16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 EKlM 2005 / SAYI1022 İnce bellere ne oldu? Podyumlar ansızın alışageldiğimiz dişilikte, incecik belli kadınlarla dolup taşmaya başladı. Ne var ki, gerçek yaşamda kadınlar artık o bellere sahip değiller. Moda dünyası algılarımızla oynayadursun, sorun sadece görüntüyle ilgili değil. Belin kalınlaşması stres, şeker ve diğer hastalıkların da habercisi... el, yani bedenimizin pantolonlar kalçalara doğru inip de göbaklerimizi gözler önüne sermeden önce kemerlerimizi çevresine doladığımız bölgesi, görünüşe bakılırsa bu yıl moda dünyasınm ilgi odağı. Eyliil ayında Kate Moss'un o dillere destan incecik belini cömertçe sergileyen Vogue dergisinin kapağı da bu eğilimi iyiden iyiye pekiştirmekteydi. Her şey güzel hoş da, o soluk kesici giysileri kimler giyebilecek? Zira, beller giderek tarihe karışıyor. Aşırı kilolar bellerimizi yok ediyor. Bel, tıpkı kutupların sessizce yitip gitmeleri gibi, kadınların ona sırt çevirdiği ve yakınmalarına kulak asmayıp tüm dikkatlerin kalçalara odaklandığı sırada yok oldu. 1951 yılında Britanyalı kadınlaTin bel çevresi ortalama 68,75 santimetre iken, şimdi 85 santimlik ölçüye sahip olanlar el üstünde tutuluyorlar. Dahası, kadınlar artık daha cüsseli ve güçlüler. Aynı zaman dilimi içinde erkeklerde pek bir bozulma olmadığı görülüyor. Toplumsal antropoloji uzmanlarına göre, ince belin oldum olası yoğun bir ilgi görmesinin evrimsel bir yönü var. Kadınlarda ideal belkalça oranının 7:10 olduğuna dikkat çeken Desmond Morris, "Böylesi bir siluetin ilkel boyutta bir cinsel çekiciliği var. Bu oranın doğurganlığı simgelediği açıkça ortada" diyordu. 9O'lı yılların başlarında en önemli feminist yapıtlardan birini kaleme alan Susan Bordo da 19. yüzyılın kum saati görünümündeki kadın bedeninin "anaç dişiliği" en iyi simgeleyen beden türü olduğunu belirtiyordu. Londra Moda Üniversitesi tarihçilerin B den Becky Conekin ise, ince bele karşılık dolgun göğüs ve kalçaların vurgulanmasının kadınla erkek bedeninin farklı görünümlerde iki karşıt kutup oluşturduğu görüşünün de altını çizdiğini dile getiriyor. MENOPOZDAN SONRASI... Bugünün kadınları armut görünümlerinden uzakJaşıp, giderek sosisi andırıyorlar. Ninelerimizin gelinliğine ya da şık bir Dior giysisine bir türlü sığışamayışımız bunun çıplak bir kanıtı. Böylesine hızlı bir biçimde enine boyuna genişlememizin nedeni belli. Son elli yılda yediklerimizin ve yeme içme biçımlerimizin de çarpıcı bir değişime uğradığı görülüyor. Westminster Üniversitesi beslenme uzmanlarından Emma Stiles son yüz yılda belkalça oranındaki değişimin beslenme düzenlerimizdeki makrobesleyicilerde meydana gelen değişimden kaynaklandığına dikkat çekiyor. Karbonhidrat ve şeker tüketimindeki hızlı artışın ensülin üretimine ivme kazandırdığını, buna bağlı olarak da beclende yağ hücreleri birikiminin körüklendiğini belirtiyor. Aynca, giinümüzde işleri oturduğumuz yerden sürdürüyoruz. Oturdukça da tombullaşıyoruz. Yale Üniversitesi araştırmacılarının 60 kadın üzerinde yaptıkJarı bir inceleme stresin uzun erimde karında yağlanmaya yol açtığını ortaya koyuyor. Stres nedeniyle salgılanan kortizol adlı hormon yağlanmayı körüklüyor ve karın bölgesinde kortizol alıcıları daha fazla olduğundan, kortizol düzeyleri arttığında yağın bu bölgeye toplanması da kolaylaşıyor. Bir başka deyişle, stres, kadınları da erkekler gibi elmaya dönüştürüyor. Dahası, bedendeki ensülin düzeyinin artmasına ve dişilik hormonlarının düşmesine yol açıyor. Kabaca belirtecek olursak, kadının kanındaki östrojen azaldıkça beli de kalınlaşıyor. Menopoz sonrasında kilolarında herhangi bir değişiklik olmamasına karşın kadınlarda görülen genişleme tam da buna bağlı olarak meydana geliyor. Demek ki kadınlar stresli ve şişkolar. îyi de, bunu bu denli büyütmeye ne gerek var? Sorun yalnızca görüntüyle sınırlı kalsaydı belki de gerçekten büyütmeye gerek yok. Ancak, bu durum yaşamınızı olumsuz etkileyebileceğinden üzerinde durulmasında yarar var. Karın bölgesinde biriken yağlar her iki cins için de yüksek bir risk unsuru. Araştırmalar bel çevreleri 85 santimin üzerinde olan kadınlarda kalp hastalığı, 2. tip şeker hastahğı ve felç gibi çeşitli rahatsızlıklara yakalanma riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Günümüzde asıl sorun genç kızların giderek genişlemeleri ve bellerini yitirmeleri. ABD'de 19982000 yılları arasında bel ölçümlerinde en büyük artışın 2039 yaş grubunda meydana geldiği belirtiliyor ki, bu da gelecek bir felaketin habercisi sayılıyor. 