03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EKİM 2019 ERKAN KARAKİRAZ İLE “GÜRÜLT.” ÜZERİNE.. Varoluş üzerine çıkarsamalar... Erkan Karakiraz, ilk kitabı İçgeçit’ten üç yıl sonra yayımlanan Gürült.’deki şiirlerinde dili evi kılıyor. Kitabının merkezine yine varlığı koyup, sesini kısmayı yeğliyor. Türkçe Edebiyat, 179 sayfa Ercan Kesal’ın yirmi yılı aşan yazı serüveninden, renkli bir seçki… Ercan Kesal’ın yirmi yılı aşan yazı serüveninden, renkli bir seçki… Bellek üzerine ve hatıralar üzerine çok şey var bu metinlerde… Ercan Kesal’ın sinema ve yazma deneyimine dair ve yaşama deneyimine dair, hayatında (bazıları, birçoğumuzun hayatında) iz bırakmış insanlarla ilgili küçük hikâyeler, anekdotlar, ayrıntılar var. Bir minnet, sevgi ve saygı hasılatı var. Ama bir hatıra kitabı değil bu. Belleği yardıma çağırarak, hayat ve insan olmak hakkında, acılar sızılar hakkında yeniden yeniden düşünmenin kitabı. “İnsan kalacağız!” ısrarının, “Başın öne eğilmesin!” direncinin kitabı… www.iletisim.com.tr [email protected] vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimyayin twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin HÜLYA DENİZ ÜNAL İ lk kitabın “İçgeçit”ten yaklaşık üç yıl sonra,“Gürült.” çıkageldi. İçinden geçenleri okuduğumuz “İçgeçit”ten, gürült(ü) etmeden ev’e çıkmışsın ki haklısın; “Dil insanın evidir”. Evet, İçgeçit’in dille, sesle, sessizlikle, varlıkla bir derdi vardı; şiirin bir susuş olduğunu benimsemektense o fikirle oynuyordu. Dili araç olmaktan çıkarıp dönüştürmeye girişiyordu. Gürült. ise merkeze yine varlığı koyup, sesini kısmayı yeğleyen, kendinden geçme ya da yitme hâllerini, eksiltmeleri, susmaları, boşlukları, sez(dir)meleri çoğaltmaya yelteniyor. Bu yaklaşımda, gürül gürül hâle getirilmeye çabalanan bir “söyleşim içerisinde olma” hevesi var gibi. Soğukkanlılıkla kurulan, emir kipinde bir tümce olarak okunduğunda, bu heves görünürleşecektir; ü’nün düşmesiyle, uzayan bir ses gibi tınlamanın, çığlığa dönüşmenin uzağında, hep eksik kalarak, adeta boğazdaki bir yumru olacaktır. Gürült., İçgeçit’in izinden gitmiyor, daha çok onun bacaklarına sürtünüp geçen bir kedi. ELEŞTİREL DÜRTÜYÜ GIDIKLAMA ARZUSU n Bir tiyatro sahnesi kuruyorsun. Yaşamla özdeşleşmiş bir hikâye ya da otobiyografik özellikler içeren bir roman kurgulamış gibisin. Giriş, gelişme, sonuç: İnsan doğar, büyür, ölür. Zaman, mekân ve Ara’lar var. Yazarken duyduğun gerilimi, okura da geçiyorsun. Bilinçli bir seçim mi bu? Yazma ediminde, bilinci ne kadar açmaya uğraşsak da, şiirin yazanı ele geçirdiği bir noktaya gelmemek mümkün değil. Bölümlere ayırma yoluyla şiirleri birbirine bağlayan bir yapı kurduğum, bağımsız birer varlık olan kapılarla girilip çıkılan uzamları art arda anlamlandırdığım doğru, ancak bu mimarinin kendini dayatan özünde labirente eğilimli bir hâl de var. Yazarken tanrı rolüne soyunuruz, “dil”den mürekkep evren bizimdir, güya biz ne istersek o olacaktır; ama öyle olmaz tabii. Yazmaya başlamadan önce, yazmak tayken ve yazdıktan sonra nefes alan, elimizden kurtulup kaçan şiir, kendini gerilimle var eder. Ortaya çıkan sonuç, mekân vurgusu ve çoğullaşan öznelerle bağ kuran bir süreci de içine katan; etik, erk, dil, sosyal ilişkiler, varoluş, kimlik üzerine çıkarsamalar toplamı oldu. Belki biraz da eksikliği duyulan eleştirel dürtüyü gıdıklama arzusu. SANAT YAPITININ “NE”LİĞİ n Kitapta varlık, en net ‘Fuaye’de ortaya çıkıyor. O bölüm, ruhun ve acının dinlenme saatini imliyor. Şiirlerde bilinç akışı ve yoğun sıçramalar var. Okuyup derinliğine inmek entelektüel birikimi olan bir okur gereksiniyor. Okuru zorlamak mı istiyorsun? Yaşadığımız çağa bakarcasına, gerçekle kurgunun iç içe geçtiği, hakikatin sınırlarının flulaştı(rıldı)ğı bir yerden sesleniyor “Fuaye” bölümü. Araf’tan, gerçeğe, gerçek olmayana, gerçeküstü bir bakış. “Her şey şiirdir” ile “Şiir yoktur” arasında salınıyor. İnleyen, sahne üzerinde başkalarının hayatlarına/acılarına bakmaktan henüz dönmüş, bir tür yansıtma aracına ihtiyaç duyan sesin sahibi dizelerde duyulan.. Okur konusuna gelince... Şiir “okuru”, sanat yapıtının “ne”liği üzerine uzunca kafa yormuş, herhangi bir şiirsel metne artık pek de şaşırmayan, görmüş geçirmiş, anlama/anlamlandırma süreçlerine açıktır. Akımların, okulların, deneylerin, manifestoların, yazının, hurufatın, görselin, absürdün, Dada’nın, somutun, soyutun örsünde dövülerek işlenmiş, sınanmıştır. Okuru zorlayacak bir unsur bulunduğunu sanmıyorum, ancak ‘anlaşılmama’, ‘yanlış anlama’ her zaman pusu kurup bekler. n Gürült. / Erkan Karakiraz / Kaos Çocuk Parkı Yayınları / 52 s. / 2018. 20 10 Ekim 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle