Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• I • I "Bütün sanat ürünleri gibi şiir de doğal bir şey değildir. Doğallık, alışılmışlık şiirin düşmanıdır. Gerçek şiir, doğal gelen, alışılan değil, garip gelen, şaşırtan, sezdiren, bulduran, yaratıcılığa itendir." Mehmet H. Doğan, "Şiirin Yalnızlığı" kitabında böyle diyor. özdemir Asaf da "Yuvarlağın Köşeleri"nde "Çünkü şiirde çıraklık yoktur" diye bir savda bulunuyor. Uzerinde düşünülmesi gereken sözler. Şiir yazanlarımız, az sayıda, da olsa, şiir kitaplarını okurlar da, şiir üzerine yazılan deneme eleştiri kitaplarına nedense pek yüz vermezler. "Şiir"e gönül verenlerin şiir kitapları kadar, şiir üzerine yazılmış "muhalif" de olsa, deneme inceleme kitaplarını okumaJan, onların ufuklarını genişletmelerine hiç mi yardımları olmayacaktır? Bir şiir kültürünün gelişmesi, yetkin bir beğeniye ulaşılması biraz da böyle okumalardan geçmiyor mu? Evet, şiirde çıraklık yoktur. Ama yalnız şiirde. Uzerinde durup düşünmeye değmez mi? o J, 4) O DELLOCAN Kayşadır toprağı Kemaliyenin Akar gider karasuyla Dellocan Geçim bir kifimdır kullar üsttine Doymaz baktr işleyen el, oyma yapan el Yozur gider bahçesinden bağtndan Dello can sarıa kurban Sohmarikten ovacığa inmişem Işlediğim, koca bir kış satmışam Yağ almışam, tütün almışam, kenger almışam önüm seldir yanım dağdır hey aman Dellocan Dönüp gelebilsem, gelebilemem Dağlann ardı ağıtlır, şivandır Oğul yitik, haber gelmez Gurbetin sinsi dUlgeri Usulca çalışır bağrımızda Keşik vermez, dur durak dinlemez Aa, analarla yoldaş olmuştur Bir uzak selam, bellisiz bir haber Kanadı gümüşlü bir kuştur Gıimüşlü bir kuştur GÜLTEN AK1N Gülten Akın, 1933 yılında Yozgat'ta doğdu. Şiir kitapları: Rüzgfir Saati, Kestim Kara Saçlarıtnı, Sıgda, Kırtnızı Karanfil, Maraş'ın ve ökkeş'in Destanı, Agıtlar ve Türküler, Seyran Destanı, Seyran (Bütün Şiirleri), tlahiler. MA Vt ZENCÎLER Seni öpüyorum sevgili dUnyamız Işıklarla yıldızlarla dolu bir alanda Kalbim... Dünyanm ortasında bir menek$e. Dudaklanmda ıslak bir tango Yaşam mı beni avlıyor, ben mi yaşamı Portakal renkli gökyüzUnün altında. Turuncu saatlerle kuşatılmtş Bir Iskandinav kentinin kahvehanelerinde Hiçbir şeyi yönelmiyorsun. Kalbini bile. Kuzey kentlerinde hüzün Bir likör ladında. Ne zaman öpsem bir fin güzelini boğazmdan Katiyen hoyrat bir kırmızı dudaklanmda. Sürgünler, esrik düşlerin oğulları, kızları Mavi akşamlarm mavi zencileri Gemiler nereye götürüyor yüreklerinizi sizin? Kim kutsayacak sizi karlann altında? Duman duman üstüne oturmuş Ve bir güvercin yuvası olmuş kalbim. Güvencinler mi uçuruyorum? Acılar mı? Kim çarmıhta şarkı söyleyen. Ben miyim? Kucak dolusu öpücük sunuyorum sana. Sevgili dünyamız. Ilık bir sarap gibi yürürlükte bugün de yaşamımız Ve biraz Akdeniz her yağmur sonrası Stockholm ÖZKAN MERT Io •o c o Bakalım Af Ne Zamana... Koğuşlarında 6070 kişinin yattığını bilirim Hele son depremde kışlalar doldu doldu boşaldı. Adam almaz derler ya, öyle Son bir odada beş kişı yatıyorduk Bellı ki torpilli idik Ben, dekoratör Haşim, Ruhi'nin oğlu llgın Su. Adı llgın Ruhi imiş. llgın'ına dilleri dönmediğinden, "Ruhi Su!.. Ruhi Su!..." diye çağırmağa başladılar. Gerçekten Ruhi Su çıkacak sandık karşımıza; çelimsiz, küçücük, bacak kadar bir çocuk çıkmaz mı! . "Sen neyi olursun?" demeye kalmadı, "Oğlu olurum." dedi. Eh, yeğenimiz sayılır, elbirliği ile koğuş kıdemlısi yaptık iki ışçı daha vardı odada. Boyada çalışıyorlarmış, boya zehirler adamı. Şikâyet edesi olmuşlar Patron da 'Grev yapıyorlar' demiş. Izinsiz grevden yatıyorlardı. Ne yalan söylemelı, yemekler çok iyi çıkıyordu. İşçiler, ekmek elden su gölden, yaşamlarından memnundular. Ne de olsa gene çıkacakları günü düşünüyorlardı. Yanımızdaki iki odada da idamlıklar vardı Hiç uyumazlar, durmadan sesleri gelir. Türkü söylerler, Kuran okurlar, küfrederler. Kuran'da da, türküde de sesleri yanıktır. Küfürde ise bet çıkar sesleri, ama her küfür yerli yerine oturur Nâzım Hikmet'in Hopa'dan yurda girerken tutuklandığı hapishanede arkadaşlarını anlatan bir şiiri vardır. Daha doğrusu şiirin yanında resimli bir çizelge. Yedi günlük su ve sidik nöbeti' diye yazar. Beri yanda dumanlarını savurarak gelen bir gemi: Pelengi Derya... Onun yanında bir güvercin, gagasında bir mektup. Hem yeni, hem de eski yazıyla Ali yazmışlar. Nöbet çizelgesi şöyle: Nâzım Pazartesi Ali Salı. Topaloğlu Çarşamba Muhittin Perşembe... ismail Cuma Nuri • Cumartesi... Kızkapan Vehbi Pazar... Yedi gün tastamam doluyor. Demek koğuşun bir kapta biriken sidiğini her gün biri dökecek; içecek ve yunacak suyunu getirecek Nöbet dedikleri de bu... Nâzım, arkadaşlarının kimliklerini de elinden geldiğince çizer. 'Oar yalakta aptes alan ihtiyar Kızkapan Oğlu Vehbi'dir' ... Su vuruyor ensesine / omuzundan mendili düştü / sidik tenekesine / Vehbi şaşırdı / arıyor sağını solunu / Uzattı kolunu. / Kalın bir yılan gibi tenekeye girdı kol. / Çıkardı mendili" "Muhittin 13 yaşındadır / Zorla çıkarılmazsa çıkmaz / bir fare gibi gırdıği köşesınden / Cınayetle Rize'ye sevkedecekler / cürmü büyüktür Muhittin'in / Çok sürecek çok acısı / Kurtuluş yok / dedesi davacısı" Ötekı arkadaşlarını, Topaloğlu'nu, Ali'yi, ismaıl'ı, Nuri'yi anlatmıyor. Ya onların anlatılacak öyküleri yok, ya da anlatmayı istemiyor. Hopa damında yatarlar. Falih Rıfkı Atay, Ulus gazetesindeki odasında otururken, Hopa'da yatan Nâzım Hikmet'ten bir telgraf alır. Gereksız yere tutuklandığını, ilgilenilmesini ister. Falih Rıfkı da ilgilenir Suçu pasaportsuz sınırdan girmektir. Ama şiirleri arasında bir belge bulurlar Ekailiyetlerden azınlıklardan söz eden satırlar Sonra anlaşılır ki ekalliyetlerden söz edilmiyor, Heraklit'ten söz ediliyor. Çünkü eski yazıda Heraklit, ekalliyet gibi de okunabiliyor. Pasaportsuz sınırdan girmenın cezası o yıllarda on gündür, zaten şair de bunun çoğunu yatmıştır, çıkarırlar. Sıkıntılı günlerden geliyoruz, hapishaneleri yavaş yavaş boşaltacaklar sanıyorduk, inlaz Yasası' ile oyaladılar. Af gene gelmiyor Ama ortalıkta bir ara seçim, bir erken seçim yeli esiyor. Böyle günlerde darda kalan her parti af diye bir konuyu ortaya atar. Bakalım bu seçim öncesi de af çıkacak mı, çıkmayacak mı? Gözler alesta kulaklar kirişte bekliyoruz ! , KÖPRÜ Yoksul bir çocuk görsem yağnıur altında üşüyen köprü olmak geçer hiç değilse içimden SUNA Y AKIN ÇOCUKLUĞUM Sabah yıldızının yurdundan geldim bu şehre menekşelerin ve ağıçiçeklerinin koynundan soyulmuş çamdan aktı anamın göğsil sırım hamuru gövdemin iliç kaynayan gözeleri kundağımdı o sakız ve pür ellerimi ısıtmadan yiterdi ayışığı arpalar kılçtk kırar anam sancı biçerdi ekinlerin içinde seçemezdim babamı gelip öperdi beni başakların bıyıkları tütün kokanı erken budandı kavaklarla boylanan çocukluğum çelik bir boyunduruk akştn gövdem çiftledim umudu ve çabayı ırak yollara koşuldum UMUT GERMEÇ ADINI SEN KOY Eylül morgunda yarımay .Serseri yulnızlıkta ansızın Söz cesetleri birer birer... tşte dağınık, rezit ve umutsuz bir şiire Böyle başlanabilir ancak TUrkiye de! Gömüller sularım, Dünyalar denerim yeniden, yarım kalır Sevgilim sevgilim; sevgisizim... Bir trende iki durak arası Duruverecek şimdi kalbim! Sıkı dur Yağmuru kanadmda gizleyen gökkuşu Sana soracağım bu soruyu, yalnızca sana: Nasıl yuşarız ah, günlerce Göklerce a\lamadan, nasıl? Kırlarda koklanmamıs o güller, Yıldızsız sokaklarda oldumolası aşksızlık Yanıbaşımızda ölürn ile °ençlik I'is ve yapışkan gürültülerde Yarı belirsiz kimliğim... ÜURAN A YDIN SİL/KLEŞMÎŞ BÎR İMZA GÖRÜNÜMÜYLE Ne boş bir bakış gördüm Şu son yıllarda Ne de anlamsız bir davranış Insanlarda Her şey Silikleşmiş bir imza görünümüyle duruyor Zamanın alnında Ama imza tSMAlL OLUKLU DAMLALAR ÖLÜM: bir adım karanlıkta izdüşümü yaşamın ÖZGÜRLÜK: rengi mavi mi gökyüzünün çocuklar gülüyor mu AĞIT: gözpınarlarım kurudu artık yüreğim içindekileri bir söyleyebilse NECDET YAŞAR 21