Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 OCAK 2005 / SAYI 981 Nilüfer Zengin Bedenin imkânlarını zorlamak HAKAN tŞÖZEN Reklamcı Vücut geliştirme salonuna ilk kez 1982 yılında gittim. Yeniyetme bir lise öğrencisiydim. O zamanlar "gym" başlığı altında "fitness" ya da "antiaging" furyası olmadığından, vücut geliştirme salonlan, nerdeyse yalnızca erkeklerin gittiği ve çalışma aletlerinin de nikelkrom kaplı olmadığı mekânlardı. Benim başladığım dönemde talep çok olmadığı için de bu salonlar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardı ve çalışan sporcular çoğunlukla yarışmalara katdırlardı. Kısacası spor jargonuyla "elit sporculardı". Dolayısıyla nikelaj yerine üstü boyalı aletlerden, bir kentli kesimin sosyalize olduğu modern "fitness center"lara varan bu kısa süreç üstünden kolayhkla bir "sosyal değışim" okuması yapılabilir. Yani güzel, genç, hatasız ve bunun üstünden avantaj sağlayan bedenin son 20 yılda kat ettiği aşama ve olmazsa olmaz bir sektöre dönüşmesi Türkiye'nin 80 ve 90 sonrası değişimini yansıtıyor. Bedenin, ağırlık yoluyla ve çeşitli antrenman teknikleri ile kat ettiği değişim, yolculuk ve onun potansiyellerini bizzat tecrübe içinden görmek inanılmazdır. Vücut geliştirme bu haliyle bakılınca, heykel sanatına benzetilebilir. Kendi bedeninizi oyarsınız. Beden, antikçağın taş kütlesi gibidir. Özgürce yontulmaya hazırdır. Yapılsın yapılmasın, kişi belli antrenman tekniklerini uygulayarak bedenini hedeflediği ölçüde değiştirebilir. Hayret verici olan aynı bedenin birçok farklı forma dönüşebilmeye imkân verecek olması ve bu haliyle nerdeyse sınırının olmamasıdır. Spor tıbbı ve ilaç endüstrisi, işte bu "aynı bedenin çoklu değişim" imkânlarının üzerinde ve bu imkânlann yaratabileceği arz ve talep kaynağındadır. "Fit" olma ve genç görünme "manıa"sının hiç durmadığı da açık. Şişmana, yaşlıya, sa kata bu sofrada yer yok artık! Tüketmek için her şey var ancak arzularını bastır ve az ye, yoksa "cazip" bulunmazsın! Kaybedersın! Bedeni "dışarıya" gösterme ihtiyacı dışında (yani yağsız, genç, fit bir bedeni dışarıyla paylaşmak ve bunun üstüne kurulu egemen kültür) bu sporun çok kişisel bir haz yani vardır ki, bu da kolay tarif edilir bir şey değildir. Bir anlamda bedenin verdiği imkânın sınırında bir kaç saniye yaşamanın tuhaf ve anlatılmaz halidir. Göğsünüzde 100 kg. var ve son kalan kuvvetinizle kaldırıyorsunuz ve bedenin o an için size tanımış olduğu sınır da bu. Ve siz her defasında bir sınıra ulaşıyorsunuz. Bu bedeni terk etmeden, aynı bedenin inanılmaz ve tuhaf ve giderek sizin denetiminizden çıkmış hallerini tecrübe etmek... Sanınm sır burada. Bu haliyle tecrübenin "ötekine" gösterilebilir hiçbir yani yok ve salt gösteri üstüne kurulmuş gibi duran bu tür sporların, altta yatan ve daha zengin psışik anlam ıçeren saklı alanına da belki buradan girmek mümkündür. Elbette narsisizm üstünden derin okumalar da yapmak meşrudur. Vücut geliştirmede de olduğu gibi, herkes bir kente girilmesigibi herhangi bir alana farklı cenahlardan girebilir, birinin ötekine aynen uyması gerekmiyor. "Vücut" geliştirme de kendisi ile ilgilenmek isteyene farklı kabul imkânları sunabilir: Bedenini göstermek ya da göstermemek gibi. Salonları bırakmış olsam da, benim için artık, vücut geliştirme yoluyla bedenımle temasa geçmenin hazzı, dostlarla Rumeli Hisarı'nda içilen bir bardak çay, bir metni iyi anlamak, ya da bir resmın önünde kalakalmakla eşdeğer ve bir o kadar da mutedÜdir. Hayat güzeltiklerle dolu... Fark edin. Etrafınıza bir bakın... Neredeyse herkes, hayatını güzelleştirmek için bir mucize arayışında. Oysa mucize. hayatın ta kendisi. Hayatın güzelliklerini keşfetmek için, yeni Hayat Sabun'la tanışın. Modanın mesajı bireyselleşiyor ASLI ABBASOĞLU Modacı Kimi zaman rahatsız edici olsa da, görselliğin ön planda olduğu bir zamanda yaşadığımızı inkâr edemeyiz. Dolayısıyla moda, kişilik ve kendini ifade etme açısından çok önemli bir rol oynuyor. Bir ifade etme aracı olarak moda da bedeni kullanıyor. Gıysi, üzerinde durduğu beden sayesinde bir kişilik kazanıyor ve giyenler arasında bir fark oluşuyor. Bugün artık ideal beden ölçüleri dönemden döneme büyük değişiklikler göstermiyor, cüzi oynamalar oluyor. Beden ölçülerinin de bir güzellik kriteri olarak önemi kalmadı, daha çok, insanların ruh hallerini ve tavırlarını ifade ediyor. Moda dünyanın genel gidişatından etkilenerek insanlara hizmet sunuyor.Verilmek istenen mesajlar bireyselleşiyor, modayı beden ve bedenin kendini ifade etme isteği şekillendiriyor. Ama unutulmaması gereken bir nokta var. Modanın bedeni kullanırken değişime uğruyor. Aynı kostüm, başka başka bedenler üzerinde onu çizerken ya da tasarımı bitmiş halinden çok başka bir duygu verebilir modacıya. Birinin üzerinde hemen dikkat çekerken diğerinde hiç kendini göstermez, bir başkasında ise çok kötü durabilir. îşte burada iş modacıdan çıkıyor, bedenin özgünlüğü devreye giriyor... Ve belki de bedenle modanın gerçek ilişkisi bu noktada ortaya çıkıyor. Bence işin büyülü yani da bu. Bir modacı olarak tasarımınızın sızın kontrolünüzden çıkıp üstüne yerleştiği bedenin denetimine girmesi. FIRAT MANÇUHAN SınemaTV öğrcnası Ağır metalci dönemlerimden çıkışta, daha hafif, tatlı ve güzel kokulu şeyler istedim hayattan. Tam o sırada kız arkadaşım oldu. 34 ay çıktık. Amerika'ya gitti. Ayrıldık. Döndü, baktım dilinde bir şey. "Nedir bu?" diye araştırdım, "piyırcink" dediler. Benı de dövmeciyegönderdiler. Sağından solundan titanyum ve boya akan tiplervardı. "Yaşınkaç?" diyesordular. "21" dedim (büyük yalandı). Dünyalar tatlısı bir kadın geldi, çektı alt dudağımı, sapladı iğneyı. Acıdı. Neyse, 6 sene geçti, hâlâ duruyor orada. Sırıtınca acımıyor hiç... Piyırcinklerim ve ben..m^n