18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9OCAK2005/SAYI981 11 "Soyka", Zafer Doruk'un " Abdullah Baştürk Işçi Öyküleri Yarışması"nda birincilik kazandığı öyküsünün adı. Önceki öykülerinde kendisini ve çevresini anlatan yazar, bu kez işçi bir kadının hayallerini, yaşam mücadelesini aktarıyor. HAYVANLAR Muhabbet kuşları Aylin Tunç vde rahatlıkla beslenen kanatlılar arasında, muhabbet kuşları önemli yer tutar. Oyunculukları ve insanlarla yakın ilişki kurmaları nedeni ile tercih edilirler. Son derece sosyaldirler. Muhabbet kuşları çift olarak ya da çok sayıda salmalarda (kuş odası) yaşarlar. Tek beslenen muhabbet kuşları ise sahiplerinden yakın ilgi beklerler. Eğer yeterince ilgi gösterilemeyecekse kuş mutlaka çift alınmalı, yalnız bırakılmamalıdır. Cinsiyet tayini gaga üstündeki etli kısımdan yapılır. Gaga üstü kahverenkli kuşlar dişi, mavi renkliler ise erkek olur. Genelde erkek kuşlar konuşursa da, yoğun ilgi gösterilen dişilerin de konuştuğu görülür. Sağlıklı kuşlarda duruş fazla dik ya da kambur değildir. Tiıyler parlak ve düzenli, gözler çapaksız canlı, burun delikleri açık ve eşit büyüklükte olur. Kuyruk altı bölgesi temiz ve kurudur. E İşçi öyküle Fırat Kozok afer Doruk, bir işçi çocuğu ve işçi öyküleri yazıyor. GenelIş Sendikası ve Edebiyatçılar Derneği'nin ortaklaşa düzenlediği" Ab dullah Baştürk îşçi Öyküleri Yarışması"nda "Soyka" adlı öyküsü ona birincilik getirdi. Öyküsünde kadın bir işçinin gözünden yaşamı anlatıyor ve birçok yazann, yaşamın dayatmaları karşısında işçi öyküleri yazmayı unuttuklarını dile getiriyoı. Doruk'la yazma serüveninini konuştuk. Yaşam öykünüzü anlatır mısınız? 1956'da Bitlis'te doğdum. 6 yaşından bu yana Adana'da yaşıyorum. Adana Erkek Lisesi'ni bitirdim. Mezun olduktan sonra askere gidip geldim. 56 yıl iş bulamadım. Bir ayakkabı mağazası açtım. 3 yıl devam ettim ama, hep bir yazma dürtüsü olduğu için başaramadım ve mağazayı kapattım. Yaklaşık 45 yıl işsiz gezdim. Sonra 10 yıl boyunca işportacılık yaptım. 1993'te ilk ödülüm olan Orhan Kemal Öykü Ödülü'nü aldım. 1995'te ise "Bir Uçumluk Kanat Lütfen" adlı dosyamla Çukurova Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği "Orhan Kemal Öykü Ödülü Yarışması"nda birincilik ödülü aldım. Dosyam Öteki Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. 2000'de de "Oktay Akbal Başarı Ödülü" aldım. Bu sırada Başkent Okullan Kütüphanesi'nde iş buldum. Bütün öykü serüvenimi burada gerçekleştiriyorum. 2002de Hacı Bektaş Öykü Ödülü'nü aldım, 2004'te Avustralya SBS Radyosu'nun düzenlediği bir yarışmada birincilik ödülü kazandım. 1997'de "Canım Çukurova'ya" ve "Yalınayak Geceler" adlı öykü kitaplarım yayımlandı. 2002'de "Çal Dedim Klarnetçi Çocuğa", 2004'te de "Aşkgüzar" adlı son kitabım çıktı. Abdullah Baştürk Öykü Yarışması'na nasıl katıldınız? Amacım Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal gibi beni hep etkileyen, usta yazarlarımızdan beslenerek, yeni bir öykü dili yakalamaktı. Öyküleri Z Dışkı ile bulaşık kuyruk tüyleri ishal belirtisidir. Tüy örtüsünde ara ara rastlanan beyaz kısa oluşumlar yoğun tüy dökümünü gösterir ve tüylerin sağhksız uzadığını anlamamızı sağlar. Ayaklarda aşırı pullanma, eksik tırnaklar hep hastalık beliritisidir. Stres, kanatlılarda büyük önem taşır. Bazen tüylerini yolan muhabbetlere rastlanır. Bunlarda yer yer tüysüz bölgeler görülüyor ki bu durum, kuşun stresinin en önemli belirtisi sayılır. Böyle kuşlara arkadaş alınması ve daha çok ilgi gösterilmesi tavsiye edilir. Bazı deri parazitlerinde aşırı kaşıntı ve tüy döküntüsü görülürse de bu tamamen farklı bir durumdur. Muhabbet kuşlarının bir diğer önemli özellikleri de çok oyuncu olmalarıdır. Kafeslerindeki çeşitli oyuncakların yanı sıra, sahibinin yaptığı, yediğı her şeyle ilgilenirler. Evde serbest dolaşmayı çok severler ve bu durum onların ev kazalarına uğrama risklerini arttırır. Örneğin: kapıya sıkışma sonucu bacak kırıkları, tül ve benzeri maddelerle oynama sonucu ayak pulları arasına sıkışan tüllerin neden olduğu parmak kopmaları, mutfak kazalan sonucu oluşan yanıklar (kızgın yağ veya sıcak su ile), bazen koltukta sahibine ulaşmaya çalışırken ezilmesi ve boğulması en sık rastlananlarıdır. • mı bu amaçla örmeye başladım. Sanıyorum başarılı olduğumu da aldığım oykü ödülleri gösterdı. Öduller, kendimi sınama açısından da iyı oldu. Öykü 1980'den sonra hayattan uzaklaştı. Yaşama hakkı, ifade hakkı kısıtlandıkça, küstü ve kendi kabuğuna çekıldi. Bu yarışma da öyküyü yeniden hayata döndürmeye, yeniden insanla buluşturmaya aracılık eden bir gırişımdi. YAPAY HAYATLAR... Işçi öyküleri yazmak da bu söylediğiniz sebeplere mi bağlı? 12 Eylül'den sonra altüst olan kültürel değerler, enıeğin kendisine yabancılaşmasını getirdi. tnsan yarattığı şeylerin, gittikçe devleşen teknolojinin tutsağı olmaya başladı. Hayatı, üretim biçimini kendinden yana değiştireceği yerde, yarattıklanna sahip olmak için daha çok çalışmak, bunun için de daha çok sömürülmck yolunu seçti. Savaşın ve sömürünün karşısında duyarsızlaşması için ne gerekiyorsa yapıldı. İşçi öyküleri yazmayı unuttu çoğu yazarlarımız, daha doğrusu hayatın dayattırdıkları karşısında yaşayabilmek için bu sorunu bir tarafa ittiler. Yapay hayadarı, yapay aşkları yazıp para kazanmak için sisteme dahil olma yolunu seçtiler. Neden işçi öyküleri? Ben de bir işçi çocuğuyum. Babam Adana'da çırçır fabrikasında işçiydi ve ömrünü orada tüketti. Ve hep "Bir emekli olsam da rahat etsem" derdi. Ama etmedi... Emekli olduktan bir süre sonra iflas etmiş ciğerleri yaşamasına izin vermedi. Lise son sınıfa gidiyordum, altı kardeştik. Evin geçimine katkım olsun diye beni de mevsimlik işçi olarak fabrikaya aldırmıştı. Orada işçiliği, işçileri, emeği, alın terini yakından tanıdım 89 öykücünün katıldığı yarışmada size birincilik getiren öykünüzden bahseder misiniz? İşçi bir kadını, onun düş kırıklıklarını, hayattan beklediklerini, bireysel kimliğini kazanmak uğruna verdiği mücadeleyi anlattım. Bir işçi mahallesi ekseninde kahramanımı odak noktası yaparak, onların geleneklerini, yaşam biçimlerini yansıtmak istedim. Burada amaç daha çok yaşadığımız dönemdeki işçiyi, onun psikolojisini anlatmaktı. Işçi sınıfımız nerede, nasıl yaşıyor, derderi, özlemleri ne? Bunlara yanıt aradım. Neden kendiniz üzerinden anlatmadınız öyküyü? Daha önceki öykülerimdc kendımı ya da çevremı anlatmıştım. Öykucü ba^ka bir insanı da anlatmalı, bıı kadın gıbı de düşünebilmelı, onun hıslerını yansıtabilmeli diye düşündüm. Kendinizi yazmaya nasıl hazırlıyorsunuz? Yazmaya hazır olmadığımda hep bir yerlere geç kalmamn, bir şeylerı kaçırmanın telaşı içinde olurum. Bir öykünün temelini, yapı taşlarını oluşturacak malzemeyle dolaşmanın tedirginliği ve sabırsızlığıyla geçimsizleşirim. Birlikte olduğum insanların da huzurunu kaçırdığım için böyle zamanlarda yalnız kalmayı tercih ederim. Doğum anını çabuklaştırmak için çarşı, pazar, kahve, meyhane dolaşıp tanıdıklarımla büyük olasılıkla öykü kişilerim olacaktır bunlar tehlikeli mace ralara atılır, tanımadıklarımın işlerine burnumu sokarım. Doğum ne kadar gecikirse, o kadar parçalanırım. Ne zaman ki doğum gerçekleşır, bir zemberekten boşalırcasına yazıp kuş gibı hahflerim. Eski benliğime kavuşup durulduğumda, yıpranmış ilişkilerimi yeniden düzenlemeye çalışırım ama, kimi ilişkılerimin bir daha dönmemek üzere yıtip gıttığini, gcride birkaç öykü bıraktığını anlamam için aradan epeyce bir süre geçer. • Amatör ruhla yaşamak Aylin Kotil matörlük ve profesyonellik hep birbirine karıştırdığım kavramlar olmuştur. Sınırları nerde başlar? Birbirlerine katılabilirler mi? Yoksa sadece birine mı bağlı kalınır? Bunlara hiç cevap verememışimdir. Hele de yapılan iş bizzat ınsanlarla ilgiliyse profesyonellik beynimde daha katı bir kavram olarak yerıni alır. Bir doktorun her şartta hastasına öleceğini direkt olarak söylemesi, bir cğitimcinin okulunu, yuvasını ticarethane gibi görmesi, silah üreten firmadaki genel müdürün "savaşa karşıyım diyemem" demesi beni hep dehşete düşürmüştür. Yapılan iş her ne olursa olsun duygular kaybolmalı mı acaba? Ben ister özel hayatımda ister iş hayatımda olsun ikilemlerde kaldığım zaman içsesimi dinlemişimdir. Bılirim ki, iç sesim bana hep doğruyu söyler ve beni yanıltmaz. A Annelik gibi; annelik hiçbir yerde öğrenilmeyen, 24 saat süren ve dünyanın bana göre hem en ciddi hem de en zor işidir. Hiçbir şey bilmiyorken bir anda en küçük insanla baş başa kalırsınız. O da tamamen size muhtaç bir şekilde dünyaya gelir. Her şeyi size bağlıdır, nefes alması bile. Tamamen amatörsünüzdür. Içgüdülerle hareket edersiniz ve mükemmel olaylar yaşarsınız, hatta mucizeler. Bu kadar önemli bir şey yaparken içgüdülerle hareket edilir. Insan yetiştirmek dünyanın en önemli işidir çünkü. Eğitimi de yoktur. Bu yüzden anlayamam En güzell işimlzl profesyonelce, ama amatör ruhla yapmak. İnsan yetiştlrmek dünyanın en önemli Işldlr, çünkü... acaba o amatör ruh, işimizi profesyonelce yaparken bastırılmalı mı? Yoksa doğamızın sesini dinleyerek mı devam etmeliyiz... Bazılarımız adeta övünürüz, işimi profesyonelce yapıyorum, duygularımı katmıyorum diye. Aslında ruhumuza kelepçe vurmak gibi bir şey bu. Ben, böyle duygudan uzak, olaylara materyalist yaklaşanların mutlu olduklannı görmedim. Oysa işini profesyonelce yapıp duygularından kopmayan insanlann bu durumdan dolayı, hata yapmış olsalar bile mutlu olduklannı hep gözlemledım. O ıç huzurun verdiği rahatlığı hiçbir profesyonel yaşam tarzında bulamazsınız. Sanırım en güzeli işimizi profesyonelce ve amatör ruhla yapmak. Tıpkı annenin evladını yetiştirdiği gibı. tyi işler çıkarırken insanhğımızı ve huzurumuzu kaçırmamak. • [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle