Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
JAPON KÜLTÜRÜNÜN l Japonya'nın büyük kentlerinde ha kızlar ve konsomatrisler, gey Metln And Japonya'ya birkaç kez gittim. Sonuncu gidişim, Tokyo'daki bır üniversiteye bağlı ara>tırma enstitüsünün bana bir kitap yazdırma çağrısı uzerine oldu. Bu gidişimde, üç ay kaldım. Çeşitli gidişlerim, bende hcp laponyaüzerine bir kitap yazmak isteğini dürtükledi. Bu kitap, Japonya kültürünü pek tanımamış birinin izlenimlerine dayanacaktı. Ancak bu izlenimler, dolaylı olarak değil, doğrudan yaşanmış, deneyimle kazanılmış, gerçek yaşantı izlenimleri olmalıydı. Bir tek konu dışında. Tjrgu' Zaım ın fırçasın Bu da geyşa konusuydu. dan Madame Japonya'ya her gidişimde Bulleıfly operasının eş dost göz kırpıp, unululmaz geyşası Cıo "Hadi işin iyi, Cıo Sau ın resmı geyşalara gidiyorsun" diyorlardı. ömründe bir kez bile, profesyonel bir sokak kadını ile beraber olmamış biri için, bu sözün bir anlamı yoktu. öyle de olsaydı, bir yabancı, geyşadan ne anlardı? Dikkat ettim, Japonya deyince, hemen geyşa çağrışımı karşımıza çıkıyor. Bu konuda bilenlere sorduğunuzda ya da bu konuda kitap ve yazılar okuduğunuzda, geyşa olgusunun sanılandan çok başka olduğunu, ayrıca Japon külturünun çok önemli bir öğesini oluşturduğunu öğreniyorsunuz. Doğrudan ilişkim olamayacağına göre, kitabım için yalnızca bu konuyu dolayh bir yoldan araştırmaya karar verdim. Gerçi bir kez bir geyşa gösteriminde bulundum. Bu da turist işi uydurma bir tanışıklıktı. Japonya'ya ilk gidişimde gunlerim sabahtan akşama dek öylesine doluydu ki, Tokyo'yu şöyle yarım yamalak bile gezememiştim. Sempoz'yum bıttikten sonra, hiç sevmediğim bir işi yaptım.birkaç rehberli turist gezisine yazıldım.Bunlardan biri Tokyo'nun gece yaşarnına ilişkindi. Bir yerde topluca geleneksel bir Japon yemeği yeniliyor, bir Kabuki gösteriminden kısa bir bölüm seyrediliyor,ardından biriki gece klübune uğramanın yanı sıra, bir de geyşa gösterimine gidiliyordu. Bu yer ufak bir tiyatroya benziyordu; yerlerimizi aldıktan sonra sahne gibi yüksekçe bir yere çıkan rehberimiz, mikrofonla kısa bir açıklama yaptı, bir de sigara da içen gönüllü bir erkek istedi. Yanımdaki masada oturan Amerikalı turist grubundan iri kıyım bir Amerikalı bu işi üstlendî. Sahnede alçak bir yere oturdu. Derken, önde "baş geyşa" olmak üzere, bir geyşa takımı içeri girdi. Birtakını törensel tavırlardan sonra adamın çubuğunu gene törensel bir biçimde yaktılar, bir çay töreni, biraz çalgı, biraz şarkı derken gösteri bitti. Aslında geyşa konusunu hiç bılmediğim. halde, bunun çok "ucuz" bir gösterim olduğunu anladım. Üstelik geyşaların zarif, kültürlü hareketleri yanında iri kıyım Amerikalının kabalığı, beceriksizliği, olur olmaz gülüp, masasındakı arkadaşlarına yaptığı anlamlı işaretlerle gösterim büsbütün ucuzlaştı. Ancak olayın ilginç yanı, iki değişik kültür bir araya geldiğinde, ortaya çıkan uyuşmazhktı. Işte bu olaydan sonra, konuya ilgi duydum; sordum, soruşturdum, incelemeler okudum. Bu arada, bu konuda yazılmış bir kitap bulduın. Kitap Liza Dalby adında genç bir antropolog kadırun incelemesıydi. Amerikalı antropolog, Japonya'da çok iyi Japonca öğrenmış ve doktoraiinı geyşalar üzerine yapmaya karar vermış. Bu konuda yalruz soruşturma ve kitaplarla çalışmamış, ayrıca bir geyşa topluluğuna girmiş, geyşa eğitimı görmüş, geyşalık yapmış. Bir antropolog olarak, geyşa konusunu, olayın ıçine girip bilimsel planda inceleyerek çok iiginç ve sürekli okunan, meraklı bir kitap yazmış. Dalby, "Japon olmayan" tek geyşa imiş. lşte bu kitabı okumakla geyşanın ne olduğu ve ne olmadığını anlavabildim. lşe geyşanın ne olmadığından başlayalım... Geyşaları birer "fahişe olarak görmemek gerekiyor. Bunu yapıyorsa da, aslında ondan beklenenler çok başka şeyler var. Fuhuş alanında bir başka profesyonel kadın var, "yujo" deniliyor bunlara. Bu kadınlar da bir eğitim görtlyor, ama geyşanın eğitiminden çok değişik. Yatakta erkeğe nasıl yüksek zevkler verilebileceğini, erkeğin isteklerini kamçılamak için otlardan, birtakım deniz ürunlerindep nasıl afrodizyak maddeler çıkarılacağını öğreniyor. Birleşme öncesi öpüş tekniğinde ki buna Japonlar "seppun" diyorlar, ustalaşıyor. Ancak "yujo" denilen bu kadınlar, yalnız seks yapmıyorlar, partilerde hosteslik de yapıyor, şiir okuyor, şarkı söyleyip dans ediyorlar, yeme ve içmeye katılıyorlar. Telefon kulübesindeki kartlar Japonya'da fuhuşun her türlüsü var. Bunlardan biri de, bizde "telekız" denilen türü. Bunu öğrenmem de şöyle oldu: Otuz yıldır Japonya'da oturan bir Amerikalı kadın tanıyordum. Bu kadınla büyük bir tren istasyonunun yanından geçerken, "Bak, sana ne gösterecegim" dedi. Yan yana dört beş telefon kulübesinin dört bir yanındaki camların üzerine yüzlerce renkli kâğıt yapıştırılmış. Bunlar rengârenk, bir iskambil kâŞıdından daha küçük boyda, her birinin üzerınde çok genç ve güzel bir Japon kızının, kiminde ise, birkaç kızın resmi vardı. Bu kâğıtların Uzeri Japonca yazılmış olmakla birlikte, bir ikisine bakınca, ne demeye geldiğini anlıyorsunuz. örneğin iri sayılarla yazılmış ola'n kızın telefon numarası, 90 ya da 120 sayıları bu işin dakika olarak suresini, 2 sayısı bu işin iki kez yapılabileciğini, 23 bin ya da 25 binsayısı ise işin fiyatıydı. Yalnız Latin harfleriyle yazılı OL'nin anlamını çözemedim, sonra öğrendim ki bu office lady'nin kısaltılmışıydı. Bu da kı KyotP kentındekı geyşa çıranları mayko kızları Bın bır suratlı kent Tokyo'nun "Batı usulü" ejlence mahallesı Shınjuku semtinde gece. zın bir işyerinde, örneğin bir bankada çalıştığının göstergesiydi. Anlaşılan bununla müşteri gözünde bir saygınlık kazanılıyordu. Amerikalı dostum, bu kartların koleksiyonunu yapıyormuş, tıpkı pul toplar gibi. Bana da merak oldu, ben de böyle telefon kulübelerinin önünden geçerken, içine giriyor, telefon ediyormuş gibi yaparken yapışkan bantla tutturulmuş kartlardan birikisini koparıp alıyordum. Bunlardan epey birikti; benimkilerden Amerikalı dostuma da verdim. 16