Uygunsuzlar) 1962 Freud (Gizli Hakikatler) 1963 The Lıst of Adrien, Messenger (Sonsuz Sokaklar) 1964 Night of the Iguana (Iguana Gecelerı) 1966 The Bible (Peygamberler Tarihi) 1967 Casıno Royal 1967 Reflections in a Golden Eye (Parıltılı Gözler) 1969 Sinful Davey 1969 Walk with Love And Death 1970 The Kremlin Letter (Kremlin Mektubu) 1972 Fat City (Boksörün Dünyası) 1972 The Life and Times of Judge Roy Bean 1973 Wise Blood 1975 The Man Who Would Be King (Kral Olacak Adam) 1982 Annie 1984 Under The Volcâno (Volkanın Altında) 1985 Prizzi's Honour (Prizzi'lerin Onuru) 1987 Dubliners (Dublinliler) Ûzel yaşamındakl kararsızlıklar Sanatındaki kararulığı ve yanılmazlığı, özel yasamında gösteremeyen usta yönetmen, çoğu kez melankolinin pençesine düşüyordu: "Dün gece motel odasında otururken birden aklıma trlanda'da yasadığım gUnler geldi. 195060 yılları arasında Irlanda'daki St. Clerans'ı çok sevmiştim. Oradaki evim ve duvarlarla çevrili bahçesi gözlerimin önünden gitmiyor. Bahçe başlıba$ına bir sanat eseri gibi düzenlenmişti. Evin sahibi olan kaptan, her seferinden yeni bitkilerle döner, bahçesini zenginleştirirmiş. Geçen gün bir arkadaşım San Francisco Sanat Müzesi'nin katalogunu getirmişti. Kapaktaki Monet'nin Nilüfer resmi, bana St. Clerans'daki evimi anımsattı. Duvarlar Yedinci sanatta John Huston'ın en yakın arkadaşı, yine onun gibi fılm yönetmeni olan VVUIimm VVyler'dı. Huston, ar Sıarra Madre Haanelen kadaşım anlatırken, "VVilliam, canı istediği zaman film çekerdi. Oysa ben, her an kafamdaki projelerle yaşadım. Para için çektiğim fılmlerden arta kalan sürede sanat için bir şeyler yapmak ve kalıcı olmak için çalıştım durdum" diyordu. Huston, uzun sinema yaşantısı boyunca doğru veya yanlış birçok atılımda bulundu. 1969 yılında dört yapıtı yılın en başanb on fılmi sıralamasında yer aldı. Malta Sahini, Albn Hazfneleri, Afrika Kndlçcai, Elnuu Hımdan, Moby Dick ve son başyapıtı Volkamn Altında, sinema tarihinin önemli filmlerinden sayüıyor. Seksen bir yaşına kadar aynı performansı göstermenin zor olduğunda birleşen bazı ele^tirmenler, Huston'ın Alnka Kralıçesi iniş çıkışlarını anlayışla karşılıyorlar. Prestij açısından kendini dorukta hissetmek, 'Yaşayan Efsane' için çok önemli. Prizzilerin Onuru, 1975te çektiği Kral Olmak tsteyen Adami dan sonra en iyi iş yapan filmi oldu. Sinema eleştirmeni Pauline Kael film için, "Gcnç bir yönetmenin yapıü" diye yazmıştı. Kael'in eleştirisini okuyan Huston'ın ağzı kulaklarına varmış, kimin yazdığını bildiği halde yazarın adını sormuştu. Tüm bu olumlu görUntUnün arkasında yönetmenin mutsuz bir özel yaşantısı vardı. Beş kez evlenmiş, aradığı sıcaklığı bulamamıştı. Para için filmler yapmış, kazandıklarını çins atlara, sonu gelmeyen işlere yatırmıştı. Her zaman basınla ilişkilerini sıkı tutmuş, gazetecilerle arkadaşhk kurmuştu. Bu söyleşiyi de onun davetlisi olarak yapma olanağı bulduk. John Huston bu kadar yoğun bir yaşam sürmesine rağmen, yaptıklarından hiçbir zaman emin olamıyordu: "Geçenlerde yine her şeyi yanlış yaptığımı düşünüp Uzülmüştüm. Geçmişi anımsadığımda hep böyle oluyorum. Oğlum Tony yanıma gelip üzgün olmam için bir neden bulunmadığını, en azından beş altı filmimin sinema tarihine geçtiğini, birçok kişinin beni örnek aldığını, bu yaşa kadar zor bir hastalıkla savaşarak işimi aksatmadiğımı söyledi. DuşUnunce ona hak verdim!' Konuşmaya başlayuıca oksijen tüplerini, tekerlekli iskemleyi unutup gflçltt kişiliğini kazandı. Başka konulara geçti. iriandalılar ve alkol Peter Lorre, Humphrey Bogart ve Sidney Greenstreet Huston'un aşılamamış polisiyesi "Malta Şahini"nde İrlandahlarla dolu bir sette alkolden söz etr^emek olanaksız. tş sırasında kimsenin elinde içki bardağı görüln.üyor; ama gece için verilen randevulann çoklugu dikkatimızi çekiyor. Yazarlar ile film yönetmenlerinden, hangi grubun daha alkolik olduğunu soruyoruz. Huston'a göre, yazarlann Uçte biri al Kanlı Zafer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle