29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AHMET BALAD COŞKUN’DAN ‘GÜLÜŞÜN ÇÜRÜMÜŞ MENTEŞESI’ ‘Taybet İnan’ı yazmazsam bir daha yazamazdım’ Gülüşün Çürümüş Menteşesi’’ndeki kişilikler savaştan etkilenmiş insanlar. Ancak bu kitabı bir savaş anlatısı olarak tanımlamak zor. Daha çok “imge avı” olarak nitelendirebileceğimiz bir metinle karşı karşıyayız. Parçalı kurgusundan ötürü okura epey iş çıkaran romanı, yazarı Ahmet Balad Coşkun’la konuştuk. EYLEM ATA GÜLEÇ Bir ülkede bir kadın silahla vurulup günlerce yerde can çekişiyor, cesedi sokakta kalıyorsa elbette onun hikâyesi sanat ve edebiyatla hafızalara kazınmalı! Bu bakımdan Gülüşün Çürümüş Menteşesi beklenen bir kitaptı. Taybet İnan’ın metninize dahil olma sürecine değinebilir misiniz? Taybet İnan’ın yerde yatmış görüntüsü zihnime kazındı. Sözüme, gözüme, tutum ve davranışıma bulaşmıştı. Yine de birçok duyarlı kişinin başına geldiği gibi ‘orada’ ve ‘burada’ olma halinin yakıcılığı ile bir içe kapanma durumu gelişti ve yazmayı erteledim bir süre. Kişisel tarihimde yıllarca taşıdığım yakıcı imgeler var aynı zamanda. Ve bu ‘yerde kalma’ imgesi sayesinde onlar da yerlerinden oynadı, haliyle artık içimdekiler de sakatlıyordu beni. Muhtemelen savaşın imgeleri benim gibi herkesi bir bakıma hasta etmiştir. Taybet İnan’ı ya da ‘yerde kalma’ imgesini yazmazsam belki de bir daha yazamayacağım gerginliğine kapıldım. Esas zorluk, böylesine can yakıcı bir meseleyi imge halinden kurtarıp bilincime tekrar hangi biçimde çağıracak ve betimleyecektim. Çünkü bu bir imge sonuçta; dilsiz, biçimsiz, hatta renksiz… Taşınan her imgenin yabanıl varoluşu yüzünden zedelenmemek de mümkün değil. Yalnızca yazarak onun yıkıcılığından kurtulabilirdim. KULÜBELER SAVAŞ İMGESİ n Kitabınızda bahçesinde kedi kulübesi içinde çeşitli ırklardan göçmenleri sergilemek isteyen bir adamdan söz ediyorsunuz. Bu aynı zamanda savaştan canını kurtarmış bu insanlara bakışımız, hayatlarımızda açtığımız/açabildiğimiz yeri işaret ediyor. Bu konuyu biraz deşsek, ne dersiniz? Savaşın incelmiş, gözden kaçmış izlerini ‘şimdi ve burada’ görebiliriz. Öyküdeki cam kedi kulübelerini bir savaş temsili, imgesi olarak düşünebiliriz. Çocuğumuzu, çoğunlukla kendimizi, eşimizi, dostu muzu, farklı kökenden komşumuzu, farklı cinsel kimliği, giyimi, kuşamı, statüyü onu tarif eden söylemin diliyle bir cam kulübeye özellikle ve sıklıkla yerleştiriyoruz zaten. Öteki öykülerdeki annelerin kızlarıyla ilişkisinde, anneliğin kendilik algısı da bir iç savaş imgesi gibi düşünülebilir. Bu öyküyü kurgularken ve anlatırken de bariz abartılı ve bilerek biraz sarkastik bir dil kullandım. Paralellikleri kurmayı okura bıraktım. Emin olun, bakalım sonunda ne olacak diye bir şey denemeye kalkmadım. YERİNDEN EDİLMİŞ KİŞİLER n Romandaki karakterlerin hemen hepsi savaş nedeniyle yerinden edilmiş kişiler. Ayrıca iki hayvanla – saksağan ve kedi – iki nesnenin – tığ ve yüzük – oldukça işlevsel kullanıldığını görüyoruz. Yazım sürecinde bu insanları ve nesneleri aynı hizada yü rütmenin, imgeleri buluşturmanın güçlükleri oldu mu? Yazıya dökülmemiş imgeler de var ki onları konuşmak bir edebi atölye bile olabilir. Ben zihnimde sürekli parçalanıp dökülen cam kırıkları imgesi eşliğinde yazdım. Okuma eyleminde de bu imge devam etmiş olabilir. Okur ve yazar için söze ve yazıya dökülmemiş imgelerin farklı kurgusal temel krokileri (masterplot) vardır. Parafine yatırılarak işlenmiş Müren balığı kılçığı ve deniz kaplumbağası kabuğundan imal edilmiş tığ, rulo bant, oyuncak helikopter, desenli küçük kırmızı krem şişesi… Bunlar aynı zamanda birer imge. Kurgu yapabilmemin zorluğunu bu nesne ve onların imge temsilleri sayesinde aştım. ANLATILAN RÜYA n Romanınız parçalı bir yapıya sahip. Hızla okunup bitirilen kitaplardan değil. Ayrıca mesleki kimliğinizin de yansımaları olduğunu söylemek mümkün. Anlatınızdaki parçalılık gerçek ile kurgu arasına mesafe koyma çabası olarak yorumlanabilir mi? Mesleki terimlerin – örneğin periton, omentum – edebiyat metninde görünmesinin yadırganma riski var. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Giriş bölümünde kitabımın nasıl ilerleyeceğine ait belirgin betimleme sahneleri var. Anlatının bir rüya işi olduğunu ta başından açık ediyorum. Kurgu ve sunumun (shuzet) rüyayı model edindiğini çok belli. Rüyanın parçalı yapısıyla, orada ya da burada olma, yani İstanbul ya da Silopi’de olma durumunun parçalılığı birbirine uygun ve aralarında anoloji kurulabilir. Ancak daha önemlisi imgeler arası paralellikler, sizin deyiminizle imge avı. Okur zorlanmayı göze alıp bir sürek avına çıkabilir. Gerçeğin bizzat kendisini değil de gerçeğin kurgu aracılığıyla yeniden yaratılmasını önemsiyorum. Savaş devam ediyor, izleri ve mağdurlarının yaraları hâlâ taze ve yas tutulamadı. Kendimi, mağdurları ve anlatımı zedelememem için de kurgu gerekli. Tıbbi kelimelerin edebi metinlerde kullanılmasının yadırgandığı konusundan haberdar değilim. Peritona sarılı, ciğerli, safranlı, kuş üzümlü fırınlanmış meşhur Gömlek Pilavı çok bilinir. KAÇARSAK YAZAMAYIZ n Son olarak edebiyat üretimlerinin ülkenin yakın geçmişte yaşadığı yıkıma kapalı olduğu bir dönemden geçerken siz tam da bu yıkıma odaklanıyorsunuz. Bu bağlamda güncel edebi metinleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Şiddetin artan dozlarına bağışıklık kazanabilecek bir doğamız var. Güncel edebiyat ‘savaş orada ama biz burada ölüyoruz’ durumunda değildir umarım. Söylemiştim, eğer gerçeği temsil eden imgelerin peşine düşmez de onlardan kaçınırsak, başka şeyler yazarsak, aslında ‘yazamayız’ da. Bir bakıma yazının ölümü gerçekleşmiş olur. Yazı, bastırılmış olanı sahiplendiğinde vardır. Gülüşün Çürümüş Menteşesi / Ahmet Balad Coşkun / NotaBene Yay. / 2019 14 6 Haziran 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle