22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9OCAK2005/SAYI981 BİSİKLET ATEŞİ îlker Maga 22 yıldır bisiklet fotoğrafları çekiyor. Ilk bisiklet sergisini ise Türkiye'de " Fotoğrafevi"nde açtı. Maga'ya göre bisiklet eşitlikçi bir araç, sınıf, cinsiyet ve kuşak farkı tanımıyor... Berat Günçıkan I .»•* lk bisiklet fotoğrafının tarihi 1982. Sonraki yıllarda da hep bisikletin insanla, insanın hayatla ilişkısini görüntüledi. Bisiklet îlker Maga için biraz "muhalif", bir o kadar da "eşitlikçi" bir araç. Yani iki tekerlekten daha fazlası... Fotoğrafevi'nde açılan "Bisiklet Ateşi" fotoğraf sergisi de iki tekerleğin siyahbeyaz seferi. 3 Şubat'a kadar açık kalacak sergide 50 fotoğraf yer alıyor. Maga ile sergisini ve bisikleti konuştuk: 22 yıldır bisiklet fotoğrafı çekmek... Bu istek ve takip nelerden beslendi? Bisiklete sernpatim her zaman vardı, ama bunu fotoğrafa taşıdığımı fark etmem rastlantı sonucu oldu. 1984'te UNICEF'ten bir sergi daveti aldım. Sergiye on fotoğraflık bir portfolyo gondermem isteniyordu. Arşivimden "en iyiler"ı seçerken on fotoğraftan altısının bisiklet konulu olduğunu fark ettim. Çekmeye bilinçli başlamamıştım, ancak bu fark edişin ardından düzenli olarak bisikletleri göruntülemeye başladım. Her defa sında duygulanarak seyrettiğim Vittorio de Sica'nın "Bisiklet Hırsızları" filminin de üzerimde etkili olduğunu sanıyorum. Bisikletin günlük hayatta kullanım alanlarını görüntülemek istiyordum, bu da uzun bir takip gerektiriyordu. Ne kadar uzun olabileceğini tahmin edemedim açıkçası, çünkü birkaç görüntünün ar dından bisiklet fotoğraflamanın çok zor olduğunu da fark ettim. Teknoloji ulaşımda sınırları zorlarken, iki tekerleği bu kadar önemsetnenizin nedeni ne? Bisıklet sadece bir transport aracı sayılamaz, bu yanıyla ulaşımdaki gelişmelerden "muaf". Yaş ve kuşak farkı gözetmeyen her yaştan insanın ortak oyuncağı. Bu oyuncak aynı zamanda spor yaptırma özelliğine sahip olduğu için sağlıklı da. Insan hayatına bu kadar yayılabilen, oyun ve spor özelliği olan, bütün bunların yanında aynı zamanda çevreye hiçbir şekilde zarar vermeden bir transport aracı da olabilen ikinci bir alet bulmak güç ve bu yanıyla bisiklet ayrıcalıklı bir alet. Bisikleti eşitlikçi bir araç olarak tanımhyorsunuz... Bisiklet sınıf farkı gözetmez. "Bisiklet yolu"nda herkes eşittır. Belirli standarda sahip bir iilkede her sınıftan insanın edinebileceği bir araç. Temel parçaları esas alındığında üretim maliyetı düşük. Çocukluğun ilk yıllarından yaşamın sonuna kadar kullanılabildiğı için dc kuşak farkı tanımaz. Yeri gelmişken bir tarihi bilgiyi aktarmakta yarar var: Kadının erkeğin yanında spor yapabilmesinin yolunu da bisiklet açmıştı. 19. yüzyılın sonlarına doğru yaygınlaştı ve kadın ile erkek yanyana bisiklet sürmeye başladı; bu "eşit lik" daha sonra sporun diğer disiplinlerince örnek alınmaya başlandı. Hangi iilkelerde fotoğraf çektiniz, farklılıklar ve benzerlikler nelerdi? Gittiğim her ülkede bisiklet fotoğrafı çektim. Ancak sergimde Türkıye, Almanya ve Hollanda'da çektiğim fotoğrafları sergileyeceğim. Her kültür bisiklete farklı yaklaşıyor kuşkusuz. Aydınlanma ve modernizasyonu yaşamış iilkelerde bir çocuğun bedensel ve ruhsal geli şiminde de bisiklete önemli bir rol veri yorlar. Bu tür iilkelerde cinsiyet ve yaş farkının hiçbir önemi yok. Bisiklet günlük hayatın içinde çok önemli fonksiyonlar üstlenmiş; hemen hemen her gün kullanılıyor; işe, okula giderken bir transport aracı olarak ya da gezi amaçlı vs... Trafik kuralları ve yollar da doğal olarak buna göre düzenlenmiş. Türkiye tipi ülkelerde ise bisiklet özellikle yeni orta sınıf tarafından keştedilmeye başlanan bir araç. Türkiye'de hâlâ büyük bir kesim bisiklete aşağı sınıfların ya da çocukların bindiği bir araç olarak bakıyor; Anadolu'da "Büyüdün artık, bisiklete bınme" dendiğini hâlâ duyuyorum. İNSANSIZ HİKÂYELER... Türkiye'de kaç kentte çalıştınız, bisikletin en çok kullamldığı kentler ve nedenlerine dair ne bilgiler edindiniz? Türkiye'de Mersin, Adana, Konya ve tstanbul'da fotoğraflar çektim. Türkiye'de bisiklete en çok bınılen şehirler Adana ve Konya; bunun da nedeni coğrafık konumları, düz olmaları Serginiz bisikleti konu almasıyla, dünyada da bir ilk. Belli nesneleri hedef alan başka çalışmalar yaptınız mı? Magnum'un eski şef editorü James A. Fox ve Alman Bisiklet Kulübü'nün yaptığı araştırmalara gore bısıkletler üzerine bir fotoğrafçı tarafından gerçekleştirilmiş en geniş fotoğrafik çalışma bana ait. Son derece sempatik ve ınsani olmasına rağmen böylesi toplu bir çalışmanın şimdiye kadar çıkmamış olmasını, bisikleti fotoğraflamanın zor olmasına yorumluyorum. Belli nesneleri konu alan başka çalışmalar yapmadım, benim için önemli olan nesneden çok onun insan tarafından nasıl kullanıldığı, yani insani boyutu. Bir nesneyi fotoğraflıyorsam bunda beni çeken şey bu nesnenin estetik özel Maga'ya göre Türkiye'de bisiklete en çok Adana ve Konya'da biniliyor. Bisiklet fotoğrafları çektiği kentler arasında tstanbul ve Mersin de var... likleri değil, daha çok insanın onunla kurduğu ilişki. Bir hikâye anlatmayan fotoğraf insan hafızasında yer edemiyor, insansız bir hikâye de olamıyor. Fotoğrafı bugünün sanatsal eylemleri arasında nereye yerleştiriyorsunuz? Fotoğrafın dilini de tıpkı bisiklet gibi eşitlikçi buluyor musunuz? Bütün insanları saran en etkili disiplinin fotoğraf olduğunu söylerken zorlanmıyorum. Ama genel olarak değil de, anı fotoğraflayan, gerçekçi sokak görüntülerinden söz ediyorum. Belli bir eğitime sahip, yani algı problemi olmayan her insan din, dil, ırk ayrımının önemi olmadan fotoğrafı anlayabileceğini düşünüyorum. însanlar olayları hafızalarına, tıpkı fotoğrafta olduğu gibi kare kare kaydederler ve yürüyen film görüntülerine benzemeyen bu kareler siyahbeyazdır. Bu yanıyla fotoğraf sıradan insan karşısında bile çok etkilidir. Fotoğraf asıl olarak gücü nü insanla buluştuğu bu noktadan alır. Fotoğrafın öldüğüne dair yorumların yapıldığı bir ortamda fotoğrafın önemini koruduğunu söylüyorsunuz... Evet, hatta fazlasını söylüyorum: Fotoğraf, altın yıllarını çokça bilindiği gibi 1950'lerde ve 60'larda değil, asıl şimdilerde yaşıyor. Fotoğrafın kaybettiği bir şey varsa o da toplamsal tesiri. Geçmişte Vietnam'dan gelen bir fotoğraf çok daha tesire sahipti, ama şimdilerde çok daha vahimi ve fazlası geldiği halde benzer bir tesir yaratmıyor. Teknolojik gelişmeler, görüntü bombardımanıyla gözlerin körleştirilmesi gibi pek çok nedeni var bunun, ama sadece bunlar değil, bunlardan çok daha fazla önemli olan şey, günümüz siyasi sahnenin zayıflığı, toplumsal tepkinin olmaması. Yoksa fotoğraf, sıradan insan karşısındaki önemini korumaya devam ediyor, onlarla çok daha geniş bir alanda buluşabiliyor. • İlker Maga'nın ilk bisiklet fotoğrafları sergisinde, Türkiye, Hollanda ve Almanya'da yaptığı çalışmalar yer alıyor. OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com &D yıl önce İstanbul'da ilk mektepler talebesinin miktarı apılan bir istatistiğe nazaran elyevm (şimdi) Istanbul'un muhtelif semtlerınde 255 ılk mektep mevcuttur. Bu mekteplerde muallim mekteplerinden mezun 800'ü kadın ve mütebakisi (gcriyc kalanı) erkek olmak üzere 1165 muallim mevcuttur. Bu mekteplerdeki talebenin miktarı 42 bin kadar olup hususi mekteplere devam eden talebenin yekunu ile birlıkte 47 bine baliğ olmaktadır (ulaşmaktadır). Şehrimizde gayri müslım ve ecnebi (yabancı) mekteplerine devam eden talebenin yekunu 35 bıne baliğ olmaktadır. Gayrı müslim ve ecnebi mekteplerindekı muallimlenn yekunu 2500 olup, bunlardan ancak 450'si Türk muallimlerdir. Hamdullah Suphi Bey'in hitabesi Hamdullah Suphi Bey'in Muallimler Cemiyeti Kongresi'ndeki hitabesi; " ..Siz muallimler, hükümet başında bulunan adamlar kadar mesul ve vazifedarsınız. Vereceğiniz terbiyenin nevine göre Türk milleti muhtemel bütün tehlikelere karşı kendisini koruyarak emin bir istikbale doğru yürüyebilir. Vereceğiniz terbiyeye göre Türklüğün talihinin tekrar kararması, tekrar perişan olmak mümkündür. Bir noktaya işaret etmek isterim; istila orduları Anadolu'da nereye girdi ise en evvel zabiti (subayı), muallimı (öğretmeni) aradı. Çünkü zabit ve muallim, kuvvetlerin en büyüğü olan fikir ve aşkın mümessilidir (temsilcisidir). Size hatırınızda kalacağını muhakkak bildiğim ufak bir hikâye söyleyeceğim: Bir gün Çankaya'da Reisicumhur hazretlerinin sofrasında 510 arkadaşla yemek yiyorduk. Bir telgraf sureti getırip kendilerine takdim ettiler. Reisicumhur telgrafı yüksek sesle okudu: 'Serdar Sepe, ahundlarla görüştükten sonra cumhuriyet hareketinin daha vaktinin gelmediğine hükmetmiş ve bu kararını ilan etmiş.' Gazi bunun üzerine memnuniyetsizliğini ifade eden bir iki kelime söyledi. Ben dedim ki; 'Şimdiki Iran'da cumhuriyet hareketınde kimsenin muvaffak olmasına imkân yoktur. Türk Cumhuriyeti'nin münevver bir zabit zümresi, muallim mekteplerimizin, Darülfünun şubelerinin ve Tanzimat'tan beri vücuda gelen bütün yeni mekteplerimizin yetiştirdiği şuurlu (bilinçli) müdrık nesiller olmasaydı Türkiye'de Cumhuriyet hareketi yapılabilir miydi?'. Reisicumhur daima vecizeler söylemeye müsait olan lisanıyla fik Y rimi ikmal ettiler (geliştirdiler); 'iki Mustafa Kemal vardır; biri karşınızda oturan ben, et ve kemik, fani (ölümlü) Mustafa Kemal; ikinci bir Mustafa Kemal var; onu ben kelimesiyle ifade edemem, o ben değil, (biz)dır. C), burada oturan sizler, memleketin her köşesınde yeni fikir, yeni hayat ve yeni mefkure için uğraşan münevver ve miicahid bir zümredir. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüs ettiklerim onların istediklerini tatmin içindir. O Mustafa Kemal butun bir munevver ve mücahid zümrenin mümessilidir. Fani olmayan, yaşaması ve muvaffak olması mukadder olan o Mustafa Kemal'dir.' Arkadaşlar, ben Reisicumhur'un o sözleri söylerken işaret ettiği b üyük mucahit zümrenin bir kısmı karşısında bulun uyorum. Yeni Türkiye burada da sizin içinizdedir..." VHaztran 1925 22\\azıran 1925
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle