Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ozelsevgi@yahoo.com.tr Dil aynasında kendimizi görebilmeliyiz! 19Eylüldeki yazımda genç gazetecilere biraz takılmıştım. Okurların çoğu dil aynamızın “çok” kirlendiğinden yakınıyor; gazete ve TV’lerdeki muhabirlerin yanlışlarını sıralıyor. AKP iktidara yerleştiğinde doğanlar bugün 18’inde; 510 yaşında olanlar eğitim görerek ya da görmeden tam göbeğinden yaşama itilmiş durumda. Hepsi ilköğretime 4+4+4’lük ucube sistemle başladı; çocuk ve gençlerin yaşı büyüdükçe eğitim sistemi küçülüp karardı. Üniversitelerin sayısı çoğaldı, içleri daraltıldı. Ayrıca konuyu salt dil kullanımıyla sınırlamak da doğru değil; çünkü birey(ler)in dili doğru/etkileyici kullanmasına katkıda bulunan; düş ve düşünce dünyasınI besleyen birçok etken bulunuyor. Ulusal ve evrensel değerleri bilimselsanatsal verilerle sürekli yenileyen, her alanda üretken olmayı amaçlayan bir eğitim sistemini; yine her alandaki uygulayımbilimsel gelişmeleri göz önüne alarak dil aynasına bakmamız gerekiyor. Her dakika göz önünde olan bireylerin (örneğin kimi politikacıların, sanatçıların, gazetecilerin vb.) konuşma ya da yazılarına baktığımızda dünden bugüne ortak dilimiz Türkçeyi ses/biçim/anlam özelliklerini özümseterek gözle ve kulakla öğretemediğimizi de unutmayalım. Dil, düşüncenin yansımasıdır. Gençlerin kullandığı dile bakarak, “Dilimiz kirleniyor” yakınmasına katılamıyorum; çünkü dil kirlenmez. Kirlenen düşüncedir; göz önündeki bireyleri dinlediğimizde (yazdıklarını okuduğumuzda), çoklarının kendi alanında bile bilgisinin kıt olduğunu anlayabiliyoruz; bilgisizliğe siyasa gereği önyargılı oluş da eklenince karşımıza yanlışlarla yükselen dağlar dikiliyor. Beni “azılı Türkçeci” gören okurum gençleri gereksiz yere koruduğumu düşünmüş; “aksetmek, bahsetmek, devretmek, emretmek, hapsetmek, hapsolmak, hükmetmek, kahrolmak, neşretmek, sabretmek, seyretmek, şükretmek, zehretmek...” gibi eylemlerin doğru yazılmasını önermeme pek kızmış. “Azgın” demeyip aynı anlamdaki “azılı”yı kullanarak bir bakıma övmüş; azılı/azgın, “gözü bir şeyden yılmayan”dır; başım gözüm üstüne… Dilimize Arapça ve Farsçadan gelen, dilin kullanım alanı içinde olan birçok sözcük var; bunları doğru yazıp doğru seslendirmek gerekiyor. “Azılı/azgın” bir Türkçeciyim; ancak hiçbir dil “arı” (saf) değildir. Diller arası sözcük/terim alışverişi kaçınılmazdır. Biz, 10. yüzyıldan bu yana sözcük alışverişinde ölçüyü kaçırmışız; dahası Arapça ve Farsçanın yalnız sözcüklerini değil, Türkçenin ses/biçim özelliklerini yaralayan, anlam alanını zorlayan kurallarına da kapıları açmış; dinsel etkilerle ya da baskılarla dile özellikle Arapçadan her geleni buyur etmişiz. Dil kullanımında anlam, söyleyiş ve yazım açısından en büyük sıkıntıyı bugün de ArapçaFarsça sözcüklerle yaşıyoruz. RAKIM SÖZCÜĞÜ Şu “rakım” sözcüğü başımın belası; neymiş efendim, düzeltme (^) imini kaldırmışız da yanlış seslendirmelere yol açmışız. Bu im hiç kaldırılmadı! Düzeltme imi, “1) Arapça, Farsça sözcüklerde /k/, /g/ ünsüzlerinden sonra gelen /a/ ve /u/ ünlüleri üzerine konur: dükkân, kâğıt, mekân, sükun; dergâh, gâh, rüzgâr, yadigâr... 2) Yazımları aynı, anlamları ve okunuşları ayrı olan kimi yabancı sözcüklerde kullanılır: adet, âdet; alem, âlem; Ali, âli, aşık, âşık; hala, hâlâ; kar, kâr; nar, nâr; mani, mâni… 3) Arapça, Farsça ve batı kaynaklı sözcüklerde /l/ ünsüzünden sonra gelen /a/ ve /u/ ünlüleri üzerine konmaz: billur, klakson, lakin, lazım, plan, reklam, selam, üslup... 4) Yabancı sözcüklerdeki uzun ünlüleri gösteren harflerin üzerine konmaz: adalet, ahlak, bela, evlat, idare, ilaç, ilah, imla, rica, şair, üslup, vaka, rakım…” Ayrıca yazımı yasalarca belirlenen,“Hakkâri, Balâ, Felâhiye, Islâhiye, Lâdik, Lâpseki”gibi yeradlarıyla özel adlar bireyin kimliğinde “Haluk, Leylâ, Lâmia...” gibi yazılmışsa kullanılması zorunludur. Okura öğüt vermek beni aşar; ama “vaka” yerine “olay”ın; sürekli yanlış söylenen “ehemmiyet” yerine “önem”in; “muvaffakıyet” yerine “başarı”nın; “erkân” yerine “devlet büyükleri, ileri gelenler”in kullanılmasını, her zaman Türkçeyle düşünülmesini önerebilirim. Kaynak göstermek de “azılı bir Türkçeci”ye yakışabilir. Bugünlük sevgili hocam Doğan Aksan’dan üç kitap: Türkçenin Gücü (1987), Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını (2000); Anadilimizin Söz Denizinde (2002). Hepsi Bilgi Yayınevi’nden… Okuyarak, düşünerek, tartışarak dil aynamızı parlatmak elimizde; dile gelen ele gelir! n 2117 Ekim 2019 SABANCI ÜNIVERSITESI SAKIP SABANCI MÜZESI’NIN KATKILARIYLA. YA K I N D A LE CORBUSIER KENDI PENCERESINDE BIR ADAM Fondation Le Corbusier'nin katkılarıyla kirmizikedi.com /kirmizikediyayinevi /krmzkedikitap /kirmizikediyayinevi 25x31sanat.indd 1 11/10/2019 15:30