Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Az politika, çok turizm Avrupa Konseyi'ne üye 21 ülkenin parlamenterleri, her yıl bir başka üye ülkede yaptıklan "Mini Büro" toplantısını bu defa tstanbuVda gerçekleştihyorlar. Avrupalı parlamenterin eşleriyle birlikte yapacakları bu ziyaret, ilişkiler "geniş tabanlı" bir diyaiog oluşturacak. de poker oynanmasına" izin verilmesi, yukarıda sozünü ettiğimiz "badire" ve kuşkuların nedenidir. Avrupa Konseyi, Türkiye sorunundan dolayı bir suçluluk duygusu içinde olmasa bile, bir utangaçlık içindedir. Ancak, her koyun kendi bacağından asıldığından ve "reel politikalar" utangaçlık duygusuyla bağdaşmadığından bu "reel politikaların" uygulanmaya başlaması, onun sonuna kadar gidilmesini gerektirmektcdır. Bu yüzden de Avrupa Konseyi "mini asamblesi" lstanbul'da toplanmaktadır. Yani, bazı sosyalist milletvekillerinin itirazına rağmen, toplantının "Batılı standartlarda demokrasinin olmadığı bir ülkede" gerçekleşecek olması "reel politikanın" icabıdır. Diğer bir deyişle, Türkiye'yi demokrasinin mevcut olmadığı bir dönemde bünyesinde barındıran Avrupa Konseyi'nin, şımdi bu demokrasinin an a hatlarıyla var olduğu bir dönemde toplantıyı Türkiye'de yapmaması düşünülemez. tşte bundan dolayıdır ki, Türk hükümetinin tstanbul'da birieşme istemi kabul edilmiştir. Ülkemizde demokrasinin güçlenmesi açısından bakıldığmda ise, "mini session"un lstanbul'da toplanması olumlu bir gelişmedir. Türkiye'ye gelecek olan sol kanat milletvekillerinin yasaklanmış siyasi parıi ve işçi kuru luşlarının lider ve temsılcılerıyle buluşacaklan, demokrasinin işleyişıne ılişkin itiraz ve eleştirılerini dile getirecekleri ve "mini session"u çokuluslu ve çoksesli bir forum olarak kullanacaklan bilinmektedir. Bu, "dahili demokrasi" açısından olumlu olacaktır. öte yandan toplantının Türkiye'de yapılması Ankara'nın diğer Batı kurumları nezdindeki prestijini artu racak, demokrasinin "teyıdi" anlamına gelebilecektir. Ustelik Avrupa Konseyı'ndekı üyelerin hem kendi ülke paılamentolarında hem de Türkiye'ye karşı AET bünyesi içinde en sert tutumu alan Avrupa Parlamentosu'nda etkili olduklart güz önüne alınırsa, bu etki "harici dcmt)krası" ıçın de yarar sağlayacak ve Ortak Pazar danışma organında bile yumuşama sürecini başlatabilecektir. Nitekim, Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu'nun, tstanbul'daki Avrupa Konseyi toplantısında "tarafsız" kalamayacağı hissedilmektedir. Ancak, burada bir noktanın vurgulanması gerektiğine de ışaret etmek istiyoruz. Bu nokta, artık TUrkıyc'de Avrupa Konseyi'nin özellikle de tstanbul toplantısının abartılmaması gerektiğidir. Ankara, Avrupa Konseyi'nde bir başarı kazanmış ve bu başan da lstanbul "mini session"uyla noktalanmıştır. Bundan böyle TürkiyeBatı Avrupa ilişkilerini etkileyecek olan şeylerden hemen hiçbiri Avrupa Konseyi'nden geçmemektedir. Diplomatik hedef, bıltün Batılı başkentler, AET bütünü ve özelde de AET'nin danışma organı Avrupa Parlamentosu olmalıdır. Türkiye, 1983 seçimleri ertesinde, en fazla önemi Avrupa Konseyi'ne verdiği için Strasbourg'a gönderilen Türk milletvekilleri TBMM'nin "en ağır topları" olmuştur. Buna karşılık henüz işlemeyen TürkiyeAET Karma Parlamento Komisyonu'na seçilen TBMM üyeleri, kelimcnin tam anlamıyla "dökülmektedirler." Bu komisyonun başkanlığına getirilen ANAP Denizli Milletvekili Aycan Çakıroğullan'nı Avrupa Parlamentosu üyeleriyle ilişki kurarken görmek bir trajediye seyirci olmaktır. Eğer Türkiye, Avrupa Konseyi'nde dipıomatik bir başan kazandıysa bunu biraz da, Çakıroğulları gibi, konuşmalarına, halı ihraç ettiğinden söz ederek başlamayan ya da Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu görüşmelerinde, dışarı çıkmak için kcndisine ikazda bulunulmasını beklemeyen TBMM üyelerini Strasbourg'a göndermesine borçludur. Bu yüzden, yeni diplomatik hedefte yeni kana ihtiyaç vardır. Avrupa Konseyi'ne üye yirmi bir ülkenin parlamenterleri, Boğaz'a bakarak rakı tadacak, Pera Palas'ta Agatha Christine okuyacak ve biraz siyasetten konuşacaklardır. lstanbul "mini session"u sembolik bir anlam taşımaktadır ve Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nde kazandığı başarının kadeh parlatılarak noktalandığı anlamına gelmektedir. Türkiye, "mini session" ertesinde "koca" bir diplomatik başarı daha kazanmak zorundadır ve demokrasiyi pekiştirerek Avrupa Konseyi'nin "utangaçlığını" bir ölçüde "utandırması" da en büyük başarı olacaktu. D Strasbourg'daki Avrupa Konseyi tnsan Haklan MahktmesL Kasun 1982'de, Fransa, tsveç, Hollanda, Danimarka ve Norveç, Türkiye'nin Avrupa însan Haklan Söıleşmesi'ni ihlal ettiğini öne sürerek, dava açmışlardı. "Şlkâyetçi beşler", Ankara'nın rapor vermeyi kabulü tiıerlne, davadan arahk 1985'te feragat ettiler. HADÎ ULUENGİN A vnıpa Konseyi Parlamenterler Asamblcsi, yedi tepeli şehrimize konuk geliyor. Yirmi bir üye ülkenin milletvekilleri temmuzu Marmara sahillerinde karşılayacak, Boğaz'a bakarak rakı tadacak, Pera Palas'ın barında "Şark Ekspresi Clnayeti"ni okuyacak, Topkapı Sarayı'nda Harem ve Hazine dairelerini gezecek ve biraz da kendl aralaıında toplanarak "minisession"un gündemindeki maddeleri tartışacaklar. Yani, "saygın paı lamenterler" çok turizm, az politika yaparak, yılda Uç ke/ toplandıkları Strasbourg'dan tstanbul'a gelerek "(ebdili mekânda ferehlık vardır" sözünü kendi kcndilerine de ispatlayacaklar. "Mini Session" adı verilen ve genellikle her yıl üye Ulkelerden herhangi birinde gerçekleştirilen toplanünın bu yıl ve Türkiye'nin üyeliğinden beri, ilk kez lstanbul'da yapılması ne anlama geliyor? Soruyu cevaplayabilmek için, altı yıl geriye dönmekte ve Ankara'nın 12 Eylül müdahalesinden bu yana Avrupa Konseyi ile olan ilişkilerine kısa bir göz atmakta yarar var. "Demokrasinin IMF'si" olarak adlandırılan Avrupa Konseyi, 12 Eylül müdahalesinden sonra Türkiye'de en çok gündeme gelen Avrupa kuruluşu olmuştur. Bu, Konsey'in Avrupada çok önemli bir kurum olmasından değil, Türkiye'nin Avrupa organları içinde yalnız Avrupa Konseyi'ne üye olmasından ve bu bağlamda da, mevcut siyasi konjonktürün AnkaraStrasbourg ilişkilerini kopma noktasına kadar getirmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Yani, "sokaktaki Avrupalı" tarafından mevcudiyetinden bile haberdar olunmayan, gazetelerde iç sayfalarda ancak bir sütunluk haber konusu oluşturan Avrupa Konseyi1 nin 12 Eylül sonrasında Türkiye'de manşetlerden düşmeyişinin nedeni, kurumun bizatihı öneminden çok Türkiye'nin içinde bulunduğu "demokrasi sancısından" kaynaklanmıştır. Ankara, "demokrasinin IMF'sinden" demokrasinin mevcut olmadığı bir dönemde de ihraç edilmeyerek son yıllann en büyük diplomatik başansını kazanmıştır. Avrupa Konseyi'nin değişik kurumlarından birini oluşturan Parlementerler Asamblesi'ne 1983 ertesi seçilen TBMM üyeleri kabul edilmiş, beş ülkenin Türkiye aleyhinde açtığı "insan haklan" davası henüz kesin olarak bitmese de "dostane bir çözüme" ulaşmış, diğer organ Bakanlar Komitesi'nin dönem başkanlığını, Türk Dışişleri Bakanı'nın yapması garanti altına alınmış ve nihayet, Parlementerler Asamblesi "mini session"unun Istanbul'da gerçekleşmesiyle AnkaraStrasbourg parkurunda altı senedir mevcut engellerin hemen hemen hepsi ortadan kalkmıştır. Yani, bu hafta Boğaz'a bakarak tokuşturulacak rakılar esas olarak "mutlu sonun" şerefine kaldırılacak kadehler olacaktır. Türkiye'nin "Avrupa Konseyi badiresini" atlattığı bir gerçektir. Gerek Brüksel'den gerek Strasbourg'dan bakıldığmda, artık "çok öncmli bir yol kazası olmazsa", Ankara'nm hiçbir şekilde Avrupa Konseyi'nden dışlanmayacağı ve "demokrasinin IMF'sinin" vizesini aldıktan sonra da, Türkiye'nin üye olmadığı diğer Avrupa kuruluşu yani AET ile olan ilişkilerin de kadcmeli olarak düzeleceği aşikâr bir biçimde görülmektedir. Bir başka gerçek de, Türkiye'nin "Strasbourg badiresini" atlatmasmın, bizzat Avrupa Konseyi'ni bir 'badire" içine soktuğu, en azından bu kuruluşun saygınlığı konusunda kuşkular doğurduğudur. Demokrasinin olmadığı bir dönemde Ankara'nın "demokrasi kulübünden" çıkartümaması, Turan GUneş'in tahminlerinin aksine, "briç Itulttbttn 11