07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GUY DE MAUPASSANT’DAN PARISLI BIR BURJUVANIN PAZAR GEZINTILERI Gerçek: Bugün en çok özlediğimiz... Gerçek; bugün en çok özlediğimiz... Postmodern çağ edebiyatının tüm dünyaya saçtığı yalanlar öylesine derin yaralar bıraktı ki bugün neyin edebiyat olup neyin olmadığını anlamak için sayısız ecinni ile çarpışmak gerekiyor. HIKMET TEMEL AKARSU [email protected] Y azar ajanları ile, endüstriyel yayıncılarla, piyasacı yazarlarla, sahte eleştirmenlerle, imajmaker’larla ve siyasi manipülasyonlarla yürütülen bu edebiyat devrinde 19. yüzyıl empresyonizmi en çok özlediğimiz. Denebilir ki; “Hayır dostum! Empresyon da neymiş bu çağda? Her şey yeterince görünür değil mi? Bugün anlatımcılığın lüzumu nedir?!” Ben de derim ki o sizin sarih gerçeklik olarak gördüğünüz illuzyonları ve yapıntı edebiyatı ve hatta sanatı ben kabullenemiyorum çünkü her şeyiyle sahte, ticari ve suiniyetli olduğunu biliyorum; bana lütfen eski güzelliklerimi geri getirin, ölüsüne bile razıyım; çünkü ben yazar olmaya onlarla karar verdim, onlar çekti beni elimden bu büyülü deryaya; Taşralı Bir Büyük Adam Paris’te, İki Şair, Bir Yaratıcının Çektikleri, yani Balzac’ın Sönmüş Hayalleri ruhumda ilk iz bırakanlardı. Sonrası; Flaubert, Zola, Hugo, Maupassant ve ötekiler... Şimdi onlar nerede; biz neredeyiz? Bankalardan çıkan dev bütçeli reklam kampanyalarının hormonlu edebiyatına hücum eden yüz binlik güruhlar nerede, ben neredeyim?! Aşka köpeklik, memleket sevgisine gerilik, nezakete budalalık diyen yeni çağ yazarları bestseller basamaklarının zirvelerine tırmanadursun; bugünlerde çıkan ve hakkında tek kelime edilmeyen “Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri” kitabında Guy de Maupassant, kahramanı Monsieur Patissot’a şunu dedirtiyor: “Fransız nezaketi bir vatanperverlik biçimidir.” FRANSA NEREDE, BIZ NEREDEYIZ?! Bize bu sitemleri yaptıran kitap aslında iddialı bir yapıt değil. Ne Fransız edebiyatının başyapıtlarından ne de ünlü Fransız yazar Maupassant’ın şaheseri... Kitap annesi nin yakın arkadaşı Flaubert’in büyük emeklerle yetiştirdiği ve Fransız edebiyatına takdim ettiği Guy de Maupassant’ın başarı kazanan ilk öyküsü “Boule de Suif”in ardından Le Gaulois gazetesine yazdığı on makaleden oluşuyor. Bu on makale gazetede tefrika edildikten çok sonra, Maupassant öldükten sonra kitaplaştırılıyor, yazarın yeni keşfedilmiş bir romanı olarak rağbet görüyor; ayrıca Maupassant’ın yazarlığının erken dönemini, naif ve sade edebiyatını yansıttığı için de özel bir önem taşıyor. Kitap saygın bağımsız yayınevlerinden 1984’ten çıkmış. Nitelikli bir baskı. Tek bir harf hatası ya da tümce bozukluğu bulmak kabil değil. 140 yıl öncesinin makale olarak kaleme alınmış fakat derinlemesine bakıldığında öykü denebilecek bu minnacık kitabı bugün neden basılıyor, yayınlanıyor, okunuyor, hakkında yazı kaleme alınıyor? Çünkü kitap edebiyatın unutturulmaya çalışılan değerlerini en yalın haliyle içeriyor. Paris’teki dönem yaşantısını, burjuva sınıfının güncel kaygılarını, Paris ruhunu ve dönemin derinlik içeren sosyalsiyasal tartışma ları hissettirmeden dokusuna yedirmiş olarak barındırıyor. Esprili, usta bir söylem, ruhu sıkılan, devlet hizmetine girmiş bir Parisli orta burjuva ve onun dönem sanatı, sanatçıları, yazar ve entelektüelleri ile yaşadığı anekdotal öykümsüler. Her şey zarif, altı çizilmemiş, sakin, sade ve estetik. Ustalıklı ve kendinde. Taşkınlıktan uzak ve edebi sanatlarla hemhal bir şekilde veriliyor. Kitabın en zevkli bölümleri sonlara doğru kendini gösteriyor: Dönemin siyasal tartışmalarını, entelektüellerin atışmalarını, nihilist ve anarşistlerin diyaloglarını hatta hatta feminist bir isyan dalgası başlatmak için bir araya gelen dönemin entelektüel kadınlarının kongresini abartıya kaçmayan, insanı gülümseten, bugün için fazlasıyla naif kaçan epizotlarla anlatıyor. Böyle naif, zarif kitaplar çokça çıksın. Sevdiğimiz edebiyat geri dönsün... n Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri / Guy de Maupassant / Çeviren: Gülşah Ercenk / 1984 Yayınevi / 88 s. / 2019. ATİLLA COŞKUN’DAN ‘NÂZIM’IN SIYASAL YAŞAMI VE DAVALARI’ Nâzım’ın hukuk savaşları Nâzım için on üç yılda tam on bir dava açılmış. Bu yargılamalara bağlı olarak toplam otuz dört yıla yakın ağır hapis cezasına hükmedilmiş. Çeşitli tarihlerde çıkarılan af yasalarıyla bu cezaların toplam on altı yıla yakını infaz edilmiş. Ü lkemiz tarihinde hukuksuzlukların ucu bucağı yoktur. Yolu duruşma salonlarına düşenler yasaların nasıl uygulanacağı, yargıçların vicdani kararlarının nasıl oluşacağını bir türlü kestiremezler. Bu yüzden de büyük hukuksuzluklara uğramış simge isimlerle doludur uzak yakın tarihimiz. En az hukuk tarihimiz kadar kapsamlıdır hukuksuzluk tarihimiz de. Bu simge isimlerden biri de evrensel şairimiz Nâzım Hikmet’tir. Nâzım’ın yalnızca davaları çevresinde bir yaşamöyküsü yazılabilir. Nitekim Atilla Coşkun’un Nâzım’ın Siyasal Yaşamı ve Davaları kitabı da böyle bir çalışma sonunda ortaya çıkmış. Atilla Coşkun, Nâzım’a açılan davalar ve bu davaların seyrini bütün ayrıntılarıyla anlatır ken aynı zamanda ülkemizin hukuk tarihine de önemli bir ayna tutuyor. 13 YILDA 11 DAVA Nâzım Hikmet için açılan davalar 1925 ile 1938 arasında gerçekleşiyor. Bu on üç yılda tam on bir dava açılmış. Bu yargılamalara bağlı olarak toplam otuz dört yıla yakın ağır hapis cezasına hükmedilmiş. Çeşitli tarihlerde çıkarılan af yasalarıyla bu cezaların toplam on altı yıla yakını infaz edilmiş. Verilen cezaların on üç yılını ise (19381950) aralıksız cezaevinde geçirmiş. Rize, İstanbul, Ankara, Bursa ve Çankırı‘daki askeri ve sivil cezaevlerinde yatmış. Ayrıca çeşitli emniyet müdürlüklerinde, Harp Okulu ve Erkin Zırhlısında da gözaltında kalmış. İlk dava 1925’te. Aynı yıl çıkarılan “Takriri Sükun” yasasına dayandırılarak o sırada Aydınlık ve OrakÇekiç dergilerinin çevresinde bulunan kimi aydınlar için İstiklal Mahkemesinde açılan da vada Nâzım Hikmet’in, yokluğunda on beş yıl küreğe konulmasına karar verilir. Bu cezadan kurtulmak için yurt dışına giden Nâzım, üç yıl sonra geri döndüğünde yeniden yargılanır ve bu kez üç ay üç güne mahkum edilir. Bu gariplik Nâzım’ın sonraki bütün yargılamaları için de geçerlidir. Aslında kitapları yayımlanan, oyunları sahnelenen sıradan bir aydının hayatını sürerken, türlü asılsız suçlamalarla göz altına alınmış, yargılanmış, çeşitli hükümler giymiştir. Bu hükümler hep ülkenin siyasal iklimine göre değişmiş, kimi zaman küçük cezalarla, kimi zaman da 1938’de olduğu gibi 28 yıl 4 ay gibi korkunç cezalara çarptırılmıştır. ROMAN GİBİ Nâzım’ın bütün bu yargılama süreçlerinde bu denli soğukkanlılığını koruyabilmesi elbet suçsuzluğundan emin olması, hakkın ve adaletin sonunda mutlaka gerçekleşece ğine olan inancındandır. Sabiha Sertel, o benzersiz anı kitabı na Roman Gibi adını vermişti. O kuşakların hayatları gerçekten de birer roman zenginliği içinde geçmiştir. Yalnız Sabiha Sertel’in değil, Vartan İhmalyan’ın, Gün Benderli’nin, Hayk Açıkgöz’ün anılarını okuyanlar da karşılarındaki kahramanların yaşam zenginlikleri karşısında şaşırırlar. Atilla Coşkun’un kitabının adına bakıp, soğuk bir hukuk ya da tarih kitabı diye düşünmeyin. Büyük bir roman kahramanının hayatından öyle sahneler anlatılıyor ki, kendinizi sürükleyici bir serüven romanı okur gibi sayfalar arasında dolaşırken buluyorsunuz. Nâzım’ın yanı sıra, çeşitli davalarda birlikte yargılandığı nice ünlü isimle de karşılaşıyoruz kitap boyu. n Nâzım’ın Siyasal Yaşamı ve Davaları / Atilla Coşkun / Nâzım Hikmet Vakfı Yayınları / 256 s. / Eylül 2019. 4 17 Ekim 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle