27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yorsunuz? Manzaralar hayal manzarası oluyor. Ben fotoğrafa müdahale ediyorum, onların üzerine hayalin tülünü çekiyorum. Aslında bu bilinen bir teknik. MUhim olan sanatçının kişiliğiyle o tekniği kullanışı, tekniğin hiç önemi yok. Ressamların yaptığı gibi. Aynı teknik aynı boya aynı fırça, ama adam başka. Benim tekniğim mühim değil. Benim objektiflerimle başka bir kişinin aynı manzaraları çekemeyeceği kanısındayım. • Neden genellikle manzara çalışı FOTOROMAN OKU RDAN Çingeneler Ben yalnızca manzara resmi çektim, öyle istiyorum. Ustelik benim manzaralarımda günümüze ait belirgin detay yoktur ve diyebilirsiniz ki bu resim 20 yıl önce veya 20 yıl sonra çekilmiş. Yani resimlerim zamanla bağlansın istemiyorum. Benim amacım zamanı durdurmak, fosjlleştirmek. Resmim bugünün resmi olmasın istiyorum. Çünkü biz 20. yüzyıldayız, ama acaba 22., 25. veya 32. yüzyıldan baksak 20. yuzyıla, bizim için çok önemli olan bir sürü endişe, sanki bizim şimdi eski yüzyılların birçoğuna baktığımız ve gördüğumüz gibi, adeta saçma gelmez miydi? Nitekim, resimde de o günlerin politik, toplumsal dünya göruşü ile ilgili görüntuler bize adeta saçma geliyor. Klasik ne demek, çok sade, bütün o eskiyecek detaylardan arınmış demek. Oysa insanın resmi demek, insanların sorunları demek. Bu sorunlar da bu yüzyılın sorunları oluyor. Onun için de durgun, sakin bir güzellik yüzyıllan aşabiliyor. Işte bizim dinlediğimiz müzikler. Radyoyu açıyorsunuz, yine o müzik, 100 yıl, 200, 300, 400, 500 yıl olmuş, hâlâ dinliyoruz. 20, 30 yıl öncesine bakın. tşte Marilyn Monroe, bazı şarkılar. Artık bunlar hem tarih hem de 20. yüzyılda yerlerini aldılar. 20. yüzyıl o. Fotoğraf bu sınavı geçirmelidir. Sanat eseri için bir tek değer var, kalıcılık. Bu, neden fotoğraf için de olmasıp, fotoğraf neden bir resim olmasın. Neden kitaptan çıkıp duvara asılmasın. Tabii ki olabilir, ben dehedim. Tak tak tak Kızım, şu Avustralya'dan aldığımız sinek ilacmı getirsene Yahu... Insanlar duşünup sınekleri yok edıcı ılaa buluyorlar ama... 1946, Bursa doğumlu, eşi ve kendisi de devlet memuru olan Cumhuriyet okuru bir çingeneyim. Cumhuriyet DERGİ'nin 67. sayısında orta sayfalardaki "Edirne'nin Ahırmenzil Mahallesi'nde Kakava Bayramı" adlı yazınızı pkudum... Ben göçerliğin son devrelerini gördum, yaşadım. Yazlan, yalınayak başıkabak tarlalarda koşturdum; toprak üzerinde uyudum. Çadırlarda yattım. Yerleşik düzene geçince de ayakkabı boyacılığı, hamallık, tanm işçiliğl yaptım. Ezildim, sömürüldüm; ancak okumayı seviyordum. ilkokul birincı sınıfta okumayı söktüğümde, yerde bulduğum her gazete parçasını, gezdiğim yerlerdeki tabelaları, gördüğüm her yazıyı okumaya çalıştım. Bu bende bir tutku idi. Ailem bu tutkumu fark ederek beni bin bir meşakkatle okuttu. Benim o ortam içinde çektiklerim, bana reva görülenler işin başka tarafı. Memleketimizde çingeneler çingene olduklarını söyleyemezler. Söylerlerse, dpğacak sonuçlara katlanmalan gerekir. Örneğin, ilkokul, orta ve lise sıralarında okuyan bir çingene çocuğundan, kaybolan kalemlerin, silgilerin hesabı sorulur... Mahalle karakolunda da durum farklı olmayabilir... Bir de dinsel baskılar vardır. örneğin, genelevlerde çalışan kadınların yüzde doksanı çingene olduğu halde, çingene ile zina yapanın asla cennete gidemeyeceğinden dem vurulur toplumumuzda! Hıçbir mumin camide, bir çingenenin arkasında namaz kılrnak istemediği gibi, onu camide de görmekten hoşlanmaz. Çünkü, • Tablo gibi fotoğraf çekmek yerine neden resim yapmayı denemediniz? Resim yapmak, resim gibi fotoğraf çekmek ten daha kolay olmaz mıydı? Muhakkak. Ama işin tuhafı, fotoğraf makinesiyle sanki bir tablo imiş gibi, yani tablo olmasını isteyeceğimiz bir görüntuyü yakalayabilmek, aslında çok zor bir şey. Ama bana kolay geliyor. Ressam tuale Haliç'te bir kayık, Boğaz'da bir vapur çizdiği zaman bir hayal manzarası yaratıyor, ben ise hayal gibi bir manzara arıyorum. Ressam kayığı getirip Boğaz'ın üstüne koyuyor. O öyle bir an ki, olmamış, hayal o an. Ama benim fotoğraf resimlerimde ancak hayallerde olabilecek kadar güzel anlar var, hayal gibi hakikatler. Bence, hayali resmetmekten, UstUn gerçeğin içindeki hayali bulmak daha heyecan verici. D Neden şu çukurlan kapatmak için bir ılaç bulmaziar acaba0 "Çingenenin bastığı yerde ot bitmez" düşüncesi vardır toplumumuzda... Bir fabrikada namusu ve alınteri ile çalışan bir emekçinin "çingene" olduğu belirlendiği zaman, anında 17. maddeye dayanılarak işten çıkartılır. Devlet dairelerinde, 1980'den sonra uygulanan çok yönlü güvenlik tahkikatı dolayısıyla, çingenelerin devlet memuru olmalarına maddeten imkin yoktur... Işte bu sebeplerledir ki, çingene, bağımsız çalışmayı sever. Bağımsız çalışma, doğa sevgisinden de kaynaklanır. Dünyada hiçbir toplum doğa ile bu kadar iç içe yaşamamıştır, gönül gönüle olmamıştır. 5 mayıs, bizler için yılbaşıdır. Doğa ile birlikte, bizde de yeni yıl başlar, yeni umutlar yeşerır. Baharın geldiğini yeşeren doğadan, papatyalardan ve yol kıyılarında atlı araba ve çadırlanyla tatlı bir tebessüm ederek gördüğünüz "amca veya halalarınızdan" anlamaz mısınız? Işte çingene, doğanın uyanışı ile eşanlamlıdır. Papatya, gelincik, kır çıçekleri, yeşıl ve kuş sesi ile özdeştir... Çingene duygulu, neşeli, tasasız ve sorumsuzdur. Bunun yanında, doğal ve yalındır. Bunlar bızlenn evrensel ozellıkleridır... A.K./Bursa tstanbul Anakent Belediye Baskam Bedrettin Dalan (Fotoğraflar: TARIK ERSOY)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle