08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Edebiyatçı yazarın tiyatroyla dansı… Oyun yazarlığı, edebiyatın kolu gibi alınabilir, salt “yazma eylemi” olarak ama. Oysa şair yazar nasıl ayrıysa tiyatroyla edebiyat yazarı da farklı alanın Yinsanı. Her iki temelde de örtüşmenin yaşanabilmesi, ikizil hünere bağlı. eni bir tiyatro mevsiminin başlarındayız. Niyazi Berkes yarım yüzyıl önce yayımladığı ünlü çalışmasında İki Berkes’in sorusundaki ağırlıktan kurtulabilmek için olsa gerek sürekli anlatan, ille bir şeyleri açıklayıp öğretmek için didinen, insanımızı uyandırmayı kendisine birincil görev sayan bir kavra rini kabaca sıraladığımızda şaşılacak bir liste çıkabilir ortaya. Neredeyse tümünün de ders verip eğitmek, terbiye etmek için yola çıktığı açık. Yaşanan cumhuriyet devrimlerinde de Yüz Yıldır Neden Bocalı yış altında ezildikçe eziliyoruz. Buna gö sürüyor bu anlayış. yoruz (1965) diye soruyordu neredeyse re mürebbi edebiyatı, ders veren tiyatro deyimleşmiş söylemle. Toplumca bunu toplumsal genetiğimize işlenmiş belli. YAZARIN TIYATROYA, yaşıyorsak sanatta, kültürde neler gel Nitekim başlangıçtan bu yana yazar TIYATRONUN YAZARA KATTIĞI mez başımıza? larımızın edebi yapıtlarıyla oyun metinle Aydınlanma olgusunun yaşamımıza ka tılıp yayılmasında halkevlerinin taşıdığı işlev, önem asla reddedilemez ama sa natı bir “eğitmen” olarak aldığı, görevci anlayışın ardıllığını sürdürdüğü de unu tulmamalı. Şu satırları Nurhan Karadağ’ın Halkev leri Tiyatro Çalışmaları / 19321951 (Kül tür Bakanlığı, 1998) adlı yapıtından ak tarıyorum: “Halkevleri ve Halkodaları sahnele rinde oynanan oyun sayısı 400’e yak laşıyor.” “Halkevleri sahneleri hem sayı Az adet kitap olarak çok, hem de bir sahne yılda 1012 oyun oynayabiliyor. (...) Halkevleri ve Halkodaları 19 yıllık yaşamları boyunca 160’tan fazla yazarın beşyüze yakın oyununu oynadığı halde bu sıkıntı artan baskılarında bir hızla sürüyor.” (103,170) Karadağ’ın andığı yüz altmışın üzerindeki yazardan kim, beş yüze yakın oyundan hangileri anımsanıyor bugün? Çünkü birkaçı dı ofset baskı şında edebiyatla kökten bağı bulunmayan bu yazarlar hep “ders aracı” olarak gördü tiyatroyu. Ama halkevleri dönemi yaşanırken, sonrasında özellikle kökten şairlerle ya fırsatı! zarların başı çektiği bir müdahale de yaşanmadı değil. Nâzım’la başlayan öncü hareketle, Melih Cevdet, Sabahattin Kudret, Oktay Rifat, Necati Cumalı aracılığıyla tiyatromuz alabildiğine gelişti. Behçet Necatigil’in radyo oyun larını unutmamalı. O evrede Aziz Nesin 2,95 TL'den başlayan de bu halkaya eklenmeli ayrıca, sonra öykücülüğümüzün o büyük yazarı Haldun Taner. fiyatlar. Ardı sıra Orhan Asena, Güngör Dilmen, Turgut Özakman vb. adlara 1960’lardan 70’lere uzanan evrede yenileri eklendi. Güner Sümer, Çetin Al tan, Nezihe Meriç, Adalet Ağaoğlu, [email protected] Vüs’at O.Bener, Melisa Gürpınar. Oğuz Atay, Bilgesu Erenus, Dinçer Sümer vb. kökten edebiyatçılar katıldı halkaya. Son olarak Ferhan Şensoy. 1980’lere tiyatromuz böyle girdi. Sanat ortamları geçmişten bir “altın çağ” hayaliyle yaşarken “yeni tiyatro” kavrayışı müjdesini veren ilk metin yine kökten edebiyatçı Memet Baydur’dan geldi: Limon (1980). Buradan şöyle bir sonuç üretilebilir: Kökten edebiyatçı katkı sağlamaya sağlıyor tiyatroya ama salt yazma eylemiyle kendini gösteren ötekiler sahne için hiçbir değer üretemiyor neredeyse. Oktay Arayıcı, İsmet Kuntay, Vasıf Öngören, Haşmet Zeybek vb. önemli tiyatro metinlerine imza atan yazarlarsa görece kökten edebiyatçı olmadığı için yalnızca sahne metniyle etkin olabiliyor. Somut bir örnek vermek isterim. Sözgelimi Esirler (1936; Varlık, 1966), sonradan konservatuvarda Devlet Tiyatrolarının kurucu yönetmeni Carl Ebert’in çevirmenliğini de yapan, öyküde, romanda çok önemli yere sahip Sabahattin Ali’nin tiyatro dağarımızda anılmayan oyunudur. Demek yazar olmak tek başına tiyatroya yetmediği gibi tiyatrocu olmak da edebiyatçılığa soyunmanın yeterli koşulunu üretmiyor. O halde yaratıcı her yazar tiyatroya katkı koyamayabilir belki, bunun için tiyatronun dili, mantığı içinde mayalanıp yoğrulması gerekir çünkü. Ama doğru düzgün ifade yeteneği olan biri tiyatroda adından söz ettirebilir yine de. Ancak o da kökten bir yazarlığa soyunduğunda bunu başaramayabilir hiçbir zaman. TIYATROCU YAZAR DAMLA VAROL BAYSAL’DAN ROMAN; “YAKAZA” Yaşamöyküsüne göre, “Tiyatro ile iç içe bir yaşam sürmekte olan” Damla Varol Baysal, “2017 yılında kendi yazdığı ‘Gülü Seven’ adlı oyunu yönetip sahneye koy(muş)”. Sonra ilk romanını yayımlıyor: Yakaza (Ulak, 2018). Ölümcül hastalığı nedeniyle ilköğretiminin geri kalan bölümünü yatılı okulda tamamlaması için kızı İpek’i hazırlayan öğretmen anne, kısa süre sonra ölür. Çok geçmeden baba da evlenince yakın çevresiyle ilişkisi kardeşler, yakın akraba düzeyinde kalır. Bu, onun yatılı okulda daha çok kapanmasına yol açar. Ne ki İpek, ilköğretimden liseye, üniversite sınavlarına doğru uzanırken hayat yolunda kendi başına yürümeyi öğrenecek, aşkla tanışacak ama yalnızlığın faturasını ödeyecektir yine de. Bu arada kitaplarla buluşup “uyanış” yaşayacak, toplumsal mücadelenin bilincine varacaktır. Yazar, İpek’teki değişimdönüşümü uyurluktan uyanmaya farklı temelde “yakaza”nın açımlaması olarak getiriyor. Damla Varol, bir çocukergenin serüvenini açar bize ama, bu “nakil”, “anlatma” olarak kalıyor. Romanda yazınsal dilin, kurgunun, gereksinirliği karşıladığı, bu yönde gereğince işlendiği düşünülmemeli. Yazar düzgün ifade etse de roman sanatı bundan ibaret değil. Kurgu, eksiltili, sıçramalı anlatım, bununla sağlanan anlamlandırma, sözcük seçimi, sözdizimi özeni de gerekiyor. “Perdesinin önü alkış / Alkış değil bu bir yokuş” demişti Ülkü Tamer, “Mücap Ofluoğlu’nun 40 Yılı İçin” başlıklı dörtlüğünde. Yalnız tiyatrocular için değil tiyatrocu yazaryazar tiyatrocular için de geçerli kuşkusuz bu. Edebiyatçı da tiyatrocu da hep yokuşun başında. n 24 17 Ekim 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle