02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 OCAK 2005 / SAYI 981 KADIN, İSLAM VE SİNEMA Türkiye, îran, Pakistan, Bangladeş, Hindistan, Malezya, Endonezya, Kazakistan ve Özbekistan... Ortak yanları dinlerinin İslam oluşu. Peki, İslam ülkelerinde sinema nerede ve kadın filmlerde nasıl gösteriliyor? Gönül DönmezColin araştırdı ve yazdı... Berat Günçıkan önül DönmezColin bir sinema yazarı. Bir akademisyen. Fransa'da yaşıyor. "PaylaşılmazTutku Sinema" isimli bir kitabı var. Ikinci kitabı "Womenîslam and Cinema" adıyla, Ingilizce olarak Londra'da basıldı. Yazar, bu kitabında Müslüman ülkelerde hem imge hem de imge yaratıcı olarak kadının durumunu inceliyor... Çalıştnanızda hangi ülkelerin sinemaları var? Türkiye ve Îran sinemasına öncelik verdim, ama Pakistan, Bangladeş, Müs lüman Hindistan, Malezya, Endonezya, Kazakistan ve Özbekistan sinemaları ıle de karşılaştırmalar yaptım. Bir sinema kitabı olmakla bırlikte sosyal ve pohtik içerikli bir çalışma. Ana konu, bu ülkelerin sinemalarında kadının gerek kamera önünde gerekse ardında, gerek imge gerekse imge yaratıcısı olarak konumu. Kadın, tslam, sinema... Nasıl bir ilişkibu? Çok karmaşık. Örneğin ünlü tranlı yönetmen Mohsen Makhmalbaf çocukken, sinemaya gittiği için annesiyle günlerce konuşmadığını söyler. 1978 yılında Şah Rıza Pehlevi'nin saltanatının son günlerinde gericiler sinema yakıp yüzlerce kişinin ölümüne neden olmuşjardı. Bugün Iran'da yönetmen ya da oyuncu (kadın veya erkek) olmak çok şerefli bir meslek. G Gönül DönmezColin îfVurun Kahpeye ve Şehvet Kurbanı... Ote yandan Türkiye gibi laik ülkede sinemaya gittiği ıçin koy meydanında aileleri tarafından bıçaklanan genç kızlar var. Tüm tslam ülkeleri için tek bir kadın imgesinden söz etmek miimkün mü? tslam ülkeleri sinemalarında kadının yeri dinın ve dinsel geleneklerin önemli bir rol oynadığı sosyal ve pohtik gelişmelerle ilgili. Bu nedenle tüm tslam ülkelerini aynı kalıba sokmak olanaksız Örneğin tran'da dini devrim, kadınları sinemadan silip atmaya çalıştı, ama zamanla onların yeni bir giıç kazanarak kamera ardına geçmelerinc de yol açtı. Öte yandan Türk sinemasına, özellikle yetmişli yıllarda egemen olan tecımscl amaçlar, özellik le kadınlara karşı gerici, aşağılayıcı tutum, biri Marksist, diğeri dinci ıki akıma neden oldu. Ülkeler arasındaki benzerlikler var mı? Tarihsel açıdan var. Örneğin hepsinde sinema erkekler için, erkekler tarafından hazırlanan bir eğlence olarak başlıyor. Sinemalara "haremlik" ve "selamlık" bölümü konması Iran'da da var. Orada da bizdeki gibi başlangıçta kadın rolleri gayrimüslimler tarafından oynanıyor. Kadın nasıl anlatılıyor, hangi karakterler daha baskın? Bizim sinemamızın ilk örneklerinde fahişe filmleri revaçta. Bu kadınlar gerçekten fahışe olmasalar da sekse doymayan, ahlak aile tanımayan "yaratık"lar olarak gösteriliyor. Ailelerin yıkılışına neden olan vamplar yaratılıyor. Bu motifler diğer ülkelerin sinemaları için de geçerli. Müslüman Hindistan sinemasında fahişeyerine "Tawaif" denilen müzikli salonlarda dans edip şarkı soyleyerek erkekleri eğlendiren kadınlar var. Gerçi onlar bu meslek için yetiştirtlıvorlar. Cınsellık "Durgun Sular"... Yönetmen: Sabiha Sumar (Pakistan) lerinin yanında, entelektüel açıdan da yetenekliler ve sanattan anhyorlar. Bu gibi filmlerin en önemli örneği Kamal Amrohi'nin "Pakeezah" filmi. Tawaif rollerinden en güzellerini veren oyuncu Meena Kumari bizim sinemamızın Türkan Şoray'ı gibi, fahişe de olsa bakire kalıyor. "Kötü yola düşmek"de bu ülkelerin filmlerinin olmazsa olmazı galiba... Evet, kötü yola düşen köy kızı motıfı sıklıkla kullanılıyor. Bizde olduğu gibi tran'da da "namus temızlemek işı" hep erkeklere düşüyor. Bir değişim yok mu? Kuşkusuz zamanla bu kalıplar değişiyor. Kadınlar iş hayatına atılınca onlan çalışan kadın olarak gösteren filmler başlıyor. Bunun bizdeki örneği Müjde Ar'ın oynadığı filmler... Türk sinemasını araştırırken, hangi yönetmenlerin izini sürdünüz? Yılmaz Güney üzerinde durdum ve değişik kişilerle söyleşiler yaptım. Bu bölümde özellikle "Seyit Han', "Sürü" ve "Yol" filmlerini ele aldım. Günümüz sinemasını ele alırken Zeki Demirkubuz'un kadınlarını inceledim. Çünkü Zeki'nin Türk toplumunda kadına ve onun sorunlarına en gerçckçi açıdan yaklaşan bir yönetmen olduğuna inanıyorum. tran sineması son dönemde kadın yönetmenleriyle öne çıktı... Yeni kuşak Iranlı yönetmenlenn filmlerinde artık çocuklar yerine kadınlar ön planda. Bunlar "ailenin namusu", başı önünde çilekeş kadınlar değil, evden kaçan genç kızlar, erkeğini elinde tutabilmek için öz kızını sokakta terk etmeye hazır bir anne, çarşah rüzgârda uçuşurken bisiklette pedal süren bir yeni gelin, bebeğini babasız büyütmeye hazır on beş yaşındaokuloğrencisi... "Daıre", "Kadm Olduğum Gün", "Ben, Taraneh, On Beş Yaşındayım" bu filmlerden bazıları... Sonuç olarak, tslam ülkelerinin sinemalarında kadın nasıl gösteriliyor? Genellikle "görülen" olarak anlatılıyorlar. Kadmı "gören" olarak gösteren filmler çok az. Kadınlara giderek daha çok hak tanınsa da birçok tslam ülkesinde bir yalancı modernizm yaşanıyor. Kadınlara özgür kis,iler olarak bakılmıyor, hep aile boyunduruğu altında tutulmak ıstcniyor ve filmler de bunu yansıtıyor. En ilerici kadın filmlerinin Iran'dan gelmesi ise ilginç bir paradoks. • Not Kıtabın Ingılızcesmı okumak iseyen oknrlar www reaktıonbooks com uk adretınde "Womcn, islam and Cinema" adı altında bulabılırler KEN LOACH Beyazperdede bir kızıl adam Bekir Tarık yaktakımı, Ülke ve Özgürlük, Carla'nın Şarkısı, Benim Adım Joe ve geçen yıl gösterime giren Afili Delikanlı filmlerinin yönetmeni Ken Loach, sinema sanatının en özgün isimlerinin başında geliyor Loach'un bir iddianın sinemacısı olduğu söylenebüir. Çoğunlukla hayal âlemini gerçekmiş gibi gösteren sinema sanatını insanlığın başına gelmiş en acımasız belalardan biri olan kapitaüzmin teşhiri için kullanıyor. Çok sağlam bir bilinçle arka sında durduğu iddiasını yukarıda ısmı geçen filmlerinde gayet ustaca perdeye yansıtmayı da başarıyor. Ken'in filmleri çoğunlukla sıradan in sanlann dünyasına ilişkin; ne bir hayal kahramanı var bu filmlerde ne de sadcce filmlerde yaşanabilecek abartıdaki büyük duygular. Filmleri bu dünyaya, açlı ğın, yoksulluğun, baskının ve her biçimden savaşın gerçeğiyle iç içe yaşayan milyarlarca insanın dünyasına dair. Birçok muhalif sanatçı gibi, Loach da geniş kitlelerin bildiği izlediği bir isim A olamadı. Ülkesi tngütcre'de tanınma oranı diğer ülkelerdekinden sadece biraz daha fazla; o da hemen hcr filminde karşısına çıkarılan engeller, Ingiliz sağınm acımasız eleştirileri, bizim de yabancısı olmadığımız "vatan haini"ne varan suçlamalar gibi sinemasından çok politik kişiliğine yönelik saldırılar nedeniyle... KES/KERKENEZ Gençlik yıllarında tiyatroyla başladı işe Loach; oyunculuk, yazarlık ve yönetmenlık yaptı. Fakat, egemen sisteme karşı tutumu, bu alanda çok fazla bir şeyler yapmasına ızin vermedi, işsiz kaldı. 1960'larda BBC'ye girmesı ve Tony Garnett ve Roger Smith'le tanışması gunümüzde hâlâ devam eden büyük yönetmenlik serüveninin başlangıcı oldu Up the Junction ve Cathy Come Home isimli iki televizyon draması buyük etki yarattı. Evsızlik sorununu anlatan Cathy Come Home, toplumsal bir sorunu ele alışındaki başarısıyla izleyicilerden buyuk ılgi gördü. Bu başarısı BBC dışındaki ilk fılmi olan "Po or Cow"da (1967) sinema endüstrisinin ticari kurallarına boyun eğmesiyle biraz gölgelense de, iki yıl sonra çektiği "Kes/Kerkenez" filmiyle bağımsız üslubunu ilan etti. Oynayacakları sahne dışında senaryonun bütününü film bitene kadar görmeyen ve üstelik profesyonel olmayan oyuncularla ilk kez bu filmde çalıştı. BBC'de denediği varlığını hıssettirmeyen kamera kullanımını bu filmde iyice belirgin hale getirdi. FİLMLERİ GİBİ BİR KİTAP Independent gazetesi yazarlarından Anthony Hayward'ın Ken Loach ve filmlerinde çalışmış insanlarla yaptığı görüşmelerle hazırladığı ve Agora Kitaplığı tarafından yayımlanan "Hangi Taraftasınız: Ken Loach ve Filmleri" isimli kitap, yönetmenın yanı sıra lngiltere'nin yakın tarıhine ilişkin önemli birçok şeyi anlatıyor: Hayward'la Loach ilk görüşme yaptıkları gün birlikte yönetmenin yapı mevine gıtmek uzere bir otobüse bınıyorlar. Bir metro istasyonun önünden ge çerken, dışarıda gösteri yapmakta olan bir kalabalık görüyorlar. "Eyvah!" diyor Loach, "Benim burada olmam gerekiyordu". Otobüsten iniyor, gösteri yapan kalabalığa karışıyorlar. Loach Irak işgalıne karşı düzenlenen bu gösteride bir de konuşma yapıyor... Kitapta, oyuncular da Loach'la nasıl çalıştıklarını anlatıyorlar. îspanya tç Savaşı'nı anlattığı Ülke ve Özgürlük'ün oyuncularından Iciar Bollian şöyle diyor: "Onun beklediği oyunculuk tarzı, her ayrıntıda 'gerçek hayat'taki gibi oynamamızdı. Mirambel'de büyük bir çarpışma yaşadık, hepimiz içimizden birilerinin öleceğini bıliyorduk, çünkü savaştaydık ve etrafımızda silahlar atdıyor, bombalar patlıyordu. Herkes ölmekten çok korkuyor, ölmek istemiyordu. Ölmek demek, Hlmden ayrılmak demekti. Ken Loach bizı öyle bir etkiyle sanp sarmalamıştı, hepimizde öyle bir yoldaşlık bağı yaratmıştı ki, kimse, 'Filmden ayrılmak istemiyorum,' demıyordu. 'Ölmek istemiyoruml'du, herkesin ağzındaki söz." • Ken Loach siııemayı kapitaüzmin teşhiri için kullandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle