22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 OCAK 2005 / SAYI 981 Photoshop'lu yüzler SUZAN KARDEŞ Makyöz Yüzü boş bir sayfa olarak görüyorum. O boş sayfaya bir şeyler yazıyorum. Birileri de ortaya çıkan şeye ikna olup, bu işe para yatırıyor. Bir yüzü değiştirmede en çok dikkat ettiğim şey, o yüzü fazla da değlştirmemek aslında. Mesela, sokakta bir kadının yüzünde yanlış bir makyaj görsem, hemen gidip müdahale etmek, ona ne yapması gerektiğini söylemek isterim. Ama tabii, makyaj bir ekip işi. Eğer bir görsel sanat, bir tiplemc söz konusuysa o zaman istenen değişimi elde etmek için her şeyi yaparım. Diyelim ki bir kadının dudağında uçuk çıkmış, geçmiş ama izi kalmış, dudak hattını yok etmiş. O zaman bu durumu düzeltmek için dövme makyaja da varım. Günümüzde, nasıl photoshop'la resimlere müdahale ediliyor, sokaklar da böyle photoshop'lu yüzlerle dolu. Oysa gündelik yaşamda makyaj bir değişim aracı olmamalı. Herkesin yüzünün bir karakteri var, çok sert bir yüzse, makyaj bunu yumuşatmak için yapılmalı... Piyasada sayısız makyöz, makyör var. Yanlış işler yapılıyor. Bir yüze dokunmak için, bin yüze dokunmuş olmak gerekir. Aslında bana göre makyaj, zinde ve taze bir doğallık yakalamak için bir çaba. Türk cildi genellikle sarıkaradır. Televizyondaki pembebeyaz kadınlar gibi olmaya çalışmak yerine, bu yapıya uygun bir makyaj türü seçmek daha uygun olur. Fondöten sürmemek için solaryuma giren kadınlar da kapkara olup çıkıyorlar. Bu doğal mı şimdi? Her şeyin bir ayarı var. Peri ya da kaplan RUHSEL Dövmea Daha önceki zamanlarda dövme, korkularımızla, doğayla ilişki kurma biçimimizle, tabularımızla ilgüi bir şeydi, yaşamın organik bir parçasıydı. Bir tepki verme biçiminden çok, kişinin kendisiyle, var olduğu grupla bütünleşmesi durumuydu. Bazı kültürlerde muhalif bir söylem biçünini aldığı da oldu. Örneğin, üst srnıfın şatafatlı kıyafetlerini giyemeyen Japonlar, süslü kıyafet şeklinde dövmeler yapıyorlardı. Bugün, dövmenin konumu biraz değlşti, seri üretim haline geldi. Içi boşaldı. Uygulama daha önce keyifli bir tören havasında yapılırken, artıkkataloglardan popüler semboller seçiliyor. Belli bir yaşa gelince dövmesi olması gerektiğine inanılıyor. Oysa dövme bir gereklilik değıl... Insanlar artık daha çok bedenin duruşuyla kendilerini var etmeye çalışıyorlar. Kişı olmak cinsel aktiviteyle özdeşleştiriliyor, güzel ve yakışıklı olmak saplantı haline geliyor. Dövme de bu saplantının bir parçası. Kadının ve erkeğin vüeutlarını algılayışları çok farklı. Kadın, dövmeyi süslenme aracı olarak görüyor. Ama her iki grup da temel olarak dövmelerde komplekslerini yansıtıyorlar. Kadın, çiçek gibi büyütülür, hep güzel ve narin olmak zorundadır. Bu yüzden çiçek, peri ya da kelebek dövmesi yaptırır. Erkeklerin de bir güç kompleksi var. Ejderha, kaplan gibi güç sembolleri görmek isterler vücutlarında. Şişmanı oynarken AHU SUNGUR Oyuncu Beden, bir oyuncunun anlatım gücünün en önemli parçası. Oyuna hazırlanırken bir konsantrasyon sürecinden geçeriz. Oynadığımız karakterle duygusal bir bağ kurarız. Ama bir bedensel bağ da kurulur. Bu da yalnızca vücut kaslarını, vücudu doğru kullanmak, doğru nefes almak meselesi değll. Vücudun bir süreliğine bir başka karakterin evi olmasını sağlamaya çalışırız. Ben çoğu rol Efendim olur musunuz? AHMET Mazoşıst Adı Ahmet. 32 yaşında. Çocukluğundan bu yana kadınların çok güçlü ve saygı duyulmaya değer varlıklar olduğunu düşünüyor. Ona göre kadınlar "Tann'nınyeryüzündeki kopyası". Şimdiye kadar 45 kadınla "efendiköle" ilişkisi kurmuş. Gay'lerlebirlikte olmuyor. Efendisi kadın olmak zorunda, çünkü bu isteği ancak kadınlara duyabiliyor. "Kölelik aslında güçlülüktür" diyor, "ben zayıf bir insanın köle olabileceğine inanmıyorum". Uzun süreli ilişkileri olmuş, ama sevgililerinden farklı ilişkiler yaşadığını gizlemiş. Şimdi de bir sevgilisi var, efendisini, iznini de alarak tabii, sevgilisine arkadaşı olarak tanıştırmış. Peki Efendi ne yapar, Ahmet'in acıda sınırı ne? "Aslında benim sınırım yok" diye yanıthyor bu soruyu. "Benim sınırım Efendi'min sınmdır". Aına bir kadın ayakkabılı ayağıyla başına basıp 15 dakıka sonra, "yeter git" dediğinde bunu sıg buluyor. Ona göre ilişkiler ve dahilindeki eylemler, ın sanın eğitilmemiş doğası ile birlikte /.eka da gerektiriyor ama yine de her ne olursa olsun bir Efendi'nin emir veya arzularını yargılama hakkı olmadığını ve itaat etmek zorunda olduğunu düşünüyor. Efendi, sadece şiir okumasını da, bir yemekte kendisine eşlik etmesini de isteyebilir, yani Efendi'nin istekleri sadece şiddet veya aşağılama ile sınırlı kalmayabilir. Efendi'nin tüm arzuları, kölenin yerine getirmesi zorunlu görevidir. Peki, ilişkilerdearadığını söylediği "zekâ"dan ne kastediyor? "Salt fiziksel doyum ve tatminlerden öte, her iki tarafın da iç dünyasının derinliklerine dokunabilme çabası" diye yanıthyor. Ona göre köle güçsüzlüğünün, Efendi de gücünün en uç sınırlannda arıyor, iç dünyasının dokunamadığı derinliklerini... Efendileri yurtdışında yaşamış, eğitim düzeyi yüksek kadınlar... Bir efendisinin 15 yıllık evli olduğunu, kocasına da evde tasma takarak dolaştırdığını söylüyor. Türkiye'de bu tür ilişkilere açık kadınlara ulaşmanın en kolay yolu internet. Fiks bir mesajı var: "Efendim olur musun?" Profiline bir de fotoğraf eklemiş. Yakışıklı, bu yüzden sayısız yanıt alıyor. Ancak kadınlar tanıştıktan sonra, klasik aşk ve kadınerkek ilişkisi talep ediyor. O durumlarda Ahmet kaçıyor, bir efendi ile köle arasında aşk olamayacağını, ilişkinin bunu taşımayacağını söylüyor. Ne yaptığının, ne düşündüğünün üzerinde çok durmak istemiyor, ona göre bilinç her zaman bir önyargı taşıyor ve doğallığı bozuyor. Köklü bir ailesi var, ama bu yönünü bilmiyorlar. Daha ortaokuldayken, insan beynini daha fazla veya daha farklı nasıl kullanabilir sorusunun yanıtını aramış, tıp kitapları okumuş ve ilaçlar denemiş. Halüsinasyonlarla, beyninin farklı biçimlerde işleyişini gözlemlemeye çalışmış. Ölümden korkmamış, sınırlarını görmek istemiş. Beş yıl eroin kullanmış. Tedavi görmüş ve bırakmış. Hayatın her anından keyif almak istiyor. Bir akşam travesti arkadaşlarıyla görüşüyor, bir diğer akşam haliç kıyısında hız yapıyor. Smokinle katıldığı bir davette canı sıkılınca, arabasında üzerini değiştirip, karanlık semtlere dalıyor... Istanbul'u çok seviyor, bütün kokularını almak istiyor. îktisat okumuş. Bugüne kadar sadece 56 ay ücretli çalışmış, hep kendi işini yapmış. Ücretli çalışmayı zamanını satmak olarak değerlendiriyor. 50 yaşından uzun yaşamayacağını düşünüyor. Sanat okumak için yeteneklerinin el vermediğini, bu yüzden "sanat" gibi yaşamaya çabaladığını, "yaşam sanatını" detaylarıyla icra etmeye çalıştığını anlatıyor. Kimseyi efendisi olmak üzere zorlamıyor, belki bir parça kışkırtıyor. Böyle bir şeyin olabileceğini gören kadının kendini sorgulayacağını.eğer sahipse, derininde yatan gücünü harekete geçirebileceğini düşünüyor. Ne olursa olsun yine de hiçbir şeyi hayatının önüne koymuyor. Ne eroin, ne hız, ne aşk, ne de tutkular... "Hiçbir duygu veya eylem hayatın önüne geçip hayatı engellememeli, hayatın akışıyla beraber yaşanmalı" diyor. de hissederim bu duyguyu... Diyelim ki görüntüde şişman olmasa büe metinde şişman anlatılan bir kadını canlandıracaksmız... Bu hissi seyirciye geçirmek, ancak kendinizi şişman biri gibi hissetmekle mümkün olabilir. Bunu ne kadar derinden hissederseniz o kadar başarılı olursunuz. Siz sahnede şişman biri gibi kendinizi şişirilmiş hissederken, onun fazla kilolarını bire bir oyunculuğunuza yansıtırken seyirci de sizi şişman biri gibi algılar... Beden, üstlendiğiniz rolle o rolün karakter özelliklerinden çok başka bir bağlamda ilişki kurmalıdır. Bu, bütün mimiklerinize, jestlerinize yansıyan çok kuvvetli bir ilişki biçimidir. Sınırları keşfetmek ENDER ARSLAN Basketbolcu (Efcs Pihen) Bedenimi tanımamı gerektiren bir sporla uğraşıyorum. Spor her şeyden önce insanı kötü alışkanlıklardan uzak tutuyor. Belli bir disiplin içinde hareket etmeniz gerekiyor. Basketbol oynarken ister istemez bedeninizi tanımak durumunda kalıyorsunuz. Sınırlarınızı keşfediyorsunuz, bu da yaşam tarzınızı etkiliyor. Yemek yeme alışkanlığınızdan, uyku düzeninize kadar her şeyinizi dengeliyorsunuz. Bedeninizi dış etkilerden koruyan en büyük etken reflekslerdir. Basketbol bunu geliştiriyor. Ayaklarımla da düşünüyorum ZEYNEP TANBAY Dansçı Dans, insanın kendini bütünüyle hareket ve bedenle ifade ettiği bir alan kuşkusuz. Ama dans ve beden ilişkisi sadece böyle açıklanamaz. Dansta, ruh, zihin ve beden birlikteliği yaşanıyor, kişi bedeninin bilincine varıyor. Bedeni hiçbir zaman zihinden ayırt etmediğimi söylemeliyim. Zihin, ruh ve beden uyumu bozulduğunda ya da bu üçünden biri eksik olduğunda bütün denge bozulur. Tiyatroda da beden çok önemlidir ama danstaki kadar değil. Çünkü dansçılar adeta bir sporcu gibi bedene gereksinim duyuyorlar. Dansçılar vücutlarıyla düşünürler. Dans etmeyen bir insan, "şimdi yürüyorum", "şu anda yazıyorum" diye düşünmez, otomatiğe bağlamıştır ve kendiliğinden yürür, kendiliğinden yazar. Ama bir dansçının zihninde bunlar hep bilinçli olarak yapılan hareketlerdir. Başka bir vücut koordinasyonu devrededir. Orneğin ben bir yere bir not yazarken aynı zamanda çorabımı da çekebilirim, bir başkası için bu ikisini bir arada yapmak çok zor olabilir. Çünkü ben hem zihnimle, hem ellerimle, hem ayaklarımla düşünüyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle