27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Adları kalacak elimizde Umberto Eco'nun ilk kez 1980 yılında yayımlanan romanı "Gülün Adı" büyük bir ilgiyle karşılanmıştı. Roman, yazarının da katılımıyla JeanJacques Annaud tarafından filmleştirildi. Film ile roman arasındaki farklılıkları, kitabın çevirmeni Şadan Karadeniz, filmi tam sekiz kez izleyerek yazdı. Gülün Adı: Roman açısından filme bakış Bır 12 yuzyıl elyazması kitabın kenar süslerı (Koln, 1186). Yalnızca Italya'nın ya da Fransa'nın değıl, butün Ortaçağ Avrupası'nın, hatta Bağdat dahil tüm dünya kütüphanelerinin en zengıni olarak anlatılan "Gülün Adı'ndaki efsanevı manastır kütüphanesınin el yazması kıtaplarını susleyen tasvırlerın ressamı, genç ra< hip Otrantolu Adelmo romandakı cinayetler zincirinin ilk kurbanı. Şadan Karadeniz Z Ik yayımlandığı 1980'den bu yana tüm I dünyada yankılar uyandıran art arda bir• çok basküarı yapılan (yalnız İtalya'da on I Uç baskı) yirmiyi aşkın dile çevrilen, Umberto Eco'nun "Gülün Adı" adlı romanının filmi de büyük bir ilgiyle karşılandı. Bir Alman ttalyan Fransız ortak yapımı olan film, JeanJacques Annaud'un yönetiminde, yazarın da katılmasıyla beş yıllık bir çaba sonucu özenle büyük bir titizlikle gerçekleştirildi; senaryosu dört kişi Geiard Brach, Alain Godard, Andrew Birkin, Howard Franklin tarafından tam on beş kez yazıldı. Kısaca roman gibi film de "olay" oldu. Ülkemizde 1986 temmuzundan bu yana art arda dört baskısı yapılan "Gülün Adı"nın filmi de roman ölçüsünde ilgiyle karşılandı. Ünlü roman ve tiyatro yapıtlan öteden beri film yönetmenlerinin ilgisini çekegelmiştir. Fransız ve Rus klasiklerinin çoğu kimileri birden çok film konusu oldu. Geçenlerde romanlannın hemen hemen tümü filmleştirilmiş olan tanınmış ltalyan yazarı Alberto Moravia, bu konuda kendisine yöneltilen bir soruyu şöyle yanıtlıyordu: "Roman ve fUm başka başka şeylerdir." Gerçekten de kurgu ve dil bakımından roman ve film başka başka sanatlardır. Birinin iletişim aracı söz, ötekinin öncelikle görüntü. Ünlü romanlardan esinlenilerek, onlardan yola çıkılarak ya da onlara dayanılarak yaratılan fılmler, kitabı okumuş olan kişilerde çoğu kez düş kırıkhğı yaratmıştır. Sanımca bu, temelde filmin romanı tam olarak yansıtmasını, romandan hiçbir şey eksiltmemesini, ona bir şey eklememesini istemekten kaynaklanıyor. Oysa bir romana dayalı bir film olumsuz anlamda romandan bir şeyler eksiltebileceği gibi, olumlu anlamda da eksiltebilir; bunun tersi de olabilir: Film romana gereksiz, öze aykırı bir şey ekleyebileceği gibi, olumlu anlamda bir şey de ekleyebilir; bir özelliği vurgulayabilir, bir ayrıntıyı su yüzüne çıkarabiür. Yönetmenin kişisel yorumuna, bakış açısına bağlıdır bu. Ancak kuşkusuz yönetmenin özgürlüğü, filmin dayandığı romanın Özüyle kısıtlıdır. Her sanat yapıtı gibi, roman bir yorumdur; kuşkusuz film de. Böylece bir romandan yola çıkan bir film, yorumun yorumudur; Eco'nun, romanının öndeyişinde kullandığı sözcüklerle "imin imi"' de denebilir buna. Bu nedenle filmle roman arasında bir karşılaştırma yapılacaksa (böyle bir karşılaştırma kaçınılmaz değilse de, ister istemez yapıhyor; roman filmin raison d'etre'i, varoluş nedenidir çünkü), filmin romanın aynı olması gerektiği önyargısından sıyrılarak, romanın dünyasını nasıl ve ne ölçüde yansıttığı, film ve roman arasında ayrılıklar varsa bunlann film ve roman gerçeği açısından zorunlu ya da kabul edilebilir olup olmadıkları araştırılabilir. Yahut bunlar bir yana bırakılarak roman hiç hesaba katılmaksızın, film bağımsız olarak ele alınıp eleştirilebilir. Böyle bir yaklaşım, kuşkusuz romanı okumamış olmayı gerektirir. ritm, aynı sürekli gerilim filnıde de var" diyor. Yazının sonunda ise şu yargıya varıyor: "Sanırım yapıtın esasını, özünü perdeye aktarabilmiş Annaud..." Jenerikte film, "Umberto Eco'nun kitabının bir palinuesti" olarak nitelendiriliyor. Böylece roman açısından yöneltilecek eleştirilere karşı film, bir bakıma bir savunma çemberine alınmış oluyor. Gerçi "palimsest" sözcüğü yerinde seçilmiş bir sözcük; ışığa tutulduğunda, parşömenin üstüne ilk yazılanın (romanın) izleri görülüyor: Kimi zaman silik, soluk, kimı zaman daha belırgın. Ancak film romanın bir izdüşümü olduguna göre ro "Gulun Adı" romanının yazarı ltalyan gostergebılım profesörü Umberto Eco (üstte) ıle Fransız yönetmen JeanJacques Annaud (üstte saflda), "Gülün Adı"nın Italya'daki ilk baskısı 1980deyayımlanmıştı Ama bu, bir eleştirmen için hemen hemen olanaksızdır. Atillâ Dorsay bunun ilginç bir örneğini veriyor. 24 Nisan 1987 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Gülün Adı"yla ilgili yazısında, "Kitabı aylar önce alıp rafa koyduğunu ve henüz okuyamadıgını" itiraf ederek, "Böylesine önemli bir filmi kitabı okuyamadan eleştirmek zorunda oldugunu" belirtiyor. "Filme an, önyargısız bir yaklaşım açısından belki böylesi daha lyi" diyor. Doğru, ancak bütün bunları söyledikten sonra Dorsay, "Eco'nun bir ustalıgı (...) Ortaçag üzerine sanırım en yogun araşbrma kitaplarından bile kolay kolay edinilemeyecek denli bilgi içeren bir kitabı, aynı zamanda neredeyse nefcs nefese okunan bir polisiye romana dönüştürdügünü" öne sürerek, "Aynı manın gerçeğine ters düşemez. Gerçekten ı Eco "Gülün Adı" üstüne yazdığı, bir anlam. da roman üstüne bir deneme sayılabilecek uzun açıklamasında (Postille, Alfabeta, haziran 1983, sayı 49) şöyle diyor: "Bir roman yazmak için her şeyden önce insanın kendine en ince aynntılara varıncaya değin olabildiğince döşenmiş bir dünya kurması gerekir, (...) İnsan eşeklerin uçtugu, prcnseslerin bb öpüsle dirillildikleri, butünuyle gerçekdışı bir dUnya kurabilir." Ancak Eco şunu da belirtiyor: "Dünyamın bir parçasını da tarih olusJ turuyordu; birçok Ortaçag kroniklerini tekrar tekrar okuyuşumun nedeni de bu; onları okurken, yoksulluk ugruna savafim ya da Fralicellolara karşı soruşturma gibi, başlangıçta hayalimden bile geçmeyen şeylerin de romant girmesi gerektiginin avnmına vardım(...) (arihsel bir romanın dünyasını döşemenin anlamı budur: Bazı öğeler basamaklanu sayısı gibi yazarın karanna baglıdır, bazılan ise Michele'nin davranışlan gibi bu tür romanlarda rastlantısal olarak anlatının olası dünyastyta çakısan gerçek dünyaya baglıdır." Açıkça görülüyor: Bir tarihsel romanda, romanın gerçekliği tarihsel gerçeklikle çakıştığında, tarihsel gerçekliğin doğru olarak yansıtılması gerekir. (Burada Kemal Tahir'in romanlarına bu açıdan yöneltilen eleştiriler anımsanabilir.) Kanımca aynı şey film için de geçerlidir. Roman gibi, filmin de kendi dünyası vardır, ama bu kurulu dünya gerçek dünya ile çakıştığında, o dünyaya ters düş' memelidir. Eco, bir roman yazılıp bittiğinde metinle okuyucuları arasında bir diyaloğun kurulduğunu söylüyor. Kanımca çeviri süreci boyunca, metinle çevirmen, giderek yazarla cevir men arasında da sürüp giden bir diyalog vardır. "GUJün Adı" ile oldukça uzun bir yılı aşkın bir inceleme araştırma çeviri süreci boyunca içli dışlı olmuş bir kişi olarak, film eleştirmeni de olmadığıma göre, romandan yana kaçınılmaz önyargıülığımdan olabildiğince sıyrılmaya çalışarak ve romandan yola çıkarak filme yaklaşmaya çalışacağım. JZA 18 önce şunu belirtmeliyim: Kanımca film bütünüyle Kuzey İtalya'da, alabildiğine yük
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle