16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 EKÎM 2005 / SAYI 1022 Tam bu şehri çözdüm derken... urat Aksoylu, 22 yaşında. Artvin'de doğup büyümüş. Liseye kadar orada eğitim almış, bir yd kafe işlettikten sonra îstanbul'da güzel sanatlar eğitimi almaya karar vermiş. Ancak bu kararını hayata geçirmek, düşündüğü kadar kolay olmamış, çünkü ailesi buraya gelmesini istememiş, "Artvin ıızun yıllar yaşanacak bir şehir, ancak ben arkamda uzun yıllar yaşayacak şeyler bırakmak için tstanbul'a geldım. Ailem yaşamımı rahat bir şekilde devam ettirecek olanaklar sunduğu ıçin, buraya gelme isteğimi anlamadılar" diyor. Yine de onları ikna etmeyi başarrruş ve 3.5 yıldır Îstanbul'da. Amatör bir müzik grubunda yer alıyor. Sinema ile ilgileniyor. Onu metropole çeken imkânların fazlahğı olmuş. Gezeceği galerilerin, göreceği kültürlerin, alacağı eğitimin hesabını yapmış ve Istanbul'u bir kurtuluş olarak görmüş. Başlarda alışmakta zorluk çekse dc, abisinin Îstanbul'da olması yardımcı olmuş. Yine de, insanların birbırine karşı duyarsızlığı, yozlaşmışhk onu korkutmuş, "Ilk geldiğim yıl bir CD tezgâhında çalıştım. Insanları tezgâhta tanıdım. Îstanbul'da kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Oysa Artvin'de her gördüğün insanla sohbet edersin, çünkü zaten herkesi tanıyorsundur. Dün gördüğün kişiyi, yarın da görürsün. Görmesen, bir şey mi oldu diye merak edersin. Burada kim kime dum duma bir yaşam var" diyor. Bir de kalabalık, trafik ve yeterınce yalnızlığı yaşamamaktan yakınıyor. Yine de kalabalıkta kaçamak yapacak, kafasını dinleyecek bir mekân bulmuş, Moda sahili. "Vapura binip gezmeyi seviyorum. Tam bir şeyi çözdüm derken, yeni bir şeyler çıkıyor karşıma beni şaşırtacak. Sürekli yenileniyorsun, hayata bakışın değişiyor. Metropollerde daha hızlı yaşıyorsun, daha hızlı yaşlanıyorsun belki, ama dolu yaşıyorsun en azından" diyor. Tek sorun, üretecek zamanının kalmaması. Kendini geçindirmek zorunda olduğundan, bunu daha da yoğun yaşıyor. Özellikle de Taksim'deki tüketimden, insanların birbirinin dibinden geçmelerine rağmen, birbirine hiç değmemelcrinden şikâyetçı. Istanbul Aksoylu'ya hayallerin o kadar uzak olmadığını fark ettirmiş. "Îstanbul'da çok gizemli renklerle karşılaşıyorsun. Biraz da yukarıdan baktığında da bir boşluk çıkıyor karşına. Işte o zaman o boşluğa güzel şeyler çizmen gerektığini anlıyorsun" diyor ve ekliyor: "Her ne kadar çok hareketli bir şehir olsa da Istanbul, sanırım resimlerime en çok da ıssızlık katıyor. Istanbul deyince bir sis bulutu geliyor aklıma. Istanbul'u sevdiğimi, yaşayacağım yer olduğunu, en çok da memlekete gidip buraya döndüğümde anlıyorum. Artvin'de sadece hissedebiliyorsun, öğreniyorsun, ancak öğretilecek şeyler yapamıyorsun." M erkekler itaatten yana Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri, kız öğrenciler bireysel ve cinsel özgürlük isterken, erkeklerin daha itaatkâr ve geleneksel değerlere daha bağlı olmaları. Türkiye'de okullaşma oranı da, üniversiteli olabilme imkânı da çok düşük. Bence üniversiteye gelebilen kızlar, hakikaten bir şeyleri göze alabilenler. Böyle düşününce, bu sonuç çok da şaşırtıcı olmamalı. Ikinci olarak da, bazı şeyler yasaklandıkça veya kısıtlandıkça daha fazla ön plana çıkar. Kızların bu yanıtı, özgürlükleri kısıtlayan, baskıcı sisteme bir isyan olarak yorumlanabilir. Bu itaatkâr tavra rağmen, geleceğe yönelik en büyük korkulardan biri de özgürlüklerin kısıtlanması. Evet, o çok ilginç. Belki itaatkârlığı, belli bir düzenin sürdürülmesiyle ilgili yorumladıklan için, bunun ellerınden alınmasından korkuyorlardır. Yani bu düzenin içinde "Benden istenileni yaparım" diyorlar, ancak bundan sonra, o düzenin bile olamayacağını düşünüyor olabilirler. Büyük bir ihtimalle özgürlüklerin kısıdanması dediği, yaşadığı düzenin ortadan kalkması. Sonuçlara göre, gençler "sosyal normları", "yetkinlik"ten daha çok önemsiyorlar. Yani gençler için, kendi yaşamını kurmak, parasını kazanıyor olmak, istenen kişi olmaktan daha az önem verilen bir şey mi? Zaten geleneksel norm dediğimiz de bu. îstenen kişi olmak, geleneksel rolleri yürütmek daha etkin bir değer olarak çıktı, ancak Batı'da yetkinlik değeri diğer yerlerden biraz daha yüksek. ÖNCE AİLE, SONRA 'BEN' Gençlerin en önemli benlik değeri olarak aileyi seçmesi de bu durumu destekliyor sanırım. Evet, bu toplulukçu kültürün bir ürünü. Genç, önce aile ve grubu ile tanımlıyor kendini, sonra "ben varım" diyor. Aileden memnun olmayı, ailenin ona bir şeyler vermesini kendisi olmaktan daha önemli görüyor. Araştıtmayla girişimci değerler açısından istediğiniz sonuca ulaşamamışsmız. tnisiyatif alma ve bireysel seçimlerde bulunma, hem kızlar hem de erkekler için çok düşük. Bu, üzerinde durulması gereken ve bundan sonra yapacağımız araştırmaları yönlendireceğimiz noktalardan biri. O kadar hazıra alışmışız kL.Yeni ve farklı şeylere karşı o kadar açık değiller. Oysa çok hızlı gelişen bir toplumuz. Buradaki paradoksu çözmek lazım. Bir de, birinci ve dördüncü sınıf öğrencileri arasındaki fark var. Tek fark, maddiyata bağlı mutluluğun ve cinsel özgürlük isteğinin 4. sınıfta daha fazla olması. Bir de bunla alakasız olsa da, metropolde yaşayanlarla Doğu ve Anadolu'da yaşayanlar arasında fark vaf. Metropoldekiler daha fazla materyalist değerlere kayarken, Anadolu'dakiler biraz daha manevı değerlere kayıyorlar. Araştırmayı da dikkate alırsak, nasıl bir gençlik tablosu çıkıyor karşımıza? Bazıları karamsar bir gençlikle karşı karşıyayız, diye yorumlarda bulunsa da, bence karşımızda geleneksel değerleri ile "ben" değerlerini veya çağdaş değerleri sentezleyebilecek, kendi içinde dengeye varabilecek bir gençlik var. Tabii ki, korkuları, kaygıları var. Bu geçiş döneminde çalkantılar her zaman olacaktır. Değişim yönetimi dersi veriyorum. Derse hep bir Çin atasözü ile başlarım, "Bir insana beddua edeceksen, ona değişim döneminde yaşa de". Bir gün tarladan domates toplarken, ertesi gün internetten domates alır olduk. O kadar hızlı bir değişim içindeyiz ki, geriye dönüp bakacak, durup anlayacak vaktimiz yok. Oysa anlamak durmak demektir, Ingilizcede "understand" "anlamak"; "stand" "durmak" anlamına gelir. Başka dillerde de öyle, Almancada "verstehen" anlamak, "stehen" durmak, Arapçada "Vakıf olmak" var, bir de durmak anlamında "vakf" vardır. Bizim hiç durma vaktimiz yok ki, biz hep koşuyoruz. Yine de bu çalkantı arasında gençlerin durumu çok da kötü değil. Aynı zamanda örgütsel davranışla ilgili çalışmalar yapıyorsunuz. Araştırmayı bu açıdan değerlendirdiğinizde ne gibi bir sonuca ulaşıyorsunuz? Araştırma karşımıza, mekanik insandan çok da farklı olmayan insan tiplemesi çıkarıyor. Bu, işletmelerin çok sevdiği bir tiptir. Yani iyi birer çalışan olabilirler. Çünkü örgütler, pek öyle sorgulayan, araştıran, inisıyatif kullanan tipler istemezler. Bunlarbenim çelişkilerim... ydan Çakar, 1984 doğumlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi 3. sınıf öğrencisi. Istanbul Arnavutköy'de doğup büyümüş. Babası müzisyen, annesi uzun süre halkla ilişkiler alanında çalıştıktan sonra işi bırakmış. Çakar, hem bilime, hem kadere, hem de mucizelerin varlığına inanıyor. Kendini mistisizme yakın buluyor ve daha bize bir şey söyleme şansı bırakmadan, "Evet" diyor, "Bir yandan Tanrı'ya ve kadere inanırken diğer yandan da bilime inanmak büyük bir çelişki, biliyorum. O yüzden de tartışma ortamlarında düşüncelerimi kesinlikle ortaya koymuyorum, çünkü asla kabul ettirilebilecek şeyler değil, çok büyük çelişkiler bunlar". Yine de bunları kendi bünyesinde bir şekilde eritmiş. Peki Çakar için bilim, kader, Allah ne ifade ediyor? "Kader benim için nerede, nasıl bir ailede, hangi ayda doğacağın ya da nerede ve nasıl öleceğindir. Arada yaşananlar tercihlerdir, onları biz belirliyoruz. Hangi yoldan gideceğimize biz karar veriyoruz, ancak yolları biz yaratmıyoruz, onlar zaten varlar. Bilim ise, o bebeğin dünyaya gelişini, bedenini açıklar. Yine de beden kılıftır, tin Tanrısal bir şeydir ve bence o bebeği yaratan asıl şey de bu tindir. Ancak benim Tanrı kavramımın bir dinle alakası yok, onun varlığına inanıyorum, ancak dinler beni fazla ilgilendırmiyor". Zaten Çakar'a göre namaz kılmakla, meditasyon arasında bir fark yok, önemli olan yapacağı şeyin, onu mutlu ve ruhunu da tatmin etmesi. Tek yapmak istediği ruhuna kulak vermek. Bu yüzden daha fazla kitap okuyabilmek, yazı yazabilmek, kendisiyle baş başa kalabılmek için günde 34 saat uyuyor. Tek sorunu göz altındaki morluklar. "Ama" diyor "ruhum doyduktan sonra bedenim bir bedel ödese bile önemli değil". Çakar, bu konularla ilgilenmeye 15 yaşında Taksim'de rastlantı sonucu bulduğu ücretsiz meditasyon kursuna katıldıktan sonra başlamış. Reiki ve tarotla da ilgilenmiş. Hatta 2 ay bir kafede fal bakmış. Ona göre, fal sadece bir olasılıklar yumağı. Peki bütün bunları ailesi nasıl karşılıyor? lşte Çakar'ın yanıtı: "Babam inanmaz, annem ise dinine bağhdır, oruç tutar. Durum böyle olunca da zaten onlar kendileriyle uğraşmaktan bana pek fırsat kalmıyor". Bu düşüncelerini arkadaşlarıyla ilişkilerine yansıtmıyor. Çünkü, bunlar "ona ait, özel şeyler". Şimdiye kadar kendi gibi düşünen birine hiç rastlamamış. Arkadaşları genelde ya ateist ya da çok dindarmış. Bütün bunlara rağmen bilim, Allah, kader, şans arasından birini seçmek zorunda kalsa, tercihini bilimden yana yapacağını söylüyor ve ekliyor: "Bir yanım beni sürekli mistisizme çekiyor, bir yandan da bilimi bir bıçak gibi kullanıp o mistisizmi kesiyorum. Kendime sürekli bunun mantıklı bir açıklaması var, diyorum. Belki henüz insan beyni yeterince gelişmediğınden, bilimin adlandıramadığı şeyleri başka isimler altında topluyoruzdur. Bizden önceki medeniyetler de anlamadıkları şeylere büyük anlamlar yüklemişler, bilmiyorum. Dediğim gibi bunlar benim çelişkilerim. Her şeye rağmen gelecek bilimde saklı, buna da inanıyorum." A Sonuçlardan bazıları... 2 bin 220 öğrenci ile yapılan araştırmaya katılanların yüzde 46'sı Anadolu'daki devlet üniversitelerinden, yüzde 28'i metropoldeki devlet, yüzde 26'sı da metropoldeki özel üniversitelerden. Öğrencilerin yüzde 52'si erkek. Işte *••» araştırma sonuçlarından bazılan: Öğrencilerin yüzde 24'ü "evrensel ahlak", yüzde 14'ü "sosyal normlar", yüzde 9.7'si "sosyal ilişkiler", yüzde 8.8'i "yetkinlik" değerlerınin ailede öğrenilmesi gerektiğjni düşünüyorlar. Öğrenciler için en önemli "sosyal norm", "dini inançlar", onu "itaat", "hayırlı evlat olmak" ve "tutumluluk" izliyor. Üstelik erkek öğrenciler kızlara nazaran bu değerleri aileden almayı daha çok istiyor. Öğrenciler, en önemli "benlik değeri" olarak "ailelerinin yaşam tarzından çok memnun" olduklarını vc "ailelerinin ekonomik durumundan çok memnun" olduklarını belirtiyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle