Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜLSELİ İNAL’IN YENİ ŞİİR KİTABI ‘RUHLARIN GARDİYANI’ Şiirsel ve yaşantısal bütünlük Gülseli İnal’ın şiiri, onun yaşamındaki anti otoriter etik yasalarla uyumlu duruşu ve yaşamından ayrı düşünülemez. ZEHRA BETÜL YAZICI A lnında kadın bilicilere ve şamanlara özgü üçüncü bir göz bulunduğuna inandığım Gülseli İnal, doğaüstü, hermetik, mistik ve metafizik özellikler gösteren bir şiir yazar. Şimdiye kadar yayınlanmış kitapları ve son kitabı Ruhların Gardiyanı’ndaki şiirleri ile modernizmin çürümüşlüklerine itiraz eder, böylece sanattan politik sanata evrilir. Bu şiir durmaksızın kendini çoğaltan bunca kötülüğe ve bunca öfkeye seyirci kalmayıp başkaldırmasından doğan bir senfonidir. “O yeşilin görkemiyle yatar bu balçığın üstünde, bir taş, bir yaprak, gizli bir kapı, sürüklenen yeşil dallar ve tozlanmış gövdelerle…” Şiirini anlamak ve içine girebilmek baş langıçta kolay değildir. Ama şiir dili ile ne yapmak istediğini anladığımızda o büyüleyici dünyaya onunla birlikte yolculuklar yapabiliriz. İnal, çok erken yaşlarda konuşmakta olduğumuz bu dilin ona yetmediğini fark eder. Aynı şekilde içinde yaşadığı modern toplum ve kültür de ona kendisi veya bir kadın olarak var olma ve yaşama hakkı vermemektedir. Kendisini her yandan kuşatmış olan bu göstergeler sistemine dahil olmayı hem yaşantısal hem de dilsel anlamda reddeder, bu düşünce sistemine itiraz eder, hayatını da şiirinin içine katar. ŞİİRLE ÖZGÜRLEŞMİŞ BİR ŞAİR Bu dile tutsak kılınmış değil, kendi bütünselleştirici şiir diliyle özgürleşmiş bir şairdir İnal... Durmadan eskiye, evrensel bütünlüğün yok edilmediği kozmogenik kadim çağlara, anneye ait olana, dil öncesine ve preodipal döneme bakar. Buralara zihinsel yolculuklar yapar. Rüzgârlarla dans eder, denizlerle sevişir, taşlarla konuşur. Bunları anlatabilmek için kendi işaretlerini ve sembollerini oluşturur. Parçalanmış evrensel bütünlüğü diliyle yeniden kurabilmek için bütünselleştirici şiir dilini oluşturur. Bu şiirler bize taşların iniltisini, toprağın soluk alıp verişini, ormanın uğultusunu, süt kokularını taşır; evrenin bir bütün olduğunu anımsamamızı sağlar. Söz konusu bütünlük onun şiirlerinde ana tanrıçalar, su perileri, yeşim yollar, gelincik mevsimleri, toplumsal kabulde uğursuz sayılan bütün hayvanlar, yarasalar, yılanlar, zehirli otlar vb. şeklinde görünür olur. Mitolojik karakterlerin ve bu acayip varlıkların Gülseli İnal’ın şiirine girişi laf olsun diye değildir. Bütün bunlar onun poetikasının ve politikasının temel yapı taşlarıdır. Gülseli İnal’ın şiiri, onun yaşamındaki anti otoriter etik yasalarla uyumlu duruşu ve yaşamından ayrı düşünülemez. Bu yaşam şekli ve şiiri gerçek bir birey olma, kadın olarak özne olma durumları ile ilintili bütün varlık durumlarını içerir; bütün çabası onu yok sayan geleneksel toplumsal ve düşünsel yapının içerisinde varoluşunu sorgulama ve “kendisi” olarak var olma çabasıdır; şairliği bir duyuş olduğu kadar bir tavır, bir itiraz ve bir duruştur; şiirini bu yüksek bilinç düzeyi ile yazar. Onun şiiri yüzünü geçmişe olduğu kadar geleceğe de dönmüştür. Şiirini duyumsayacak ve çağrısına uyacak insanları beklemektedir. Yalnız bu gelecek algısı modernizmin zihinlerimizde oluşturduğu gelecek algısından farklıdır, düz, çizgisel bir zaman algısı değildir, burada söz konusu edilen zaman sarmal şeklinde ve döngüseldir; geçmiş nasıl şimdinin içindeyse gelecek de şimdide ve buradadır. İnal’ın kulaklarına kadim zamanların ezgisini fısıldayacağı insanlar da çok uzakta değil, şimdide ve buradadır. n Ruhların Gardiyanı / Gülseli İnal / Zuzu Kitap / 136 s. / Aralık 2018 M. ERTAN KARDEŞ’TEN ‘YÖNSÜZLEŞMIŞ SAVAŞLAR’ Yönsüzleşmiş Savaşlar’ın Pusulası M. Ertan Kardeş, savaş olgusuna politik felsefenin eleştirel alanından bakıyor. FAHRI ALPYÜRÜR H içbir kavramın gerçek anlamını taşımadığı ve içinin boşaltıldığı çağımızda, savaşların kadim anlamını korumasını kim bekleyebilir? Savaş meydanlarında tarafların keskin bir biçimde ayrıldığı, amaçların kesin olarak belli olduğu ve sonunda barışla sonuçlanacağından emin olunan savaşlar yerini artık savaş alanlarının sisli, tarafların puslu ve barış ümidinin giderek yittiği savaşlara bıraktı. Günümüzün bitmek tükenmek bilmeyen, alanları belirlenemeyen ve hiçbir hukuka dayanmayan savaşlarını nasıl anlayabiliriz? İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi M. Ertan Kardeş, Yönsüzleşmiş Savaşlar kitabıyla tam da bu noktaya değiniyor ve konuyu “politik felsefenin bir sınır meselesi olarak” tartışmaya açıyor. Schmitt ve Benjamin gibi çağdaş düşünürler üzerine yaptığı çalışmalarıyla bilinen Kardeş, bu kez “savaş” olgusunu politik felsefenin eleştirel alanına dahil ediyor. Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, tartışma konusu olarak belirlenen savaşın yeni figürlerinin sırayla üzerinde duruluyor. Dron, korsan, çocuk askerler, çeteler, şiddet ekonomisi, insan avları ve kıyımlara işaret eden bu bölümde, artık toplumsal yaşamımızda da büyük yerlere sahip olan linç, intikam ve dışlama kavramları da çağ daş metinler etrafında inceleniyor. Kitabın politik modernliğin savaşları nı ele alan ikinci bölümünde M. Ertan Kardeş, Machiavelli, Hobbes, Rousseau, Hegel ve Clausewitz üzerine yaptığı derinlemesine okumalarla bizi Yönsüzleşmiş Savaşlar’ı anlamaya davet ediyor. Schmitt tarafından “plastik çağ” olarak betimlenen çağımızda savaşı düşünmeye ayrılan üçüncü ve son bölümdeyse Schmitt, Aron ve Castoriadis gibi çağdaş düşünürlerin fikirleriyle “yeni” savaşlar üzerine ayrıntılı çözümlemeler bizi karşılıyor. Tarih boyunca felsefenin en büyük sıçramalarını yaptığı ve kendine çok daha yeni alanlar açtığı “kriz” ve “çatışma” zamanlarından birinde olduğumuza işaret eden günümüz dünyasında, savaşı tanımaya ve onun şiddet üretme süreçlerini anlamaya çalışmak, politik felsefenin üzerine düşen önemli görevlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. M. Ertan Kardeş, Yönsüzleşmiş Savaşlar’da toplum tasarımlarımızda yeniden düşünmemiz gereken düşüncelere işaret ediyor. n Yönsüzleşmiş Savaşlar / M. Ertan Kardeş / Pinhan Yayıncılık / 186 s. / 2019 14 11 Nisan 2019