22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 KASIM 2005 / SAYI1026 Nicolas Anelka, Paris'te isyan çıkan banliyölerden Trappes'te büyüdü. Martinik asıllı. Milli takıma yedekte alınmasını protesto ettiği için üç buçuk yil kadroya alınmadı. Yasağı olayların zirveye çıktığı dönemdeki Martinik maçında kaldırıldı. O da takımının ilk golünü attı. Fransa Anelka üzerinden şöyle diyordu: "Aslında dışlanmış değilsiniz", ama bu gerçeği anlatmıyordu... YENİDEN Derya Kömürcü irmi yedi Ekim gecesi Afrika kökenli iki gendn polisten kaçarken elektrik çarpması sonucu ölmesinin ardından Paris ve diğer kentlerin banüyölerinde başlayan şiddet dalgası, hafta ortasına gelindiğinde giderek büyüyen bir ateş topu halini aldı. Barikatların kurulduğu, arabaların yakıldığı, polisle çatışılan yerlerden biri de Nicolas Anelka'nın büyüdüğü, futbolu öğrendiği, ilk kez formasını giydiği Paris'in güneyindeki Trappes'ti. Damgalanmı^ olduğu sorunlu, geçimsiz futbolcu imajının da yardımıyla gazetelerin Anelka için "futbolcu olmasa araba yakıyor olurdu" türü başlıklar atması zor olmadı. Olayların doruk noktasına ulaştığı 3 Kasım Perşembe günü açıklanan Milli Takım aday kadrosunda kimsenin beklemediği bir sürpriz vardı. Anelka yeniden Milli Takım'a çağrılmıştı. Fransız Milli Takımı Teknik Direktörü Raymond Domenech'in, takımına çağırmayı düşündüğü futbolcuların durumlarını değerlendirip Kosta Rika ve Almanya ile oynayacaklan iki hazırhk maçının planlarmı yaparken, kafasında gerçekten Nıcolas Anelka'yı Milli Takıma çağırmak var mıydı bilinmez ama Anelka, 9 Kasım günü Martinik'teki ilk maçta sahadaydı ve takımının Y ilk golünü attı. "Fransız'ların 'sorunlu' çocuğu", 2002 yılında dönemin Milli Takım teknik direktörünün kendisini yedek bırakmasmı protesto ederek "Santini önümde diz çöküp özür dilerse tekrar Milli Takım 'da oynayabilirım" demesinin ardından, üç buçuk yıldır kadroya çağırılmıyordu. Peki ne oldu da Anelka kendisini yeniden Milli Takım'da, hem de ilk on birde buldu? Üstelik Henry, Trezeguet, Cisse, Wiltord, Govou gibi etkili ve formda hücum oyuncuları onun yokluğunu aratmazken. 'DIŞLANMIŞ DEĞİLSİNİZ' Açıklamalardan biri Kosta Rika maçının "eski" bir Fransız sömürgesi olan Martinik'te oynanması olabilir. Ne de olsa Anelka aslen Martinik kökenli. Ama bunu dışlamayan farklı bir açıklama daha getirmek mümkün. Ülkeyi kavuran ateş topunun ortasında Fransızların mavi formasını giymiş Anelka imgesi, "Fransa'dan nefret ediyoruz" diye haykıran, sisteme ait olan ne varsa hedef alan Fransızlaşmamiş ve Fransızlaşması özenle engellenmiş banliyö gençlerine "aslında dışlanmış değilsiniz" mesajı niteliğindeydi. Tıpkı Los Angeles'ta siyahlar isyan edip etrafı savaş alanına çevirirken onlan sa kinleştirme işinin yine siyahlara düşmesi, örneğin haberleri siyahların sunması ve "bakın aslında o kadar da dışlanmış değiliz, her yerde, her kademedeyiz" mesajını vermesi ya da kısa süre önce New Orleans'ı yerle bir eden Katrina kasırgası sonrasında çaresizce yardım bekleyen siyahlarla ilgili açıklamaları hep siyah emniyet görevlilerinin yapması gibi... Fransızlar, ellerinde Cezayir ya da Antiller asıllı bir diplomat olmadığı için bu işi futbolcular üzerinden yapıyorlar. Nitekim 1998 Dünya Kupası'nı kazanan kadronun çoğunluğunu oluşturan gdçmen ailelerden gelme futbolcular Fransa'nın "Ulusal Kahramanları" olmuşlardı. Bir görüşe göre o Milli Takım, Fransa'nın özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganının ete kemiğe bürünmüş haliydi. Tüm farklılıklarına rağmen ortak bir amaç uğruna bir araya gelmiş, kaynaşmış ve başartlı olmuş bir bütün. Bunun böyle olmadığını anlamak için Stade de France'tan çok uzağa gitmeye gerek yok. Paris'i saran banliyölerde yaşayan gençler için eşitlik; yoksullukta, işsizlikte, itilip kakılmakta eşitlik. Özgürlük; polis baskısı, kımliksiz dolaşamama, kötü muamele. Kardeşlik; cemaatleşme, gettolaşma ve alevler içindeki sokaklar. Aslında o gün Martinik'te sahaya çıkan Fransız takımının oyunculanndan yedi tanesi Antiller'den Fransa'ya göç etmiş ailelerin, alevler içindeki o sokaklarda büyümüş çocuklarıydı. Fakat Anelka farklıydı. Aslında o da diğerleri gibi işgücü ihtiyacını karşılamak için Fransa'ya göç eden, refah devletinin yaratılmasında pay sahibi olan, ama yine de Fransız toplumuna entegre olamayan bir ailenin çocuğuydu. Diğerleri gibi o da genç yaşında şöhreti yakalamış, dünyanın en önemli takımlarında forma giymiş, milyon dolarlık transferler yapmıştı. Bir anlamda diğerleri gibi o da yırtmıştı. O TRAPPES'TEN HİÇ ÇIKMADI... Ama o, aslında Trappes'ten hiç çıkmadı. Henry'lerin, Viera'ların, Zidane'ların öyküsü kurtuluş öyküsüyse, futbol endüstrisinin kurallarına göre Anelka'nınki kaybetme öyküsüdür. O yüzden banliyölerdeki gençler için Zidane'lar, Henry'ler idoldür, Anelka kendilerindendir. Ailesi hâlâ Trappes'te yaşayan, hâlâ mahallesindeki arkadaşlanyla görüşen, profesyonel menajerler yerine ağabeyleriyle işlerini yürüten, ne kadar yetenekli de olsa, rüyanın gerçek olmasına ramak kala tekrar tekrar kaybeden, daha 25'ine gelmeden Arsenal, Real Madrid, Liverpool gi bi dünyanın en büyük futbol kulüplerinin yıldızı olmuş bir tutunamayan o. Anelka'yı her şeyi reddedebilme noktasına getiren, genç yaşta edindiği şöhretin yol açtığı kibir ve şımarıklık mı gerçekten? Anelka, "Yeterincemotiveolamıyorum" diyerek Umit Milli Takım için oynamayı reddettiğinde de, Real Madrid'de oynanan futbolu beğenmeyip takımı terk ettiğinde de, Milli Takım'da yedek kalmayı kabul etmediğinde de bir anlamda sisteme kafa tutuyordu. Ingiltere'de Yılın Genç Oyuncusu Ödülü'nii kazandığında ödülü almaya gitmedi. "Bafl nı onurJandırmak istemedim " dedi. Ve htv hareketiyle "siz bana ne verdiniz ki, ne isti yorsunuz! Canım isterse çıkar oynarım, istemezse oynamam. Bu noktaya geldiysem. size rağmen ve kendi yeteneklerimle geldim " demeye çalışıyor. Bu yüzden gol atsa da gülmüyor. Insanların gözünün içine bakıp somurtuyor. O somurttukça insanlar huzursuzlanıyor. O gülsiin, her şey güzel gözük sün istiyorlar. Fakat o, aklımn kesmediğinı elinin tersiyle itiveriyor. Beckham'a da Fransa'ya da, futbol endüstrisine de nanik yapıyor. Anelka somurtuyor ve o somurttukça bi rilerinin sevinci yarım kalıyor. Çünkü biı türlü kazanacaklanndan emin olamıyorlar.€ NECDET ÖKSÜZ SERGİSİ Resim içgüdüsel bir şey Nilüfer Zengin igüratif resim, kalabalık sanat dünyası içinde biricik varlığını her zaman koruyor. Ressam Necdet Öksüz de figüratif resmin sürdürücülerinden biri. Boyayla ve tuvalle organik, canlı bir ilişkisi var. Resim yapmak hayat karşısında en büyük kozu gibi görünüyor... Yeni sergisini Kadıköy Artev Galerisi'nde 9 Aralık'a kadar görebilirsiniz. Genel olarak figiir yapıyorsunuz. Bu serginin teması nedir? Sergimde yine doğadan işler var. Hayatın içinde olan şeyler. Gördüklerim... Çiçekler, hayvanlar, güneş, ay, deniz... Her şey. Tiirk resminde figür çalışmalarına nasıl bakıyorsunuz? 76'da Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu'na girdim. lyi eğitim aldığımı düşünüyorum. Hocalarımın resimlerini çok izledim. Cihat Burak mimarlık bilgisi hocamızdı, ama re F simlerimizle ilgilenirdi. Bana göre çok sağlam bir ressamdır Burak. 80 kuşağından figürde değişimi en iyi yapan Yavuz Tanyeli'dir. Şenol Yorozlu da bu konuda önemli bir isim. Dünya standardarında işler yaptılar. Resim çok ciddi bir iştir, kolaya kaçmamak lazım. Hayvanlar, özellikle kedilerin önemli bir yeri var resimlerinizde... Bunu geçmişe dönerek anlatacağım. Çocukluğum, ailem, yaşadıklarım yaptığım resimleri çok besledi. Eskişehir'de büyük bahçeli bir evde oturuyorduk. Her taraf meyve ağaçları, narlar, duvar kenarlarında mor zambaklar... Horozlar, ördekler ve güvercinlerle büyüdüm. Babamla onlara kümes yapardık. Ellerimi kullanmayı babamdan öğrendim. Her şeyi sakin ve iyi bir dille anlatır, uygulardık. Kedileri dövmek, kovmak yoktu. Güzel kızım Deniz eve kedi istedi. Bir dostum güzel bir Iran kedisi hediye etti. Onun yavrula rı oldu. Her gün 35 desenlerini çizerdim. Kedi çok karakterli, sevimli, duygu dolu bir hayvandır. Çok yakınlaşır insana. Resim yaparken gece beni seyredip poz verdiklerini bilirim. Çok ressamın kedisi olmuştur, heykelleri yapılmıştır. Eski Mısır'da kutsal sayılmışlar. Bana göre kedi, 10 milyon yıldır yeryüzünde yaşayan asil bir dosttur. Kendinizi Tiirk resminde nerede konumlandırryorsunuz? Ben pentürü bilen, boyayı seven, hatta çok kullanan bir ressamım. Yaşadığım dönemi resmediyorum. Anlaşılır olmak benim için önemli. Doğadan destek alan, doğayı gözlemleyen, gören bir gözüm var. Işlerim yüreğimden geçer, elimden çıkar. Resim kalple el arasındaki iletişimdir bana göre. İçgüdüsel bir şeydir hatta... Kalıcı, sağlam işler yaptığıma inanıyorum. • Artev Kadıköy Tel: 0216 449 49 75
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle