Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yaza doğru ölü pazar ZEYYAT SELİMOĞLU Y az yaklaşırken, iyice yaklaştı nıı, pazar gunleri, ölmeye yuz tutan şehir sokakları da ölgun bir yüz takınır. Sokaklar iyiden iyiye ıssızlaşır, sessizlik ağırlığını koyar, baskısını arttırır. Western filmi kasabasına yaklaşmakta olan, birazdan kasabanın anacaddesinde atıyla belirecek ulan, % tabancası kiralık silahşörü anımsatan bir gündür ilk yazın pazar günü. Siz bu tekinsiz pazar gününden kurtulmak, yan yana sıralanmış, bitişık vc sıkışık beton apartmanların, kırık dokuk kaldınmlı sokakların kuruluğundan sıyrılmak için, doğadan bir göruntunün özlemıylc cvden çıkarsınız. tlk yaz kurusu anacadde aşağılara doğru uzayıp gidiyordur. Siz de giderseniz o yolun yolcusu olarak. Her iki yanınızda, mağazalann, dükkânlann vitrinleri bomboş gözlerle ve ıçine dönük, bakıyordur. Şu butikteki kadın giysıleri, şu kunduracıdaki ayakkabılar, şu gömlekçideki gömlekler, haftanın öbür gunleri de böylesine anlamsız ve onları giyecek olanlardan böylesine ayrı duşmüş gibi miydiler? Girip çıkan müşterisi olmayan mağazalar, dükkânlar hüzünlü bir hava içindedir. Vitrindeki mankenler yalnızlığın uçurumuna düşmüş görünur, her zamankinden daha çok! Radyo, televizyon, pikap satan mağazanın vitrinindeki gereçler, ömür boyu sessizliğe hüküm giymiş, oldukları yerde donup kalmış gibidir. Onları yeniden hiçbir güç canlandıramayacaktır sanki. ölü bir pazar gününün ölü müzik gereçleri... Şimdi pa r ru ilerliyorsunuz. Bütün bir haftanın en işlek uğraklarından olan banka, yoksa iflas mı etmiş? Dışına kapalı, içine kapantk ve düşunceli ve somurtmuş. Müdürsüz kalmış müdür koltuğu, neye uğradığını şaşırmış ve şaşkın, sessizliğe kulak kabartmış; bankolar insan özlemi içinde, tedirgin... Aşağılara doğru yürümeyi surdurüyorsunuz bu semtin bilimine doğru... Az sonra, özlemini duyduğunuz doğa görüntüsu, öncü ağaçlarıyla kendıni belli edecektir. Şu kuru pazar günündc, dallarını tam başınızın uzerınden kaldırım kenanna eğmiş bir ağacın altından geçmeye ne dersiniz? lşte lETT'nin otobüs abonmanı satan kulübesi görundü. Camlı bölmcnin ardında tek başına oturan bir memur, belli ki sıkılıyor. Karşı kaldırım kenarında son dıırağın vakit dolduran otobüsleri... Buralarda şehır artık doğaya açılmaktadır. Beton yığınlarının sonu gelmiştir. Şimdi, başınızın üzerindeki yemyeşil yapraklı dalların altından geçiyorsunuz, parmaklarınızın ucuna basıp biraz yükselseniz başınız dallaradeğecektir. Güneşi kesen şemsiye bir ağaç... Şemsiyenin altından çıkıp yokuş aşağı yürüyorsunuz. Solunuzda yeşillikli, aralıklı sıralarıyla bir park; anneler oraya çocuklarını getirir temiz hava için... Daha bir aşağıya inince, gireceğiniz gazinonun kapısı göründü. Kapının solunda kuru yemiş satan adam yine orada. Kapıdan içeriye giriyorsunuz. Ve içeriye girmenizle deniz gorünüyor, güzel bir mavi içinize doluyor. Oldukça aşağılarda kalan Kız Kulesi, Marmara'nın bir kenarıyla Boğazm kucaklaşmasına tanık oluyor. Daha bir ötede özlem kavuşturan Haydarpaşa Garı, sol kenarda görkemli Boğaz Köprüsü, sağ tarafta lstanbul'un ünlü silueti Sarayburnu dolayları. Ve bu üçlünün or(asında işte içinize dolan o mavilik ve o mavılikten size doğru üflenen tatlı serinlik. Daha da ilerde, ötelerde adalar yer alır. Ama onlar göze görünmüyor, belleğinizde yer alan adalar... Bir ölü pazar, günü mahalle aralarının, beton yığınlarının, toz hazırlığı içinde sokakların etkisinden kurtulmuş olmanın sevincini yaşıyorsunuz. Bir şehir içi semtinin hemen kenarında doğayla karşılaşmanın, ağaçları görrnenin, ot kokularını almanın, denizden geleıı serinlıği teninizde duymanın, ufku görebilmenin güzclliğiıü tadıyorsunuz. Marmara'ya açılan, Karadeniz'e geçen gemiler ilerliyor gözlerinizin önünden. Işık ve aydınlık yağıyor. Bu ilk yaz gününde gökte tek bir bulut bile yok. Göğün mavisi denüe, denizin mavisi göğe akıyor. Ve ikisi birden içinize dolmuyor mu? Gırdiğiniz bahçe gazinosunda set uzerinde ki, en dipte bir masaya doğru ilerleyip oturdunuz. Güneş ıle gölgenin paylaştığı bir masa... Yanıflızda bir kitap, ama ne çare, okumaya hiç de teşne değitsiniz. Açık havada, ortalık ilk yaz yapraklarına, ilk yazın kelebeklerine, ilk yazın uyanışına doğru yol almışken, atlı bir sıcak, dört bir yanınızı sarıyor, sizi sarmalıyor. Bahçe gazinosu yavaş yavaş dolmaya başlıyor. universiteli gençlerin kitaplarını açıp ders çalışabilmelerine hep şaşakalmışsınızdır. Gerçekten verebiliyor mudurlar kendilerini, okuduklarını anlıyor, öğrenebiliyorlar mıdır? Dört bir yanınızdan doğa kulaklannıza fısıldarken, siz bunu hiç yaşamamışsınızdır. Denizin kendisi gözünuzün önündeyken deniz ticaret hukuku nasıl araya gırebilir? Yapraklar üzerinizc eğilirken, çiçekler yüzünüze gülerken biyoloji kitabının yapabileceği ne var? Göğun maviliklerine dalıp gidiyorsanız, uzay geometrisi nasıl yaya kalmasın? Butun bir kış boyu yakıtlar aracıhğıyla ısınmış bedeninizin ilk kez doğal yoldan ısındığını düşünüyorsunuz. Tatlı bir sıcak, dört bir yanınızı sarıyor, sizi sarmalıyor. Bahçe gazinosu yavaş yavaş dolmaya başlıyor. Geven kıştan usanmış, açık havaya, yeşıle ve mavıye özlem çekmiş ınsanlar, semtin dört bir yanından kopup kopup geliyor, set Uzerindeki masalara dağıhyorlar. Gölgede kalmış sandalyeler güneşe çekiliyor; gölgeler hâlâ kışı anımsatacak kadar soğuk, ama güneşin vurduğu yere yaz ilk adımını atmıştır artık. BUtun bir kış uyuşmuş olan doğa, tomurcukları patlatarak yaprakiarı yeşerterek, toprağı harekete geçırerek, otları ayağa kaldırarak, dunyayı renklendirerek uyanmıştır. Dört bir yanınızda, havada uçuşan beyaz, hafif, kuçuk lekeler görüyorsunuz. İlk yazın habercısi bu uçuşmayı Fellini'nin "Amarcord" filminde görmuş olduğunuzu anımsıyorsunuz. Yaz geliyor. tçinizde bir sevinç... Sizin çıktığınız bu gezintiye bir pazar günu ben de neden çıkmayayım? D G öğün mavisı denize, denizin mavisi göğe akıyor. Ve ikisi birden içimize dolmuyor mu? rar dinlencesine çekilmiş karakolun önünden geçiyorsunuz. Antika cam, porselen, billur, seramik vazo, tabak ve çanaklar satan eski eşya mağazası, kapılarını kapatmış, bugün ıle ilişkisini kesmiş, eski yüzyıllara geri dönmüş, geçmişte yaşamaktadır. Karşı kaldınma geçersıniz. Kapılarını kapatmış, pazar günunün sessizliğine ayak uydurmuş okulun önünden yürüyerek aşağılara doğ Mizah tariluııdon Top yuvarlaktır U üünya Kupası'nm tüm heyecanıyla sürdügü şu sıralarda, Turhan Selçuk'un ve Fransız kara mizahçı Şerre'nin futbol karikatürleri seçkisini sunuyoruz, Siyasi Atasözleri At binenin, kılıç kuşananın, koltuk uyukluyanın. At binicisini, halk adayını tanır. Atta karın, iktidarda burun. Ateşböceğini gürse yangın sanır muhalefet yapar. Balta değmedik ağaç, laf değmedik iktidar olmaz. Basını muhalefete vurmadıkça akıl başa gelmez. Bela ile muhalefet geliyorum demez. Belli düşman, gizli muhalefetten iyidir. Çoban güttüğü kadar, iktidar durduğu kadar alır. Çok havlayan köpckle, çok konuşan köpek ısırmaz. Çok arpa at, çok tenkit iktidar çatlaür. Çürüksüz koz, kemiksiz et, kılçıksız iktidar olmaz. Delîyle iktidar ağlamaz, akıllıyla muhalif gülmez. Deli devran sürtr, akıllı vakit bekler. Deli kısmıyla muhalif kendi soyler, kendi dinier. El elin hatasım türkü çağırarak arar. El yumruğu yemeyen kendisini diktatör sanır. Dotmuş SOuıh Dergtil 1956 HAKAN DERMAN 15