0 The Guardian'dan çeviren: RÎTA URGAN Kate Moss Kemiklerinizi koruyun steoporoz, menopozun en ağır sonuçlarından. Kemiklerin güçlcrini yitirmesi nedeniyle, kırıkların daha çabuk oluşmasına neden olan osteoporoz, çeşitli yöntemlerlc yavaşlatılmaya çalışılıyor. Ingiltere Şehir Hastanesi Genel Tıp ve Metabolik Kemik Hastalıkları Bölümü danışman hekimi Prof. Dr. David Hosking, ani kilo değişikliklerinin hastalık için ciddi bir risk oluşturduğunu söylüyor. Kalsiyum ve D vitamini alımının önemine de dikkat çeken. Prof. Hosking, osteoporoz tedavisine ilişkin sorularımızı yanıtladı. Son yıllarda osteoporoz tedavisi konusunda kaydedilen gelişmeler neler? Son 5 yılda kimlerin gerçekten tedaviye ihtiyacı olduğunu belirlemede büyük ilerleme kaydettik. Ne yazık ki ihtiyacı olanların sadece dörtte birinin tedavi aldığını tespit ettik. Bu da ciddi bir sorun. Çünkü elimizdeki ilaçlar, tedaviler çok iyi. Tüm kırık türlerini, tedaviyle neredeyse yarıya indiriyoruz. Peki kimler tedavi olmalı? Oncelik, başından bir kırık hıkâyesi geçmiş olanlarda. Omurlardan birinde kınk varsa, 3 yıl içinde tekrar kırık oluşma ihtimali 4 kat artıyor. Ancak biz tek omur kırıklarını daha tehlikeli buluyoruz. Bu türde, omur ezildiği ve yassılaştığı için 3 yıl içinde tekrar kırık oluşma ihtimali yüzde 40. Mevcut tedaviler yeterli mi? Gereken tedaviyi sağlayacak iyi ilaçlanmız var. Isteğimiz kemik üretimini uyaracak ilaçların yaygın biçimde kullanılabilmesi. Çünkü elimizdeki ilaçlar sadece kemiğin hızlı bir şekilde yoğunluk kaybetmesini önlüyor. Kemik üretimini uyaran ilaç o ka"* dar pahalı ki, benim ülkemde bile sınırlı sayı^ da hasta tarafından kullanılabiliyor. Fiyatı yüzünden hiçbir zaman geniş bir pazara ulaM ı^ şamayacak. W J\ Tedavi ne kadar sürmeli? F^ ^'*Ntf Tâm olarak bir süre verilmiyor, ancak biz 1*^»^^?% genel olarak 5 yıl tedavi uyguluyoruz. Sonra^ sında hastayla görüşerek, tedavinin devamına birlikte karar veriyoruz. Tedavinin bitimine karar verilse büe, hasta takibe alınmalı, testleri düzenli olarak yapılmalı. Osteoporoz gibi kronik hastalıklarda hastayla ne istediğini, nelerden korktuğunu mutlaka karşılıklı konuşmak gerekir. Şiddetli osteoporozu olan hastalara tedaviyi sürdürmeleri mutlaka tavsiye edilmeli. Çok kötü kırık deneyimi yaşamış ve kırıktan korkan hastada tedaviyi asla kesmem. Gün ışığıyla D vitamini almanın osteoporozdan korunmakta etkili olduğu biliniyor. Türkiye gibi giineş ışığının bol olduğu ülkelerde de D vitamini eksikliği görülüyor mu? Evet. Yapdan çalışmalarda güney ülkelerinde de yeterince güneş almayan ülkelerde olduğu gibi D vitamini eksikliği görülmüş. Bu şaşırtıcı gerçeğin nedeni, güneşten korunmak için çaba harcanması. Güneşe yüksek faktörlü kremlerle çıkmak ve örtünmek de nedenler arasında. Her gün en az 15 dakika yüzünüz ve elleriniz açık olarak güneşe maruz kalırsanız D vitaminini yeterli derecede alabiliyorsunuz. Son yıllarda özellikle genç kızlıktan başlayan yeme bozuklukları ani kilo değişikliklerine yol açıyor. Bu durum osteoporoz riski de doğuruyor mu? Ani kilo değişiklikleri iskelet yapısını olumsuz etkiler. tskeletin yapısı kişinin kilosuna göre ayarlanır. Ani kilo alıp vermeler insan vücudu ve iskelet yapısı açısından pek çok sakınca doğurur. Fakat esas olarak, normalin altında vücut ağırlığı olan insanlar osteoporoz açısından risk grubu içindelerdir. O flMELIVflTLfi KflMERH Axess kazandırır, Axess'i olan kazanır. 444 25 25 www.axess.com.tr Avrupa Birliği'nde tüm osteoporotik kırıkların yıllık toplam maliyetinin yaklaşık 25 milyar Avro olduğu hesaplandı. Osteoporoz 6070 yaş arası kadınların üçte birini, 80 yaş üzeri kadınların üçte ikisini etkilıyor. Her 30 saniyede bir AB'de bir kişi osteoporoza bağlı kırık yaşıyor. Her 3 kadından ve her 8 erkekten 1 'i yaşamları boyunca en az bir osteoporotik kırık yaşıyor. DSÖ'ne göre osteoporoz kalp, damar hastalıklarından sonra başta gelen ikinci sağlıkbakım problemidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle