Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYTEKİN KARAÇOBAN’DAN ‘1000+1 SORU’ Neruda’nın Soruları’nın izinde Amaç, elbette P. Neruda gibi sorular sormak değil, onun yakaladığı damardan hareketle kendi sorularımı kendi şiir anlayışım, dünyaya bakış açım, kültürüm, dilim vb. çerçevesinde sormaktır. HAYDAR ÜNAL F ransa’dan Türkiye’ye, Türkiye’den Fransa’ya bakabilmek büyük zenginlik olsa gerek. Günümüz Türk Şiiri hakkında görüşlerinizi öğrenerek başlamak isterim. Hem yaşadığınız ülkenin hem de içinden çıkıp geldiğiniz ülkenin yazın/şiir ortamında etkin bir yaratı sürecini yaşıyorsanız, her iki dilin inceliklerini içselleştiriyorsanız elbette bir karşılaştırma yapma zenginliğine ulaşabiliyorsunuz. Türk şiirinde apaçık bir biçimde gördüğüm şey ne yazık ki pek iç açıcı değil. Bilinçli bir biçimde çok güzel şiirler yazan, yetkin şairlerimiz var. Onlar dışında şiir, şiirsel imge, şiirsel söylem, düzyazıyla şiir arasındaki ayrım, bir metni şiir yapan un surlar vb. bilgisi olmadan, dil bilgisi, bilinci olmadan şiir yazdığı izlenimi veren çok sayıda şiirci de var. Ne yazık ki bu şiircilerin cafcaflı ama izleksel bütünlükten yoksun, yaşamla bağlaşıklığı olmayan metinlerini “şiir” olarak benimsetebilmeleri gittikçe büyüyen bir yanılgının temelini oluşturmaktadır. n 1000+1 Soru’da yakaladığınız felsefi derinlikler çok belirgin. Sizi bu sorulara götüren nedenleri anlatır mısınız? Şiirde soru damarını en iyi yakalayan şair, Pablo Neruda’dır bence. Dünyaya felsefi bakışının şiirsel dışavurumu Sorular Kitabı adlı yapıtında somutluk kazanır. Neruda ömrü elverseydi mutlaka başka sorular da yazardı. İşte bu varsayım beni bu şiir/soru damarını işlemeye itti. Burada amaç, elbette P. Neruda gibi sorular sormak değil, onun yakaladığı damardan hareketle kendi sorularımı, kendi şiir anlayışım, dünyaya bakış açım, kültürüm, dilim vb. çerçevesinde sormaktır. Serüven böyle başladı. Sizin felsefi derinlik olarak adlandırdığınız şey soruşiir denen şeyin öznelliğinden kaynaklanmaktadır. n Şiirlerinizde yalınlık ve derinlik peşinde olduğunuzu görüyorum. 1000+1 Soru kitabınızda zengin imgeler var. İmgenin gücüne bakışınızı anlatır mısınız? Bir kırlangıçla uçuşu arasındaki ilişki nasıl açık seçikse, sözcükle şiir arasındaki ilişki de açık seçik olmalı. Bu ilişkiyi güneş ışığıyla (yani şiirsel imgeyle) güneş saati (yani anlam) arasındaki ilişkiye de benzetilebilir. Biliyoruz ki, gece karanlığında ve bulutlu havada güneş saati zamanı göstermez. n Bu sorularda yaşamın rengini, dokusunu ve kokusunu duyumsadım. Nasıl bir şiirsel yolculuk içinde bunları derlediniz? Şiirin verili bir gerçekliği yansıttığı, verili bir duyguyu dile getirdiği düşüncesini gerilerde bırakalı çok oldu. Yaşamın rengi, dokusu, kokusu sözcüklerin içinde kayıtlıdır. Onlarla yaptığınız bağdaştırmalar sayesinde yarattığınız gerçeklik, uyandırdığınız duygusal dalgalanmalar peşinde olduğunuz zaman şiir yolunda yaşamayacağınız serüven yoktur. Şiirsel büyü o serüvenden kaynağını alır. Sürekli verdiğim bir örnek vardır. Boş bir kâğıt alın. Neyi görüyoruz? Büyük bir boşluk. Bu boşluğa “boşluk” sözcüğünü yazın. Neyi görürüz? Bir doluluğu. “Boşluk” sözcüğünü yazmanıza karşın kâğıdın boşluğu bozulmuştur artık. Yazılan “boşluk” sözcüğü var olan boşluğu silerek doldurmuştur, artık başka bir gerçekliği göstermektedir. Yani kendi gerçekliğini yaratmıştır. İşte şiirsel büyü buradadır. Ben de bu büyünün peşinde yaptığım yolculuktayım. n 1000+1 Soru / Aytekin Karaçoban / Ürün Yayınları /112 s. / 2019. ATİLLA BİRKİYE’DEN “ŞEHİRLERARASI ARZU” Bir yazarın güncesi Atilla Birkiye’nin Şehirlerarası Arzu adlı yeni kitabında 2003 2018 yılları arasında kaleme aldığı yazıları hem günlük / günce hem de gezi yazıları niteliğinde.. ŞERİF MEHMET UĞURLU G ezi yazılarına, denemelere uzak bir isim olmayan Atilla Birkiye’nin yeni kitabı Şehirlerarası Arzu; geçtiğimiz günlerde yayımlandı. 2003 2018 yılları arasında, yazarın zaman aralıklarında kaleme aldığı yazıları okuma fırsatı buluyoruz. Bu yazılar, aslında hem günlük / günce kategorisinin hem de gezi yazılarının sınırları içinde. Dolayısıyla, kitap iki türü de deneyimleyebilecekleri bir yolculuk sunuyor okurlara. Atilla Birkiye; edebiyatın farklı alanlarında ürünler vermiş bir isim. Birkaç yıl önce yayımladığı Sabahattin Ali’nin Eserlerini Sevme Sözlüğü yaygın bir ilgi görmüştü. Yazar, bu kez on beş yıllık bir za man diliminde tuttuğu güncelerle karşımızda. Anladığım kadarıyla yazara göre tüm yolculuklar, sonunda İstanbul’a vardığı için güzel… Birkiye’nin Boğaz’a duyduğu hayranlık ve İstanbul için beslediği sevgi; kendini hemencecik hissettiriyor. “YAŞAMIM ‘GİTMEMEK’ ÜZERİNE KURULMUŞ” Böyle diyor yazar, fakat onun serüvenlere açık bir ruh haliyle gittiği yerlere ait deneyimlerini severek yazısına konuk ettiği görülüyor. Birkiye’ye göre Budapeşte kasvetli, Prag ise hüzünlü. Gezilen yerlerde orada yaşamış büyük sanatçılar için beslediği sevgi; yazarda güçlü bir motivasyon oluşturmuş. Farklı zamanlarda Paris, Berlin ve Atina izlenimleri dâhil oluyor. Ancak kitabın en renkli ve hacimli bölümünü İtalya oluşturmuş. Yazarın Toscana için tanımı ise “haz ülkesi.” Birkiye’nin karış karış dene yimlediği güzellikler, okurları kıskandıracak cinsten. Tarihi dokusu, sanat eserleri, güzel yiyecekler, şarap, müzik ve doğa… Gitmemek üzerine kurulmuş bir yaşamı adeta ayartan ve tekrar tekrar gitmesini sağlayan bu güzellikleri anlatan bölümler; Şehirlerarası Arzu’nun etkili bölümleri arasında. Yazar, bu günceleri daha önce armağan edilen yahut kendisinin aldığı ki buna önem verdiği anlaşılıyor defterlere kaydetmiş. Sadece gezip gördüğü değil biriktirdiği anılarda bizlere sunuluyor. Edebiyat, tiyatro, akademiden geniş tanışlıkları düşünürsek ortaya okurun merakla okuyacağı satırlar çıkıyor. Kitabın içinde edebiyat ve sanat dünyasından tanınmış isimlerle yaşanan paylaşımlar birinci ağızdan aktarılıyor. “DÜN TWITTER KAPATILDI. YAŞASIN DEMOKRASİ!” Şehirlerarası Arzu içinde yakın geçmişte meydana gelen siyasal ve toplumsal olaylar hakkında sıcağı sıcağına kaleme alınmış tepkileri ve yarattığı kaotik havayı da görebiliyoruz. Sosyal medya üzerinden getirilen yasaklamalar, Gezi Direnişi, Ankara Garı katliamı, 15 Temmuz vs. üzerinden yazarın bir aydın tepkisiyle taşıdığı duyarlık güncelere yansıyor. Gezi Direnişi sırasında yazarın tuttuğu günceler; “İstanbul İsyan Güncesi” başlığı altında Birkiye’nin kişisel internet adresinden meraklıları tarafından okunabilir. Kitapla ilgili son bir not daha aktarmak istiyorum. Bu günceler içinde, yazarın pek çok kitabının doğuş ve meydana geliş sürecini de ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz. n Şehirlerarası Arzu / Atilla Birkiye / Özgür Yayınları / 175 s. / Eylül 2019. 6 17 Ekim 2019