Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 22 Mart 2014 Cumartesi Tarihi Yarımada ve Boğaziçi’nde korunamayan değerler... İstanbul’un tarihi sürdürülebilirliliğini de ciddi risk altına sokuyor. Tarihi Yarımada’nın denizle ilişkisini tümüyle yok edecek olan Avrasya tüneli, Yenikapı’da geniş miting mekânı elde etmek için doldurulan alan, hızlı ve denetimsiz restorasyonlar, Haliç’te tarihi doku ve peysaj ile tamamen uyumsuz “Boynuzlu Köprü” bunlardan bazıları... o NEZİH BAŞGELEN ArkeologEditör nezihbasgelen@gmail.com uSon yıllarda uygulanan büyük projeler Ü ç yanı denizle kucaklaşan, etrafı görkemli surlarla çevrili yedi tepeli bir yarımadanın üzerinde kurulan İstanbul, Tarihin doğa ile bütünleşerek kaynaştığı eşsiz bir beldedir. Üç kıtayı yönetmiş tarihsel yarımadanın kalbi Topkapı Sarayı, Ayasofya, Hipodrom ve Sultanahmet’te atar. Osmanlı döneminde Kâbe’den sonra en çok saygı gösterilen yapıların başında gelen Ayasofya dünya mimarlık tarihinin en önemli yapılarından birisidir. Dünyada iki kıtaya yayılmış tek kent olan İstanbul’un, çağlar boyunca her geleni derinden etkileyen eşsiz peyzajını oluşturan tüm öğeler son on yılda tarihinde görülmemiş şekilde rant uğruna bozulmuştur. 1950’lerden bu yana aldığı çılgın göçün azdırdığı çarpık büyüme , imar adına yapılan yıkımlar, açılan ruhsuz bulvarlarla kentin tarihi dokusu son katresine kadar betonlaşmıştır. Son dönemdeki AVM, Rezidans, Gökdelenler furyası da uyum içindeki bu eşsiz tarihi peyzajın çeşitli seyir noktalarındaki panoramasını büyük ölçüde bozmuştur. Son yıllarda uygulanan büyük projelerle Tarihi Yarımada’nın geleceğini ciddi riskler altına sokulmuştur.Bu büyük projelerin olumsuz etkileri yaşanmaya başlamışken diğer büyük bir tehdit de, Avrasya Tüneli projesidir. Lastik tekerlekli taşıtlar için tasarlanan bu tünel Göztepe’den dalarak Sur içinde Çatladıkapı’da Bukoleon Sarayı önünde yüzeye çıkmakta, 4 şerit gidiş, 4 şerit dönüş olmak üzere sahili izleyen bir otoyolla Sur dışına yönelmektedir. Otoyolun, Tarihi yarımadanın denizle olan ilişkisini tümüyle yok edeceği görülmektedir. Galata Kulesi’nden Eyüp’e, tepelerini selatin camilerinin taçlandırdığı, şehrin büyüleyici panoramasını bir ayna gibi yansıtan Altın boynuz Haliç’in tarihi peyzajı yeni yapılan “Boynuzlu Köprü” ile büyük ölçüde bozulmuş özellikle askı çubukları Unkapanı köprüsünden Topkapı’nın , Yeni Camii’nin , Süleymaniye’nin vd. nin eşsiz manzarasını çok kötü örselemiştir. Yenikapı’da çok geniş bir miting alanı düzenlemek için doldurulan (bir ur gibi eklenen) alanın hava fotoğrafları Tarihi Yarımada’nın binlerce yıllık morfolojisinin nasıl bozulduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Sağlamlaştırma yerine tercih edilen hızlı ve denetimsiz restorasyontamamlama projeleri Istanbul’un pek çok güzide tarihi eserinin (örneğin Tekfur Sarayı) parayla tahribatına yok açmış bazısı adeta yeniden yapılmıştır. Unesco tarafından “Dünya Mimari Mirası” listesine alınan Kara Surları’nın önünde ve arkasındaki koruma zonundaki (örneğin Yedikule) Büyükşehir Belediyesi’nin yapılaşma girişimleri kaygı vericidir. Kentsel Dönüşüm gerekçesiyle Sulukule’de ve Ayvansaray’da yapılanlar kabul edilemez uygulamalara dönüşmüştür. Öte yandan Avrupa’yla Asya’yı birbirinden ayıran 30 km’lik benzersiz bir su yolu olan Boğaziçi de İstanbul’un tarihi peyzajının ayrılmaz karakteristik bir parçasıyken ufuk çizgisine tümüyle egemen olan sıra sıra gökdelenlerle, kat yerine kot kandırmacasıyla 1012 kat yükseltilen yapı bloklarıyla, 3. Köprünün yapımı ve sitlerin daraltılması kararlarıyla kendine has tarih ve çevre değerlerini geri dönülmeyecek şekilde yitirilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunun yanısıra 1970’lere kadar biyolojik çeşitlilik açısından son derece zengin olan Boğaz’da artan kirliliğin etkisiyle burayla özdeşleşmiş balık çeşitleri büyük ölçüde azalmış ya da yok olmuştur. İSKİ’nin hazırladığı raporlara göre 70’li yılların sonlarında İstanbul Boğazı’nda yaşayan balık türü 60 iken, Tarihi mirasın parayla tahribatı günümüzde bu sayının 20’nin altına düşmesi çok acıdır. Yaşadığımız küreselleşme sürecinde toplumlar /insanlar kadar kentlerde sıradanlaşmakta ve giderek kimlik değerlerini yitirmektedir. Tarih ile doğanın bütünleşerek biçimlendirdiği doku, çölün ortasında yeni kurulmuş bir kente dönüşmekte, geçmişinden gelen çekiciliğini yitirmektedir. İstanbul ne günün yeni oluşturulan küresel değerlere göre biçimlenebilmekte, ne de tarihi kimliğini günümüze doğru bir şekilde aktarabilmektedir. Tümü ile kısa erimli rant hesaplarına dayalı uygulamalar kenti kimliksizleştirmiş, tarihi doku ise seçilmiş tekil anıt yapıların korunduğu sıradanlaşmış bir yapıya bürünmüştür. Sürdürülen uygulamalar, ne tarihi birikime, ne bulunduğu topoğrafyanın özelliklerine, ne çağın kent anlayışına uymayan, yeşilliğini yitirmiş, bireye saygısız yapılar stoğuna dönüşmüştür. Oysa ki Istanbul 8500 yıllık kültürel birikimi, zengin ve hiçbir yerde olmayan çeşitliliğe sahip birikimiyle kültürel ve doğal çevrenin en zengin örneklerine sahip bir yerdir. O’nu tüm dünyaca ünlü ve çekici kılan Boğaziçi ile tarihi yarımadanın topografik konumunun sıradışı değerleridir. Sur içindeki kültürel mirasla, eşsiz bir açık hava müzesi niteliklerine sahip Tarihi Yarımada, bir MüzeKent haline getirilerek korunmalıdır. İstanbul için yadsınamaz bir övünç kaynağı olan bu artı değerler ayni zamanda vazgeçilemez yükümlülükleri ve sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. Binlerce yılın birikiminden gelen, Dünya Kültür Mirası’nın da bir parçası olan bu kültürel mirasın akılcı artı değerler katılarak gelecek kuşaklara aktarılması üzerimizdeki önemli bir sorumluluktur.