Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tarikat yadigârı sakal Çaylarımızı yudumlarken, sözü Celal Baba'nın sakalına getıriyorum, daha ilgınç görünmek için mi sakal bıraktığını soruyorum. "Hayır" diyor Celal Baba, "Bundan beş yıl kadar once tarikata intisap etmiştim. O sırada sakal bıraktım. Bir sure sonra tarikattan hoslanmayıp feragat ettim, ama sakalıma dokunmadım. Yani, sakalım tarikat yadigârı." Ancak tarikat yadigârı olmanın yanı sıra, Celal Baba'nın sakalının ışlevsel özellikleri de var. "14 Numara"nın çekimı sırasında, Serpil Çakmaklı'nın karşısında nasıl oynaması gerektiğini, rejisör şöyle anlatmış Celal Baba'ya: "Böyle göbeğınden gireceksin sakalınla tarayarak. Sonra kombinezonunu yırtacaksın. Yumulacaksın!" Neyse ki, Celal Baba'nın çok anlayışlı bir eşi var. Bu yüzden sakahnın olur olmaz yerlerde görünmesi sorun olmuvor. "Bunların çogu, gazetelerde çıkan ilanlara kanıyoriar. Hani 'Siz de artıst olabilirsinız' filan diyen ilanlar var ya? Oysa, bu ilanların hepsi, dunıst kişiler tarefından verilmiyor. Figurasyon burolarının çogu, kotu niyetli kişilerin elinde. Gelenlerin bir iki fotografını çekiyorlar. Boylece tava getirdikten sonra, 'kayıt parası' diyerek, cebinden parasını alıyorlar. Hiç olmazsa bu duruma duştukten sonra aklını başına toplamışsa, cebinde de memleketine dönmeye yetecek kadar parası kalmışsa, ne mutlu ona! Kahvede para toplayıp memleketine gonderdiklerlmiz de oluyor. Ama çoğu kalıyor burada. Nasihal filan fayda etmiyor. Bunlar da sonunda kotu yola duşüyorlar. Ben yimti sekiz yıllık sinema yaşamımda, oyle Anadolu'dan gelip de figuran olmuş, sonra da jonlügü srçramış adam gormedim." Rgüranlar Kahvesinin müdavimlerinden Celal Baba ve eşı, yıllardır bu kahveyi iş yeri olarak kullanıvoriar ve filmlerde kantocabıriikte oynuyorlar. "Ben çok duzenli yasarım" dıyor Celal Baba, "Sabah yedide filan gelirim kahveye. Saat sekiz buçuga kadar is beklerim. Zaten o saatten sonra iş çıkmaz. Işe gifmemişsem, gunun geri kalan bolumüniı kahvede geçiririm. Arkadaşlarla rauhabbet ederim, tavla oynanm, gazete okurum. Bir de, emekli arkadaşların vergi iade zarflannı doldururum. Akşam ekiplerin çekimden donuş saatleri de, biam için iş bekleme saatleridir. Figurasyon buroları ya da produksiyon amirleri ertesi gunku çekimler için adam arayabilirler. Bu bekleylş de yediye, yedi buçuga kadar siirer. Saat yedi buçuk dedi mi, ben evin yolunu tutanm. "Buraya ünlü oyuncular da gelir mi Celal Baba?" "Onlar Yeni Melek Sineması'nın oradaki Azmi'nin Kahvesi'ne giderler. Rejisorler, patronlar da oraya gider. Figuranlar giremez Azmi'nin Kahvesi'ne. Piyasanın eskisiyse girer de, öyle her figuran giremez. Malum, sinemanın heveslisi çok. Patronlar rahatsız olmasın diye onlan kahveye sokmazlar. Isıkçılann, selçilerin kahvesi de ayndır. Onlar Reşıt'ın Kahvesi'nde otururlar. O da bu sokagın uzerindedir. Bir de Alyon Sokak'taki Ata Kıraathanesı var. Biz eskiden orada otururduk. Yani 'Figuranlar Kahvesi' orasıydı. Kuçuk, (avanı basık bir kahve. Tuvaleti de yok. Bu yuzden oradan ayagunızı çektik. Şimdi bizi arayan burada buluyor. Burası bizim ikinci evimiz." Celal Baba, sözünün burasında durup, kahveye yeni gıren iki kişıye doğru sesleniyor: Cemal! Yavrum gel buraya! Masada dört kişi oluyoruz. Yeni gelenler de yardımcı oyuncuymuş. Cemal Orman, elli, elli beş yaşlarında görünuyor. Fılmlerdekı yaşama boş vermiş, maceracı, sevimli, iyi yürekli tiplere benziyor. "Sinemaya 1955'te glrdim' diyor; "Bir yıl figuran olarak çalıştım. Sonra kotu adam rollerine çıkmaya başladım. Kavgacılık yaptım. Hani filmlerde dayak yiyen, atlayıp zıplayan, camdan çıkan adamlar vardır ya? Onlara kavgacı denir. Zor iştir kavgacılık. Bak sağ ayagım sakaltır benim. Hapishaneden kaçış sahnesi çekilirken duvardan duştugumde kırılmıştı, sakat kaldı. Altı ay koltuk degneğiyle gezdim. İş yapamaz olmuştum. Amerikan sigarası satmaya başladım. Şimdi mahalle bakkallannda salıldıgına bakma, o zamanlar Amerikan sigarası satmaıun adı 'kaçakçüık'tı. On altı ay hapis yattım. Af çıkmasaydı daha da yatacaktım. "Peki, hapishanedeyken hiç kaçmayı düşündünUz mü?" "Yok canım! Filmlerde olur öyle şeyler..." Sonra gülerek ekliyor: "Ben filmde de beceremedim ya!" Gultekin Altan, kırk, kırk beş yaşlarında, ıriyarı, yuzünde surekli dingın bir anlatım taşıyan, alçakgönullü, efendı bir adam: "Yetmişli yıllarda varı amatör, yan profesyonel bir tiyatro oyuncusuydum" diyor. "Daha kazançlı olacagını duşunerek sinemaya geçtim. Ama maalesef sinemada da aradıgımı bulamadım!" Cemal Orman da, "Bu meslek yuzunden yuvam yıkıldı!" diyerek söze giriyor: "Gençligimi tükettim. Keşke zamanında başka bir işin ucundan tutsaydım!" Cemal Baba ıse hiç yakınmıyor, "Ben hiç pişman olmadım" dıyor, "Sinemayı hep sevdim!" Bu sırada bir kişi daha katılıyor söyleşiye: Ayhan Çarkçı. Boylece, aktıf bir figuranla tanışma fırsatı buluyoruz: "Altı yıldır figüranlık yapıyonım" diyor Ayhan Çarkçı, "Ne zaman resmi polis gerekse, beni arayıp bulurlar. Çunku bıyıksız figuran pek yoktur. Bu yuzden, benim de işsizlik diye bir sorunum yok." Saatıme bakıyorum: Sekızı çeyrek geçıyor. Kahve iyice yükünü almış durumda. Giren çıkan belli değil. Tam kalkmayı düşünürken, yaşlıca bir bayan yanaşıyor masamıza. Onun da yardımcı oyuncu olduğunu söylüyorlar. Adı Cevahir Civelek'miş. "Benim hayatım da böyle, aynı roman gibi!" diyerek gırıyor söze. Cevahir Civelek otobiyografik romanının ilk sayfalarındayken biz kahveden ayrılıyoruz. Dışarda Nıyazi Fidangül'ü karşı kaldırımda, sırtını duvara dayamış simit yerken buluyoruz: "Niyazi, buralarda yazık olacak sana!" "Yok ağabey!" diyor, ağzında lokmasıyla, "Kafaya koymuşum, bu işi yapacagım!" D Yeşllçam sinemacılığının hiç bilinmeyen bir yönüdür figüranlık. Bu insanlar ne yer, nasıl yaşarlar hiç blllnmez. Bilinen sadecefllmlerdekötü adamı oynadıklan ve surekli dayak yedikleri. Mağenler Kıraalhanesi, namı difler "Roüranlar Kahvesi" salonunda gelecek işi bekterken okey oynayan flguranlar Eski adıyla 'Alyon sokak", yeni adıyla "Erol Demek" sokağının başında iş bekleyen figuranlar 11