23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nıını TUrklerin oluşturduğu bir toplantıya katıldım. Bu bana, çok gerçeküstü bir olay gibi geldi. Bir TUrk yabancı düşmanlığı üzerine konuşma yaptı. Ben, "Bu adam galiba çılgın" diye düşündUm. Çünkü, eğer yabancı düşmanlığı diye bir sorun varsa, bu Türk'un üslubu da tıpkı bu sorunu yaratanlarınki gibi hoşgörüden yoksundu..." Peki Türkiye'de kendisini nasıl hissediyordu?.. "Türkiye'de olmak hoşuma gidiyor. Ezan okunduğu zaman, kendimi çok tuhaf hissediyorum, en acı duyduğum an, o an... Türkiye'de insanlar para ve rütbeye çok önem veriyor. Geçen yıl birisi ısrarla beni evine davet ediyordu. Ben de onunla beraber olmam için hangi olağanüstü özelliğe sahip olduğunu sorunca, "Bakanlıkta çalışıyorurn" dedi. Hiç de ilginç olmayan bu adam, bana o anda çok enteresan geldi, çünkü bakanlıkta çalışıyor olmasını çok önemli zannettiği için, kimbilir nasıl birisiydi. Onun düşüncelerini anlamalı, öğrenmeliydim ama bu duygu sadece bir saniye sürdü sonra "sizinle olmak bana enteresan gelmiyor" dedim. Utandı. Halbuki ne vardı utanacak?.. Türkiye'de küçük çocukların yüzleri çok ciddi. Beş yaşındaki çocuk, koca adam gibi. Buna karşılık, hayat şartları çok güç olmasına rağmen, koca adamlar da çocuk gibi... Türkiye'yi özlüyor musun? Peki Almanlar acaba giyimi, düşünceleri, resimleri ile belli bir sınıflandırmaya sokulamayan bu Türk'e nasıl tepki gösteriyordu?. Bunu gözlemek fırsatı da Frankfurt Operası'nın karşısındaki Das Oaffehaus'da mumkun oldu. tlk defa karşılaşan Mathias ile Seyma Soydan arasında şu konuşma geçiyordu: MATHİAS Alman pasaportu almak istiyor musun? SOYDAN öyle bir sorunum yok. MATHİAS Çok saçma. Çunkü vize için zaman kaybediyorsun. SOYDAN Hayır öğreniyorum. MATHİAS Türkiye'yi özlüyor musun? SOYDAN Evet ama Laponya ve Kafkasya'yı da özlüyorum. MATHİAS Bence sen Türk değilsin; ama Alman da değilsin. SOYDAN Bunun nesi kötü. MATHİAS Almanların yaşamınm odak noktası işleridir. SOYDAN Benim de öyle. MATHİAS tşte sorun da orda ya; işini düşunen bir Türk. Halbuki Türkiye'de iş, yaşamın odak noktası değil. örneğin AJmanya'da Alman Komünist Parti'si Uyeleri, sosyal düzcne karşıdır; ama isine öyle bağlıdır ki, hamurları ile ideolojileri çatışır. Sen AKP Uyesi değilsin ama senin de hamurunla ideolojin çatışıyor. Berlinli Ali Kılıç (24) ve eşi Yıldız Kdıç'ın (20) oturdukları semt bile ayrı dünyalarının göstergesiydi. Stegfried Nord Wesl Güres Takımı'nın şampiyonu Ali ve Berlin doğumlu eşi Yıldız Kılıç Kreuzberg'de değil Berlin'in ünlü bulvarı Kudam'a açılan Kaiserstrasse'de çok bakımlı bir apartmanda yaşıyorlardı. Evleri ne bir Türk evi gibi ne de Alman evi gibi döşenmişti. Tıpkı kendileri gibi, arada bir yerdeydi. Ankara Abidinpaşalı Ali, "Berlinli bir Tttrkle evli olmak nasıl bir duygu" sorusunu şöyle yanıtlamıştı: "Türkler eşlerini dövdüğü için Berlin'de doğma büyüme Türk kızları Türklerle evlenmek istemiyorlar. Almanla evlenenler mutlu oluyor; çünkü Alman eşine değer veriyor. Türklerle evlenenler de kısa sürede aynlıyor." Peki Ali'nin farkı neydi? "Ben hayatımı değiştirmeye karar verdim. Farkım bu. Bizim Türklere, "Hadi ailecek yüzmeye göle gidelim" diyorıım, bana, "Sen Alman olmuşsun" diyorlar. Halbuki haberleri yok ki, Türkiye'de Türkler ailecek yüzmeye gidiyor. Sanki bir tek kendilerinin hanımları var, başkalarının hanımları yok. Biz hafta sonlarında gezmeye çıkarız, takım arkadaşlarım arasında hâkimler, mühendisler var, evlerine partilere gideriz." Ali, böyle söylüyordu; ancak "Alman niifusuna geçmek" de istemiyordu; çünkü "Mil liyel sınırlan beni ilgilendirmiyor" diyordu. MUnihli şair Zafer Şenocak (26) ise, 1984'te aldığı 12 bin Alman markı tutanndaki "Münchener Literatur Jahr" ödülüyle dikkatleri çekmışti. ödullü kitabı "Ates Damlalan" için Die Zeil'da çıkan eleştiridc şunlar yazıyordu: "Bu şiirler dünyanın sonu ile degil, dünyadan arta kalan ile ilgileniyor. Kaçmakta olan birinin geriye dogru fırlattığı son bakışlar gibi." Şenocak yaşadığı mekânı olaylann perde arkasını şöyle tahlil ediyordu: "Alman kanadı beklenti içinde. Buradaki ikinci kuşak TUrkler sanata el atarsa, işçi sorunlarını yansıtacak diye. Bu bence çok kolonial bir yaklaşım. Yani eski sömürgelerin egzotik kültürünü yansıtan, "Almanca yazan Türkler" diye bir şey icat etmek istiyorlar. Tabii bu tutmadı. Tutacağını da sanmıyorum. Almanca yazan TUrkler çıkar; ama bunlar kategorize edilemeyecek kadar "fikri hiir, vicdanı hiir" olabilir. önceleri Almancaya çevrilen Türk yazarları Mahmut Makal ve Fakir Baykurt'tu. Yani Almanların beklentilerine cevap veren kitaplar. Şimdi kendisinden beklenen egzotik misyona cevap vermeyen yazarlar çevrilmeye başlandj. Türkiye'de dorukta olanlar çevrilmeye başlandı. Zaten sanat kendisinden beklenenlere cevap vermemesi ile büyümüyor mu?.. Bu oluşumu Almanlar da, TUrkler de henüz kavramış değil; ama ben burada yaşayan Türklerin kalıcı olduğuna inanıyorum. Çünkü gidişat, "Mlsafir işçi" statUsünden, "annlık" statüsünc doğru cereyan ediyor. Bu sürecin ortasındayız. Burada yaşayan TUrklerin yüzde 75'i, 25 yıldan beri burada. Kabul etmeseler dahi, geri dönmekle avunmak yerine, burada kalmak sorunu her gün kafalarını meşgul ediyor. Onlar buralı olmaya karar verdikleri zaman buradaki TUrk imajı da değişmeye başlayacak; tıpkı onların ilk geldiği gUnlerdeki imaja dönüş başlayacak. Çünkü buralı olmaya karar verdikleri zaman birey olarak ele alınmaya başlayacaklar. Şu anda TUrk kitlesi olarak ele alınıyorlar..." Sizin siiriniz hangi çercevede inceleniyor? Alman şiiri çerçevesinde, Alman ekspresyonizminin uzantısı olarak. Türkiye'de kendinizi nasıl hissediyoraunuz? Tatilde. Kendinizi Türklere mi, yoksa Almanlara mı daha yakın hissediyorsunuz? lkisine de yakın, ikisine de uzak hissediyorum. TUrkler çok kapalı. Ama bu kapalılıkları retorik planda, çok açılıyor. örneğin, "Birlik, beraberlik" sözcükleri gibi. Halbuki bu sözcükleri ameliyat masasına yatırıp dikkatle inceleseniz, hiç kıymeti harbiyeleri olmadığını görürsünüz..." SOSYAL YAŞAMA UYAR! Her alanda her konuda... Kimlik krizi Almanya'da adlarından söz ettiren Alman Türkleri'nin "kurulu düzene" tepki dolu çözUmlemelerine bakılırsa, onlar kendilerini, Anadolu Türkleri'nin sandığı gibi bir kimlik krizi içinde görmüyorlardı. Onlar görmese dahi, eğer böyle bir olgu varsa, onu da Berlin'de yaşayan Şili doğumlu Alman şair Claudio Langa şöyle değerlendiriyordu. "Burada dogmuş Türkler'den sanatçı olanlann, kimlik krizi gibi bir imtiyazlan var. Kimlik krizini bir avantaj olarak görenler yırtıyor, görmeyenler ise krizin içinde bogulup gidiyor." Bu çözümlemeye göre, örneğin Türk kökenli, ama Almanya'da doğup büyümüş bir Türk, eğer orada, gelecekte bir "Türk mafyası" olacaksa, onun çok başarılı bir elemanı olabilir miydi? Belki de yeni "dönüsünT'U, babası Kreuzberg'li bir Turk yazacaktı. Saul Bellow'un "Sallanan Adam"ı onun sallanan Yahudi kimliğinin fışkırması değil miydi? Aslında belki de Dortmundlu başarılı futbolcu Erdal Keser'in, attığı her gol rakip takımın kalesinde değil, aşağılanmışlığın, ezilmişliğin suratında patlıyordu. Kimbilir, "Kayıp Kuşak" belki de, "Kaybolmasa Kazanılmayacak Kuşak" idi... D Butikçiden, doktora ARC uyumlu, sosyal bir bilgisayardır: Aklınıza gelen her alanda ve her konuda inanılmaz işler başarır... Butikten, doktora, muhasebeciden planproje işlerine, grafik tasarımcılığına, resim yapmaya kadar. Dahası var: Prezentabl sekreterlik yapar. Armatörün, sigortacının, oto parçacısının, hastane yönetiminin, ev kadının BkG6«*R SBTtMlffD ve TC A 5 • işlerine yardımcı olur. Çocuklarla oyun oynar... Telefonla arar. Teleks çeker. Topçu Caddesi No. 19/6, Piyano bile çalar... 80090 Taksimİstanbul ARC sosyal bir bilgisayardır. Tel: 150 65 14 Yardımcımz olabilir. Telex: 26784 trıt tr. Ondan yararlanın, iş isteyin Çalıştırın... 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle