16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 EKIM 2005 / SAYI1022 İNTİHAR BOMBACISI SAİD Yönetmen Hani Abu Assad. Filmin adı "Vaat Edilen Cennet". Filistinli intihar bombacıları Said'le Khaled'in öyküsünü anlatıyor; Said'in yüzünü yaşama doğru çevirmesini, hain babasının izlerini silmek için yeniden ölüme dönüşünü... Assad, elbette intihar bombacılarını, yani ölümü onaylamıyor, ama izleyiciyi onları anlamaya çağırıyor... Aslı Selçuk ondra' da patlayan bombaların ardından Cambridge Film Festivali'nin programından son anda çıkarılan, Türkiye'de 14 Ekim'de gösterime giren Filistinli intihar bombacılannın derinlikli öykülerini, ölüme gitmeden önceki son saatlerini dengeli, başarılı ayrıntıların güç kattığı bir biçemde anlatan "Paradise NowVaat Edilen Cennet/2005" Hollanda kökenli Filistinli yönetmen Hani Abu Assad'ın imzasını taşıyor. Çocukluk arkadaşları Said'le (Kais Nashef) Khaled (Ali Suliman) araba tamirciliği yapmakta, tek düze bir yaşam sürmekte, çaylarını ve esrarlı sigaralarını içerken güncel olan en başat konuları, politika ve dini hiç tartışmamaktadırlar. Güniin birinde canlı bomba seçildiklerinin haberi gelir, bu kutsal görevi düşünmeksizin büyük bir onurla üstleneceklerdir. Khaled işin gösterişindedir, kendini adeta bir kovboy gibi algılamaktadır. Said ise endişelidir, bu seçilmişliğe tam da hazır değildir, kendini sorgulamaya başlar. Arabasını tamire bırakan Filistin direnişinin en büyük şehitlerinden birinin, milli kahraman Ebu Gazzam'ın Avrupa'da okumuş kızı Suha'nın (Lubna Azabal) yakınlığına ilgısiz kalamayan Said, son gecesinde Suha ile konuşmaya gittiğinde bir an davasından cayacak gibi olur. "Babamın şehitlik mertebesine erişmesinden çok hayatta, yanımda olmasını isterdim" diyen Suha, îsrail ordusunun çok güçlü olduğunu, Filistinlilerin ancak barışçıl düşüncelerini iletişim yollarıyla yayarak, dünyaya seslerini duyurarak çok daha etkili olabileceklerini söyler. Ona göre intihar eylemleri îsrail ordusunun Filistin halkına daha çok şiddet uygulamasına fırsat vermektedir. Said, yine de birlikte bir gelecek kurabüeceği bu genç kadını ardında bırakarak işgal altında yaşadığı, ölü toprağı serpilmiş hayalet kentten ayrılmayı, onuruyla ölmeyi seçecektir. L Iki bombacı arkadaşın son saatlerini ölçülü, yahn, duygu sömürüsüne girmeden anlatan Abu Assad, bu insanların böylesi bir uç noktaya sürüklenmelerinin nedenini gözlerimizin önüne seriyor. Filistin ve Israil'de olağanüstü zor, tehlikeli koşullarda çektiği bu politik dramla ilgili yönetmen şunlan söylüyor: "Umutsuzluk içinde yaşayan insanların sıradan günlerini büyük bir içtenlikle yansıtarak izleyenlerin, ilgililerin düşüncelerini harekete geçirmeyi amaçladım. tntihar bombacılarının insancıl yönlerini öne çıkarmakla birlikte masum insanların öldürülmesinden yana değilim. Filistin trajedisinin tüm boyutlannı ve karmaşıklığını bir filme sığdırmak zaten olanaksız. Her iki taraf da etık bir durumdan söz edemez, çünkü insanları öldürmek asla etik bir tutum değildir." FORD TRANSİT Said ve Khaled'in intihar yeminlerini yaptıkları sahneyi yan gülünç, yarı hüzünlü yansıtmayı yeğleyen yönetmen, Said'in bu ölümcül eylemi gerçekleştirmesinin ardında asıl nedenin muhbir babasının bedelini ödemek olduğunu da saklamıyor. Said, Suha'yla birlikte girdiklcri fotoğrafçı dükkânında, en popüler videoların eylem öncesi şehitlik yemini eden canlı bombacıların itirafları, en yüksek fiyata satılan ya da kiralananların ise muhbirlerin, işbirlikçilerin video kayıtları olduğunu da öğreniyor. întihar bombacılarını kötü, çılgın, akli dengelerini yitirmiş, öfkeden kudurmuş insanlar olarak göstermeyen Abu Assad, bu dikkatli çalışması ile Berlin Film Festivali'nde Mavi Melek ödülünü kazandı. Berlinale'de filmi izleyen îsrail Film Vakfi'nın başkanı da "Vaat Edilen Cennet "in îsrail'de gösterimini destekleyeceğini belirtmiş. " Bazı Israilliler barışın başlaması için önce Filistinlilerin şiddet eylemlerine son vermesi gerektiğini savunuyor, oysa ki bu bir döngü. Sonuçta kimse işgal altında yaşamayı hak etmez, istemez" diyen Abu Assad, 2003 yapımı "Ford Transit" adlı belgeselinde aynı sorunu elc almış: Önceleri îsrail ordusuna ait olan, Oslo Anlaşması'yla Filistinlilere gelir kaynağı olarak geçirilen Ford araba, yeni sahibi Fihstinli Recai ile birlikte Ramallah ve Kudüs'te köşe bucak dolaşır. Canh bombalara hayran olan Recai'nin yolcuları değişik gruplardan, Filistin'deki politik durumla, îsrail savaşıyla ilgili çok ayrı düşünceler taşıyan kişilerdir. Hani Abu Assad, "Ford Transit"ten (2003) bu yana Filistin sorunu, canlı bombalar, muhbirler, şiddet, terorizmle ilgili durmadan düşünüyor, film çeviriyor. "Filistin'de200'den fazla muhbir var. Onla rın yaptıklarının ceremesini Filistin halkı ödüyor. Israil'in en büyük suçu bence bu insanların yurttaşlık bilincini rüşvetle satın al mak. Artık gerçekçi olmalıyız, aynı topraklarda birlikte yaşamayı kesinlikle öğrenmeliyiz. Savaşı kaybetsek de bizler kendimizi irdelemeyi sürdürüyoruz. Bizi dünyadan saklamak, göstermemek istiyorlar, ama sinemanın aracılığıyla da sorunlarımızı, acılarımızı kalabalıklara yansıtıyoruz" diyor. Hani Abu Assad'ın "Vaat Edilen Cennet"i kesinükle izlenmesi, kaçırılmaması gereken başardı bir çahşma ve etkili bir sinema. • Vaat Edilen Cennet'te Said karakterini Kais Nashef, Khaled karakterini ise Ali Suliman canlandırıyor. 4: Özgür Erbaş Döngel Kârhanesi'nde neler oluyor? G .O.R.A. tarihe "devletin el koyduğu film" olarak geçti. Üstelik konu ne sansürdü, ne de muzır neşriyat. Sorun banka borcunun tahsiliydi. Tahsilat aşamasında film de nihayetinde bir mülktü ve diğer mülkler arasında yerini aldı. Bugünlerde adı TJVISF ile birlikte anılan bir film daha var, "Döngel Kârhanesi". Çünkü öyküsünü ve senaryosunu Necef Uğurlu'nun yazdığı ve Hakan Algül'ün yönettiği film, "Ankara bir kerhaneye el koyarsa ne olur?" sorusunun yanıtını arıyor. Filmin öyküsü, "Döngel" adlı kerhanenin sahibi Bertan'ın (Metin Akpınar) başının Rus mafyasıyla derde girmesiyle başlıyor. Mafyadan kurtulmak için aldığı banka kredisini ödeyemeyen Bertan'ın genelevi bankanın eline geçiyor. Bir süre sonra da Ankara bankaya, dolayısıyla geneleve de el koyuyor. Batık Işletmeleri Kurtarma Fonu'na (BîKUF) devredilen "Döngel Eğlence Tesisleri"nin başına son derece dürüst bir devlet memuru olan Keskin (Ahmet Uğurlu) atanıyor. Keskin'in tek hedefi ise işletmeyi kâra geçirmek... Senaryo çalışmaları yaklaşık 1 yıl süren, Sapanca, Istanbul ve Ankara'da çekimleri gerçekleştirilen filmi senarist Necef Uğurlu, "siyasi komedi" olarak niteliyor. Uğurlu her ne kadar ilk olmaktan hoşlanmadığını, "Mayın tarlasına ilk giren eşeklerdir" sözleriyle açıklasa da, Türkiye sineması açısından filmin bir ilk olduğunu vurgulamadan da geçmiyor. Ona göre, Türkiye'de televizyon ve sinema uzun zamandır aptallar için iş yapıyor, "Biz bu filmi akıllılar için yaptık. îzlenme rakamı, akıllı sayısını da belirleyecek. Eğer film tutmazsa, biz de bundan sonra aptallar için işler yaparız" diyor. Peki, böyle bir film çekme fikri nereden çıktı? "Benim meselem bu toprakların meselesi, ilham kaynağım da bu. Türkiye benim için çok önemli, ancak uzun zamandır eğlenee tesisi gibi yönetiliyor. Hatta öldüren eğlenceler var. insanlar Roma arenalarında olduğu gibi, birbirlerini gözetliyor, ölümüyle eğleniyor. Acılarımız bile eğlence halini aldı. Bu tesiste kimsenin kimseden farkı kalmadı. Bu filmle bunları anlatmak istiyorum. Çünkü Ankara bir kerhaneye el koyarsa ne olur? îşte bu sorunun peşine düşen "Döngel Kârhanesi" gösterime girmeden tartışma yarattı. Senarist Necef Uğurlu, "Türkiye eğlence tesisi gibi yönetiliyor. Biz de bunu anlattık" diyor. Türkiye insanların nereye giderlerse gitsinler, dönmek istedikleri bir yer. 'Döngel' adı da buradan çıktı". Filmin TMSF ile tek ilişkisi öyküdeki atıftan kaynaklanmıyor, asıl tartışma konusu filmin TMSF'ye yönelik bir "hakaret" içerip içermemesi. TMSF yöneticileri de bu yanıtın peşinde. Bu nedenle filmi gösterime girmeden izlemek istiyorlar. Yapımcı şirketler ise onları galada ağırlamaya karar vermiş görünüyorlar. Uğurlu, "Film yoksa gerçek mi oluyor, TMSF 'Döngel Kârhanesi'ne gerçekten el mi koyacak" sorumuzu ise şöyle yanıtlıyor: "Onlara ne! Ben bir film yapıyorum. Böyle bir sansür zihniyetiyle yola çıkmış olamazlar. Bu benim mülki hakkım. Kimseye de borcu yok. Müsait misiniz, diye soracak mıydık? Zaten teknik olarak el koymazlar. Üstelik gösterime girmeyen bir filmin aleyhine işlem yapılması mümkün değil. Bir dertleri varsa mahkemeye gidebilirler. Ne TMSF'nin ne de başka bir kurum ya da kişinin sansür yapmaya hakkı yok." • Metin Akpınar genelev sahibi "Bertan", Ahmet Uğurlu ise sert devlet memuru "Keskin" karakterlerini canlandırıyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle