Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
cevatcapan33@gmail.com Charles Wright / Şiirler Çeviren: Elif Firuzi Bu sayfada daha önce de şi irlerinden örnekler verdiği miz Charles Wright 1935’te Tennesee’de doğdu. Yüksek öğ renimini Davidson Koleji’nde ve Iowa Üniversitesi’nde tamam ladı. 19571961 yılları arasında Verona’da askerlik görevini yerine getirdikten sonra 19631965 yılla rı arasında Fulbright bursu alarak Roma’da araştırma yaptı. 19661983 yılları arasında California Charles Wright Üniversitesi’nin Irvine kampüsünda öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra Virginia Üniversitesi’nde İngiliz Ede biyatı profesörlüğüne atandı. 1976’da Edgar Allan Poe Ödülü’nü, 1977’de Amerikan Akademisi ile Sanat ve Edebiyat Enstitüsü bursunu, 1983’te şiir dalında Ame rikan Kitap Ödülü’nü kazandı. Wallace Stevens ve Ezra Pound gibi büyük ustalardan etkilenen Charles Wright özellikle “Tattoos” ve “Skins” başlıklı şiir dizilerinde ta rihsel olayları ve hatırladığı doğal manzaraları soyut ve dışavurumcu bir anlatımla dile getirdi. 1990’da yayım lanan The World of Ten Thousand Things adlı kitabıyla 19811996 arası çalışmalarını bir araya getirdi. TU FU OKUDUKTAN SONRA KÜÇÜREK MEYVE BAHÇESINE ÇIKTIM Doğu tarafım, batı tarafım tastamam yaz Kendi bahçendeki alacakaranlık ne kadar derindir başka bir yerden Yuva arayan kuşlar Dönüp duruyor çimenliğin üstünde Gece küçük bir tekne gibi yaklaşırken Günden güne azalıyor kendime faydam Şu alaycı kuş gibi Daldan dala atlıyorum Hevesle bekleyecek neyim var şimdi, elli dört yaşında? Yarın karanlık Yarından da karanlık bir sonraki gün. Gökyüzü köpekleri inliyor usulca Ateşböcekleri akşam sükunetini kaldırıp sürüklüyor Nemli çimenlerden Hayatın curcunasının içine, günün bitmeyen keşmekeşine, Sessizce git, sessizce. SESSIZ KUŞAK Arka bahçede öğle sonları, hayatımız da fotoğraflar gibi Sararıyor başka bir yerde, Başkasının albümünde, Saklıda, ocak ayının güney yeli Kolayca dağılıyor kara dalları arasından meyve ağaçlarının Neydi o, hiç söylemek zorunda kalmadığımız şey? Kim hatırlayabilir şimdiDünyanın haksızlıkları hakkında bir şey Bir şey, yağmur gibi ürpertiyle silkelediğimiz üzerimizden Pişmanlıkla kol kolayız artık, bir sol adım ileri, bir sağ adım, Uzayıp giden bir tarlada Şimşeğin çakmayacağına inanarakPişmanlıkla kol kolayız artık, bir sol adım ileri, bir sağ adım, Kimsenin hakkı kalmasın diye, şeytana da hakkını vererek Bir aşağı bir yukarı adımlıyoruz Dünya’yı Canımızı dişimize takarak. Ölünce ölürüz çünkü, savurur rüzgâr ayak izlerimizi. LAGÜN DERTLENMESI Dünyanın kıyısında, günlerden bir cumartesi öğleden sonra Beyaz sayfalar uçuşuyor ve düşüyor rüzgârda Tozlu düğümler çözülüyor kalpten, dalgalanıyor ve düşüyorlar Akortsuz bir şey aklımı kurcalıyor Her ne ise canımı sıkıyor durmadan. Hava sıcak ve söylediğim sözlerin üzerinde rüzgâr esiyor Dans ediyorum birazcık Kargalar denizden dönen bir esinti sarmalını yakalıyor Küçük bir şarkı tutturuyorum Canımı sıkan şey, canımı sıkıyor durmadan. Cumartesi öğleden sonrası, kargalar aşağılara doğru süzülüyor Kara sayfalar yükseliyor ve düşüyor Biber fidanı ve keneotları yorgun başlarını ağır ağır döndürüyor Bir şey, akortsuz ve incitici Her ne ise, canımı sıkıyor durmadan. GELECEK ZAMAN Sonunda her şey hem acı hem tatlıdırBoş bir nazar, küçük bir ara istasyon, sessizliğin az ötesinde. Eğer hergünden zevk almayı bilmezsen, burada gelecek yoktur sana. Ve eğer zevk almayı bilirsen, yine de gelecek yoktur. Ve zaman, o kara köpek, ne mal olduğunu anlar, ve zayıf yanaklarını yalar, Ve yanına yatar sıcacık sokulur ve kıpırdamaz. MADEN OCAĞINDA Ben ki bütünlükten var olmuşum Dedi o, ve içim ışıkla doldu. Ve karanlık karşıda, parçalanmışların durduğu yerde. Sert kelimeler. Yek, çetin kelimeler. Dağ sırtları boyunca beyaz bulutlar büyüyor Toprağın altında ne kadar da uzağız evden, ya da daha yakın. Zaman içinde zaman öyküleri Orhan Veli Alıcı, unutulmaya yüz tutmuş zamanı ve mekânı anlatıyor öyküleriyle. A. COŞKUN ONGUN T eknolojik ilerlemenin yol açtığı gelişmeler insanları eski zamanların büyülü efsanelerinden ve masallarından giderek uzaklaştırıyor. Geçmişle geleceği halk hikâyeleri ve masallarla buluşturarak öykü geleneğine incelikli ve yaratıcı bir halka ekleyen Zamansız ve Mekânsız Hikâyeler, geçmişten beslenen efsanelerden yola çıkıp olayları modern hayatla ilişkilendiren farklı bir yaklaşımla ele alınmış. Zaman içinde zaman ve mekân içinde mekân söylemini haklı kılacak cümlelere rastlanan kitapta ilk öykü modern hayatın yalnızlığı içerisinde okuru soğuk kış gecelerine götürüyor ve Hızır söylencelerinden biri ile mekânı tasvir ediyor. Sonraki öyküde ise aynı Hızır ıssız bir köyde, orada yaşayanlara umut ışığı oluyor. Onların çaresizliğini ortadan kaldırmak için toprağa âdeta cemre gibi düşüyor. Bununla da kalmıyor, suret değiştirip bir sonraki öyküde geçmişle gelecek arasında bocalayan bir çocukla arkadaş oluyor. ŞAHMERAN VE HIZIR Bir başka öyküde ise zamanı bildiren köstekli bir saat sorgulanıyor. Yağan karla kapanan yolları sarı greyderin açışı ve bir ihtiyarın onun peşine düşüp köyüne doğru yol alışında mistik bir zaman yolculuğu gerçekleşiyor. Kitabın ikinci bölümünde, Şahmeran “Bir Başka Şahmeran” adıyla ve bilinenin dışında kurgulanmış. Başka bir öyküde ise Şahmeran’ı ilk gören Belkıya’nın bir ismin âşığı olarak farklı zamanlar ve mekânlardaki seyyahlığı anlatılmış. Hızır bu öyküde de ortaya çıkar. Belkıya’ya “Söyle muradını!” der. Belkıya da yer ile gök arasındaki parıltı olmak istediğini söyler. Işıldayarak gökyüzüne çekilir Belkıya ve maşuk âşığına kavuşur… Nizamettin Efsanesi ücra bir köyde okuma yazma bilmeyen bir kadının ana dilinden kaleme alınmış. Üç farklı zaman ve mekânda geçen bu efsanede Hızır’ın tekrar ortaya çıkışı ve geceyi siyah, gündüzü de beyaz bir yumakla sararak zamanda ve mekânda yolculuğa çıkarması ise anlatıcının yaşadığı yer ve zaman açısından oldukça şaşırtıcı. Duru ve akıcı bir şekilde kaleme alınan öykülerin aralarında tematik ilişkiler barındırması, esere özgünlük katıyor. n Zamansız ve Mekânsız Hikâyeler / Orhan Veli Alıcı / Alakarga Yayınları/ 96 s. / Aralık 2018 20 11 Nisan 2019