Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 Mart 2014 Cumartesi 5 Kanal İstanbul’un bilimsel gerçeği uKanal İstanbul, Marmara Bölgesi’nin sonu olur. Böyle bir kanal projesini gerçekleştirmek demek Marmara Denizi’ni boğmak ve bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde oksijensiz bırakmak demektir. o Prof. Dr. CEMAL SAYDAM Hacettepe Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü acsaydam@gmail.com o Prof. Dr. MEHMET OCAKÇI Doğa katili çılgın proje S iyasetçi mi olsam diyorum bazen. Öyle ya bizim onlarca sene çalışıp edindiğimiz bilgilere hiç gereksinim duymadan en hayalci projeleri üretmek ve onların olabilirliğine de inanmak. Hayal etmenin elbette bir zararı yok ama İstanbul Boğazı’na paralel bir kanal projesi hayal edip, iki denizi yapay olarak birleştirirken, bir deniz bilimcisine danışmamak olacak şey değil. İşi “al eline kazmayı, aç bir kanal, su aksın, gemiler geçsin, bu şekilde hem İstanbul’u kazlardan koruruz, hem de para kazanırız” şeklinde hareket etmek hayaliliğin gelebileceği en son nokta olsa gerek. Bu kanalı ola ki açarsanız, bilin ki er veya geç ama mutlaka, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı çürük yumurta kokusundan geçilmeyen ve zamanla insanların kaçacağı bir mekana dönüşür. Böyle bir kanal projesini gerçekleştirmek demek Marmara denizini boğmak ve bir daha geri dönmesi olmayacak şekilde oksijensiz bırakmak demek olacaktır. Bu sadece benim değil o denizde emek sarf etmiş her deniz bilimcisinin ortak görüşüdür. Son bu hali sadece 3500 seneden beri devam eden ve Akdeniz ile Karadeniz’in astımlı doğan çocuğu olarak tanımladığım Marmara Denizi yerkürede sadece ama sadece bize has özelliklere sahiptir. Efendim! Panama var, Süveyş var, Kiel Kanalı var! demek Marmara Denizi’ni tanımayan bilmeyen insanların yaklaşımdır. O kanallar bir gemi için on binlerce veya yüzlerce kilometre yol kısaltmak anlamına gelmekte ama bu kanal projesi Boğaz’a paralel ve hiçbir şekilde mesafe kısaltmayan bir kanal olacaktır. Kaza derseniz, yeni kanalda kaza olmayacak garantisi mi var acaba? Hem Boğaz’ın en dar yeri 1000 metre, bu kanalın ise bahsi geçen genişliği 100200 metre bir kaza bir patlama olursa yeni kanalın etrafında hiçbir şey kalmaz. Peki yeni kanalı açtınız, etrafına da 23 milyon kişi yerleştirdiniz, bu nüfus da ciddi oranda atıksu oluşturacak. Bu atıksuyu Karadeniz’e veririm derseniz olmaz, çünkü bu su da kıyıdaki akıntılar nedeni ile Boğaza gelir, yine Marmara’ya girer ve bu sefer yüzey suyunu kirletir. O zaman toplar Marmara’ya veririm derseniz, Marmara zaten yeni kanaldan gelecek ve ikinci bir boğaz çıkışı gibi çalışacak organik yük fabrikası ile baş edemezken bu yükü asla kaldıramaz. Halen hazırlığı yapılan Ergene Nehri kirli sularının Marmara’nın alt tabakasına ne yapacağını bile kestiremezken. Marmara Denizi iki tabakalı; üstteki ilk 25 metresi Karadeniz ve onun altı da tamamen Akdeniz suyundan oluşan, ancak doğal nedenlerden dolayı da oksijen eksikliği çeken bir iç denizimizdir. Bu hali ile zaten çok kritik bir yerde olan bu denizimize Kanal’ın getireceği yük onu er veya geç, ama mutlaka oksijensiz bırakacaktır. İlerleyen on senelerde de bu sefer Boğazdaki alt üst su karışımları nedeni ile İstanbul Boğazı da Bebek önlerinden itibaren kokmaya başlayacaktır. Bu uyarıyı yapmak bir deniz bilimcisi olarak benim vatani görevimdir. Bilim bu projenin bırakın rafa kaldırılmasını, bir daha akla hayale gelmemek üzere unutulmasını emreder. Hisler değil gerçekler bunu gerektirir. İşin bir de Uluslararası Anlaşmalar boyutu var. Montrö Anlaşması gibi. Yeni kanaldan kimi nasıl, hem de bir ücret karşılığında geçireceksiniz. Derler ki gelen petrol yüklü tankerleri bekletiriz, onlar için elbette bir gün demek inanılmaz dolarlar demek ve mecbur olurlar paralı geçiş yapmaya. İyi de bekletilen geminin sahipleri belki hoşlanmadığımız şu veya bu devletin bayrağını taşıyordur, ama taşıdığı yük Rus petrolü olacaktır. Enerji açısından tamamen bağlı olduğunuz bir ülkenin en önemli ihraç malına kısıtlama getirmek biraz güç ister. Peki çare ne olacak? Hakikaten bir petrol tanker kazası İstanbul’un sonu olur, bunun da tartışması olmaz. İyi de bunun çaresi ikinci kanal da değil ki? Samsun Ceyhan boru hattı yapın ve petrolü buradan Akdeniz’e bedava akıtın. Bedel İstanbul ise inanın bu çok daha ucuza gelecektir. Diyelim ki bizi dinlemediniz ve kanalı yaptınız. Kanalı, yaratılacak yeni ada ile Trakya arasında bir drenaj kanalı olarak düşünün. Bir kere adanın yeraltı su kaynaklarının beslenmesini kestiniz. Adadaki suyu da ya yüzeye bastınız ya da beslenemediği için azaldı. Peki yer altı su depoları yani akifeler neyle dolacak. Deniz suyu ile. Peki bin sene sonraya da kalmadan daha 2014’te kapımızı çalan su sorunu da varken bu yeni adanın tatlı su ihtiyacını nasıl karşılayacaksınız. Varsa yoksa Melen, orada da su yok ki? Ben hissetmiyorum ve uyarıyorum. Kanal İstanbul Marmara Bölgesi’nin sonu olur. Belki de yaşanan sorunların çaresi de bu mu olsa gerek? Ne trafik sıkıntısı kalır, ne de nüfus yoğunluğu, ne de deprem korkusu. İTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü mocakci@itu.edu.tr İ stanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 2009 yılında onayladığı, yasal geçerliliğini sürdüren 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, Merkezi Yönetim’ce açıklanan projelerle, uygulanabilirliğini kaybetmiş, temel ilke, amaç ve felsefesi ortadan kaldırılmıştır. Söz konusu kent bütünü planında, kentin doğal eşiklerinin aşılmaması, ekolojik açıdan hassas bölgelerinin korunması, günümüz ve gelecek kuşaklar açısından yaşam kalite düzeyinin yükseltilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, kente nüfus baskısını artırmayan yaklaşımlar geliştirilerek, 2023 yılı için İstanbul metropoliten alan (il sınırları içi) nüfusu 16 milyon olarak öngörülmüş ve kentin en önemli yaşam destek sistemlerini oluşturan kentin kuzeyindeki su havzaları, İstanbul İli’nin yaklaşık %48’ini kapsayan orman alanları1 Kanal İstanbul ve yeni kentler tarım alanları ve farklı iklim kuşakları projesi, kısaca ifade edildiği içinde bulunan üzere “çılgın proje”, Karadeniz’i zengin florasının Marmara Denizi’ne bağlayacak bir mutlak korunması amaçlanmıştır. Bu kanal çevresinde toplam nüfusları amaç doğrultusunda 23 milyon olacağı söylenen yeni da kentin, kuzey kentlerden oluşmaktadır. Bu proje yönünde değil, doğubatı doğrultusunda esasında, İstanbul’un kuzeyinde geliştirilmesi esas yer alan doğal alanların alınmıştır. İstanbul Büyükkent yapılaşmaya açılarak yok edilmesi Meclisi’nce 2009 projesidir. yılında onaylanarak yürürlüğe girmiş olan İstanbul Çevre Düzeni Planı kararlarına aykırı olarak Merkezi Yönetim’in tebliğ ettiği “mega projeler” arasında yer alan Kanal İstanbul ve yeni kentler projesi, kısaca ifade edildiği üzere “çılgın proje”, Karadeniz’i Marmara Denizi’ne bağlayacak bir kanal çevresinde toplam nüfusları 23 milyon olacağı söylenen yeni kentlerden oluşmaktadır. Bu proje esasında, İstanbul’un kuzeyinde yer alan doğal alanların yapılaşmaya açılarak yok edilmesi projesidir. Üçüncü Köprü ve eğer inşa edilirse Üçüncü Havaalanı, Kanal İstanbul ve Yeni Kentler, İstanbul’un planlama tarihi boyunca koruma kararı verilmiş kuzey bölgesinin yapılaşmasını tetikleyerek yok edilmesinin yolunu açacaktır. Dikte edilen söz konusu projelerle kentin doğal değerlerinin korunması için Çevre Düzeni Planı’nda ortaya konulmuş olan kırmızı çizgiler ve öngörülmüş nüfus eşikleri aşılacak, kapasitesi gereksiz şekilde yüklenecektir. Kente nüfus akışını teşvik edici, doğal değerleri yok edici, ekolojik dengeyi bozucu, abartılı, kent ve kentli kuşaklar için olumsuz bir projenin hem de “gelişme” olarak sunulması ise şaşırtıcıdır. İstanbul gibi kadim bir kentin esas gereksinimi “çılgın” olmayan, kentsel yaşam kalite düzeyini artırıcı, doğal, tarihi ve kültürel değerlerini koruyan ve yaşatan, “akılcı” projeler üretmektir. u (1), İBB, İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı, (2006/2009), 1/100.000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Analiz Raporu.