01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ENERJİ 22 üzerinde olan dünya mineral üretimi, artışın doğrusal bir çizgi izleyeceği varsayımında dahi 2050 yılında 40 milyar ton düzeylerine yükselecektir. Dolayısıyla günümüzde dünyamız, mineral kaynakları bakımından iki yönlü tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır: Bir taraftan artan talebi karşılayacak güvenilir bir üretimi gerçekleştirmek giderek daha da güçleşmekte, diğer taraftan artan madencilik üretimi nedeniyle yüksek çevresel maliyetler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, su, hava, arazi, orman, doğal çevre ve bioçeşitlilik gibi çevresel değerlere ilişkin kaygılar, günümüzde her dönemden daha fazla ortaya çıkmış bulunmakta, kalkınmanın sürdürülebilirliği tartışma konusu olmaktadır. Madencilik endüstrisinin, sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesine yönelik olarak Kongre’de ortaya koyduğu formülasyon ise, aramadan nihai kullanıma kadar olan tüm madencilik süreçlerinde çevresel değerleri önceleyen teknolojilerin geliştirilmesine ağırlık verilmesi şeklindedir. Bu çerçevede, mineral kaynakların verimli ve ekonomik kullanımlarına, yeni ikame ürünlerin ortaya çıkarılmasına yönelik teknolojiler ile geri dönüşüm teknolojilerinin gelişimi, madencilik endüstrisinin sürdürülebilir gelişimi bakımından büyük önem taşıyacaktır. Bu kapsamda bir diğer önemli husus ise madencilik endüstrisinde atıkların yönetimine ilişkindir. Küresel mineral açlığı arttıkça, endüstrinin atık hacmi de hızla yükselmektedir. Kaba bir hesapla yaklaşık 29 milyar ton civarındaki küresel atık miktarının azaltılmasının yanında, atığın ekonomik kullanımı da önümüzdeki yıllarda madencilik endüstrisinin en önemli hedefleri arasında yerini almak durumundadır. Madencilik faaliyetlerine ilişkin olarak yerel topluluklarla uzlaşma sağlama gereği ise madencilik endüstrisi için giderek bir zorunluluk haline gelmektedir. Ghose’ye göre madencilik endüstrisi, sürdürülebilir kalkınmanın küresel bir kavram olduğunun, ancak yerel anlamlar taşıdığının farkına varmalı ve madencilik faaliyetlerinden kaynaklanan toplumsal çatışmaları çözmeye yönelik yerele özgü stratejiler geliştirmelidir. Kongre’den edinilen izlenimlere göre, “sürdürülebilir kalkınma” kavramı, önümüzdeki yıllarda madencilik endüstrisi için yeni bir yol haritası sunabilir. Bu kavramdan, sürdürülebilir bir madencilik endüstrisi için ve ekonomik kalkınmaya endüstrinin katkısını artırmaya yönelik olarak yararlanılabilir. Ancak, içerisinde yoksulluğun azaltılması ya da adil gelir paylaşımı hedefleri bulunmayan bir “sürdürülebilir kalkınma” kavramının ise, endüstrideki etkinlikleri giderek artmakta olan mega şirketlerin amaçlarına hizmet edecek içi boş bir araca dönüşebileceği gerçeği de gözden uzak tutulmamalıdır. Fiyatlardaki aşınma; bakırda 4 ayda yüzde 56, kurşunda 11 ayda yüzde 61, nikelde 17 ayda yüzde 79, kalayda 7 ayda yüzde 46, çinkoda 22 ayda yüzde 76 ve alüminyumda ise 4 ayda yüzde 38 olmuştur. Eylül ayının başında yapılan Kongre sırasında, henüz küresel kriz çanları bu denli yüksek sesle çalmamaktaydı. Buna karşın, madenciler, en azından bu yılın ortalarından itibaren tehlikenin gelmekte olduğunu görmüşlerdi. Kongre’de, madencilik sektöründe son dönemde yaşanan fiyat hareketlerine ilişkin yapılan değerlendirmelerde, özellikle Çin, Hindistan, Rusya, Kazakistan ve Brezilya olmak üzere gelişmekte olan ülkelerden gelen talebin orta ve uzun dönemde artarak devam edeceği, bu nedenle dönemsel krizlerle birlikte fiyat düşüşlerinin yaşanabileceği, ancak fiyatlardaki devrevi salınımların yukarı yönlü bir eğilim izleyeceği vurgulanmıştır. Madencilik endüstrisinde, artan talebe karşılık verilebilecek arzın yaratılabilmesi için gerekli olan arama sürelerinin uzunluğu ve madencilik yatırımlarının genel olarak daha yavaş seyreden yapısı nedeniyle arz ve talepte dönemler itibariyle dengesizlik durumu ortaya çıkabilmekte, bu durum, tüketim hacmi ve fiyatlarda devrevi bir yapıya neden olmaktadır. Dolayısıyla, böylesi bir piyasada, ancak mali ve teknik bakımdan güçlü firmalar ayakta kalabilmekte, bu nedenle küresel düzlemde şirket satın alma ve birleşmeleri yoluyla endüstrinin konsolidasyonu ve böylelikle mega şirketlerin egemenliği her geçen yıl biraz daha artmaktadır. Magnus Ericsson tarafından Kongre’de yapılan tespit, dünya madencilik endüstrisinin şirket satın almaları ya da birleşmeleri yoluyla giderek daha az parçalı bir yapıya sahip olduğu ve dünyada üretilen maden kaynaklarının giderek daha sınırlı sayıda firma tarafından kontrol edilmekte olduğu şeklindedir. Ericsson’a göre, bu gelişim sonucu madencilik endüstrisi, devrevi hareketler karşısında ayakta kalabilen, aramalar ve ArGe çalışmalarına ciddi kaynaklar ayırabilen, artan enerji, su ve çevresel maliyetleri karşılayabilen ve endüstride daha yenilikçi ancak pahalı çalışma yöntemlerini uygulayabilen daha büyük ve daha güçlü mega şirketlere sahip olmakta, böylelikle pazardan uzak ve altyapı olmayan bölgelerdeki rezervlerin de üretilebilmesi mümkün olabilmektedir. Ancak, diğer taraftan piyasalarda kontrol edilmesi güç monopol yapıları oluşmakta, söz konusu yapılar şirket çıkarları yönünde her tür spekülatif ve yönlendirici faaliyette bulunabilmektedir. Ericsson’un verdiği bilgilere göre, endüstride konsolidasyonun geldiği noktada, toplam 150 en büyük şirket küresel mineral üretiminin yüzde 80’ini kontrol etmektedir. Yukarıda değinilen 2003 yılı sonrası “rally”den en büyük payı bu şirketlerin almış olduğu açıktır. Bu noktada, mevcut küresel krizde bu şirketlerin paylarının ve kazançlarının ne olduğu araştırılmaya değer bir husus olarak karşımızda durmaktadır. Küresel piyasalarda konsolidasyonun her geçen yıl artmasına karşın ülkemiz ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ Avrupa Birliği enerji ithalat bağımlılığının gelecek 2030 yıl içerisinde yüzde 70’lere kadar yükselebileceği öngörülmektedir. Avrupa Komisyonu’nun tahminlerine göre AB kömür ithalatı ise 2005 yılında yüzde 30’lar düzeyindeyken, önlem alınmadığı takdirde 2030’lu yıllarda yüzde 65’in üzerine çıkacaktır. Bu noktada AB enerji uzmanları, güvenilir ve rekabetçi bir enerji arzı için kömürün, Avrupa enerji alanına daha fazla katkı yapması gerektiğini vurgulamaktadırlar. 2008 Sonbaharı’na yansıyacak hangi gelişme ya da vizyonlar hayal edilmişti bilinmez, ama 2006 yılının pembe tablosu içerisinde pek fazla kötümser beklenti içermediği de açıktır. Gerçekten, madencilik sektörü için 2002 yılı sonlarından itibaren başlayan ve 2005 ile 2006 yıllarında sektörü sarhoş eden “rally” havasında 2008 sonlarındaki krizi net olarak görebilmek o kadar kolay olmasa gerek. Söz konusu dönemde, madencilik ürünlerindeki fiyat artış oranları baş döndürücüdür: Bakırın ton başına satış fiyatı 2002 sonunda 1600 dolar seviyesindeyken yüzde 460 artışla 2008 Temmuz’unda 9 bin dolar düzeyine kadar yükselmiş, kurşun ton başına 500 dolardan yüzde 660 artışla 2007 yılı sonunda 3 bin 800 dolara, nikel 7 bin 200 dolar düzeyinden yüzde 650 artışla 2007 Mayıs ayında 54 bin dolar seviyesine, kalay 4 bin dolardan yüzde 540 artışla 2008 yılı Mayısı’nda 25 bin 500 dolara, çinko 750 dolardan yüzde 506 artışla 2006 sonunda 4 bin 550 dolar seviyesine ve alüminyum ise 1350 dolar düzeyinden yüzde 140 artışla 2008 Temmuzu’nda 3 bin 250 dolar seviyesine kadar yükselmiştir. Bununla beraber, söz konusu “rally”, son dönemde aniden tersine dönmüş, yukarıda sayılan metal fiyatlarında kısa sürelerde sert düşüşler yaşanmıştır. Mega şirketlerin egemenliği Kongre’nin sloganı, iki yıl öncesinden “Madencilik İçin Yeni Gelişmeler ve Yeni Vizyonlar” şeklinde belirlendi. Bu slogan, iki yıl önce kararlaştırılırken ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle