Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 KASIM 2005 / SAYI 1026 DEMOKRASİ EVET, AMA NASIL? Prof. Hasan Hanefi, Kahire Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi. Doğu Konferansları İstanbul Buluşması için îstanbul'daydı. Hanefi'ye göre "öteki" yok, her toplum ve kişinin kendisi var. Doğu'nun Batı karşısında hep bir savunma hali içinde olmasını ise ABD'nin işgalleriyle açıkliyor. Elbette, savunma yetmiyor, çözüm de üretmeli... Demokrasi mi? Hanefi "lyi bir şey tabii, ama..." diyor. Nilüfer, Zengin EDİTÖR'DEN T elevizyondan önceki dönemlerde sabit fikirli deyip geçilirdi. Zararsızdılar. Kendilerine verdikleri zarar bile görmezden gelinccek kadar hafifti ya da hafife alınırdı. Işin aslına bakarsanız, pek de karşılaşmazdınız böyle tiplerle. En fazlasının görülerek edinilmiş alışkanlıkları vardı, "şeytan kulağına kurşun", "Allah korusun" derken tahtaya vurmak gibi... Kim bu yüzden doktora gidecek kadar eziyet çeker ve çektirir bilinmezdi. Kısacası, olsa olsa bir kentli hastalığıydı ve nüfusun yüzde yetmişi taşrada yaşarken, sırf takıntılar yüzünden hastaneye gitmek "züppelik"ten başka bir şey değildi. Ama artık televizyon var ve her türlü davramşımız bir bilimsel tanımın içine giriyor. Küçükten büyüğe, zararsızdan zararlıya herkes için bir hastalık var, artık. Esra Açıkgöz'ün obsesyonu konu alan çalışmasından sonra, tahtaya vurup sonra kulak memesini çekiştirmeyi de bir hastalık olarak okuyacağız, büyük ihtimal. Buradaki ana mesele, obsesyonun günlük hayatı aksatıp aksatmadığı... Temizlik obsesyonu nedeniyle kendisini bir metrekareye hapseden ya da sevişmeden önce eşinin penisini deterjanla fırçalayan kadınlar için bırakın günlük hayatın aksamasını, bütün bir hayatın iptali söz konusu... Tedavisi yok mu, var; ama çözüm gerçekten iyileşmeyi istemekte. Keşke, gerçekten günlük hayatımızda ayağımıza dolanan obsesyonlarımız kadar, bütün bir toplumun geleceğini ipotek altına alan "siyasi obsesyonlar"a da bir tedavi bulunsa! Işte Şemdinli. Yirmi yıldır, "faili meçhul" diye geçiştirilen bombalamaJara, cinayetlere ilk kez suçüstü yapıldı. Şemdinliler bombayı atanları yakalayınca siyasi cinayetleri işleyenlerin "derin"liği falan da kalmadı. Sadece bombayı atanların değil, katillerin serbest bırakılmaması için sokağa dökülen Şemdinlililerin üzerine arabasını süren, birini silahıyla öldüren kişinin de kimliği saptandı. Yani hastalığın üzeri tümüyle açıldı, sıra tedavide! Bu ise ancak katliamları planlayanların, uygulayıcıların saptanması, kimliklerinin açıklanması ve yargılanmasıyla mümkün. Önce bunu istemek, istemeyi de sadece Şemdinlililere, öldürülmeyi göze alarak olayın üstü kapatılmasın diye sokağa çıkan, haykıran Yüksekovalılara, Hakkârililere bırakmamak gerekiyor. Çünkü hepimizin canı yanıyor! îyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Cumhuriyet DERGİ* D Fotoğraf: Uğur Demir oğu ülkelerinin entelektüelleri Istanbul'da buluştu. Doğu Konferansları tstanbul Buluşması'nda, Islam ve Doğu Kültürü'ne ait sorunlar tartışıldı, çözüm önerileri sunulmaya çalışıldı. Kahire Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi. Prof. Hasan Hanefi de buluşmaya katılan entelektüellerdendi. Hanefi ile genel çizgileriyle DoğuBatı meselesini konuştuk. Aydınlanma döneminden beri Batı, Doğu'yu "öteki" olarak tanımladı. Ve sanki, sonunda Doğu da bilinç dışı bir kabulle kendi kendini Batı'nın ötekisi gibi görmeye başlar hale geldi. Böyle bir gelişme oldu mu sizce? Hayır. Batı Doğu'yu öteki olarak gördü ve reddetti. Biz kendimiziz. Tarihimiz, kültürümüz, kendimizi onaylayacak araçlarımız var. Batıyla birlikte yaşamaya, Batı'yı anlamaya karşı değiliz. Onlara açığız. Batı ise, kendini modern zamanların modeli olarak ortaya koydu. Güç, bilim, bilgi, her şey ona aitmiş gibi. Doğu'yu da Avrupa'nın dışında tuttu. Neden? Çünkü biz onun gibi değiliz, beyaz değiliz, bilimimiz yok, yaşam biçimlerimizin standartları düşük. Soru şu olmalı: Kendi kimdir? Öteki kimdir? Herkes kendidir ve öteki diye bir şey yoktur. Kendimizden farklı olan vardır. Bizim kültürümüz bütün farklıhklara açık. Antik Yunan'dan beri Batı kültürünü, Hint kültürünü kendi düşüncemizle kaynaştırdık. O kültürü de emdik. Ama modern zamanlarda batı kültürünü taklit etmeye başladık. Tanzimat döneminde olduğu gibi, parlamenter sistemde olsun, yapılanmamızda, insan hakları konusunda olsun Batı'yı taklit ettik. Fransız thtilali'nin büyük fikirlerini benimsedik. Batı, Afrikalıların dillerini Fransızca ve îngilizce yaptı. Latin Amerika'yı îspanyolca konuşturmaya başladı. Hindileri îngilizce, Filipinlileri îspanyolca konuşur hale getirdi. Amerika Kızılderili kültürünü ezdi geçti. Afrika'nın Sawahili ya da Zulu dili yok oldu. îslami kültür böyle bir şey yapmadı. Biz, bu Arap, bu Türk, bu Iranlı demiyoruz. Herkes kendi dilini konuşuyor. Karşılıklı değerlerimize saygı duyuyoruz. "îslami düşünce tek modern kültürdür" demiyoruz. "Kültürlerden biriyiz ve biz böyle yaşıyoruz" diyoruz. Ben Avrupalı olmadan da modern olabilirim. Bir Afrikalı Avrııpalılaşmadan da modern olabilir. Aynı şekilde bir Çinli bir Japon da, Avrupalılaşmadan modernleşebilir. Örneğin Malezya kendisini Batılı olmayan bir biçimde geliştirdi Şimdi Türkiye de böyle bir sürece gırebilir. Doğu sürekli bir savunma hali içinde. Bu, konferanslarda da göze çarptı. Genel olarak da Doğu ülkelerinin en ı telektüellerinde bu tavır görülüyor. Bu kadar savunmacı olmak doğru mu? Eğer, Irak'ta, Afganistan'da, Füistin'de, Çeçenistan'da olduğu gibi, früstre olmuş, bastırılmış ve işgal edilmişseniz, kendinizi savunmak zorunda hissedersiniz. Hegemonyaya karşı savunmaya geçmek doğal bir tepki. Ama elbette yeterli değil. Eğer hegemonyayı reddediyorsanız, çözüm yolları da üretmelisiniz, ama bu sonra gelir. Filistin'de, Irak'ta, Çeçenistan'a insanlar yaşamak için savaşıyorlar hâlâ. Başarılı olurlarsa ve hayatta kalırlarsa, çözüm üretmeye başlayacaklardır. DİN, ÇİFT TARAFLI SİLAH GİBİ... •Doğu demokratik talepleri emperyalizmin kılık değiştirmiş hali olarak görüyor. Demokrasiyle ne yapacağını bilemeyen bir tavır var ortada sanki. Ne düşünüyorsunuz? Demokrasi tabii ki iyi bir şey. Bunu kim reddeder? Demokrasi, çok partili sistemde insanların sesini duyurmalarını sağlıyor. Farklılaşma hakkmı koruyor. Ama Amerika Birleşik Devletleri demokrasiyi kötüye kullanıyor. Bu durumda, demokrasi, özel sektör, küreselleşmeyi savunmak ve Amerikanlaşmak anlamma geliyor. Amerika Filistinlilerin temsilcisi olarak Yaser Arafat'ı neden tanımak istemiyor? Neden tsrail'den Füistin'de demokrasi sağlamasını istiyor? Demokratikleşmeyle Amerikanlaşmayı ayırt etmek lazım. Amerika diktatörleri destekledi. Yani Amerika iyi bir sözcüğü kötü bir iş için kullanıyor. Ama bir filozof olarak soruyorsanız, demokrasi mutlak bir değer değildir. Amerika Birleşik Devletleri demokra tik bir ülke, cumhuriyetçi partiler, demokratlar var, değil mi? Ama demokrasi formel bir şey değil. ABD'de Filistin'de Israil'i desteklemek konusunda demokratlarla cumhuriyetçiler arasmda ne fark var? Ingiltere'de Filistin'e yaklaşım konusunda muhafazakâr partiyle liberal parti arasında ne fark var? Demek ki demokrasi bir değerler sistemiyle kontrol edilmeli. Demokrasi niteliksel değil, niceliksel bir sistemdir. Hitler'i neredeyse bütün Almanya destekledi. Ama o bir Naziydi. Aynı şey Mussolini için de geçerli. Bu nedenle, seçimi kimlerin yapacağı da önemli. Doğu dünyası için nasıl bir gelecek projesi görüyorsunuz? Müslümanların içtihat edebildiği yerde yeniden bir araya gelmeliyiz, kültürlerı birleştirmeliyiz. Batı koloniyalizminden çıkmalıyız. Örneğin Doğu ülkeleri arasında vize kalkmalı, özgür ticaret ve seyahat başlamalı. Entelektüeller, üniversiteler arası iletişim kurulmalı. Enerji kaynakları birleştirilmeli. Ortak bir sağduyu çıkaracak güce sahibiz. Kendi potansiyellerimizi kullanalım. Aslında Batı da Doğu'nun kaynaklarına geri dönüyor. Şunu da ekleyeyim, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne bir üye olarak istemiyorlar. Din, Doğu'nun gelişmesi ya da yeniden şekillenmesinde bir engel mi? Dinin iki yorumu var. Eğer dini bir diktatörlük ve muhafazakârlık, bir dogma olarak görürsek o zaman bir engel olur. Ama eğer dini akıl, bilim, bilgi, gelişim, insan hakları, medeniyet olarak görürsek, o zaman yardımcı olur. Nasıl anladığınıza bağlı. Çift taraflı bir silah gibi. Marx'ın dediği, din insanlar için haşhaş da olabilir.# Imtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Ilhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: îbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Mehmet Sucu Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Baskı: thlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna / tstanbul îdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/îstanbul Cumhuriyet Reklam (0212)25198 7475 (0212)343 72 74 *Cumhuriyet Gazetesi'nin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet. com.tr ETKINLIK Göç ve travma S avaşların, yoksulluğun ve eşitsizliğin en ağır sonuçlanndan biri zorunlu göç. Doğdukları yerde kalamayan, gittikleri yerlerde dışlanan göçmenlerin sorunları ise yıllardır görmezden gelindi. Paris banliyölerinde başlayıp Avrupa'nın diğer ülkelerine yayılan isyan da bunun sonuçlarından biri. Konu şimdi, siyasetçilerin çözmesi gereken bir sorun olarak görünse de nedenler ve sonuçlar üzerinde bilim insanları da çalışıyor. Türkiye de bu konu başlığıyla yapılacak bir toplantıya evsahipliği yapacak. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Ruhsal Travma Toplantısı'nın (RTT) konu başlıkları "insan eliyle oluşturulmuş travmalar" ve "zorunlu göç" olarak belirlendi. istanbul The Marmara Oteli'nde 1 4 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek RTT'nin düzenleme komitesinde Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD. Ruhsal Travma Birimi, IÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Psikososyal Travma Programı, Türkiye Psikiyatri Derneği Afet Psikiyatrisi Birimi, Türk Tabipleri Birliğı, Norveç Tabipleri Birliği ve Türkiye insan Hakları Vakfı yer alıyor. Toplantıya, Iran, Filistin, Israil ve Suriyeli uzmanların yanı sıra Balkanlar ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden yerli ve yabancı konuşmacılar katılacak. RTT'nin amaçları arasmda Avrupa, Balkan ve Ortadoğu ülkeleri arasında işbirliğine olanak veren bir platform olması da var. Bireyden başlayarak topluma yayılan travmaların tartışılacağı toplantıda, zorunlu göçün psikososyal sonuçları, bireysel ve toplumsal baş etme yolları, savaş ve terör eylemleri gibi travmaların bireyler ve toplumlar üzerindeki etkileri masaya yatırılacak. • y