02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CLAUDIO MAGRIS’TEN ‘TUNA BOYUNCA’ Gezi tanımak, öğrenmektir! Avrupa’nın en büyük ırmağı, birçok ülkeden geçtiği için de ekonominin can damarı, ama Tuna sadece o kadarla anlatılabilir mi? KORKUT AKIN C laudio Magris, Tuna’nın kaynağından itibaren geçtiği yerlere neler kattığını, yaşattığını da anlatıyor. Tuna da her nehir gibi bir kaynaktan çıkıyor. Yazarın, mitolojik öykülerden de el alarak anlattığı gibi bu kaynak bir musluk. Bir olukla akıyor gözesine... O musluk hangi evin, kimin? Tuna duygu taşıyor, mavnalar taşıyor, balıklar taşıyor, insan taşıyor... Tuna ekonomiyi, sosyolojiyi, sanatı da taşıyor. Yazarın (ve kuşkusuz alabildiğine başarılı çevirmenin) betimlemesi, okuru alıp götürüyor Tuna boyuna... O kaynağı, gözeyi, oluğu görmek istiyor. Betimlemelerin gücü sözcüklerde gösteriyor da... YAŞAM TAŞIYOR “Yazı yazmanın da o otların arasında akan sulara benzemesi, çekingen ama sonu gelmez bir tazeliğin olması gerekir” diyor, alabildiğine akıcı, alabildiğine görsel cümlelerle: “...ayaklarım sırılsıklam yeri yoklayarak ilerlerken çamurlu kısımlardan sakınıyor, sayfanın boşluklarını daire içine alan ve boydan boya çizen, yürekte ve zihinde bir pıhtıdan kaçınan ve bir mürekkep lekesini aşmış gibi... yoluna devam eden kalemi andırıyor.” Bir nehri bir kaleme benzetmek yaşamı oluşturmak demektir. Buna da bağlı olarak belki de esintilerle biz okurları o peyzajdan çıkarıp bir tiyatro sahnesine, bir dinleti salonuna, bir sinemaya sokuyor. Claudid Magris, “Yazarın hayatı devamlı bir savaş durumudur” dese de kitap, okuru o savaştan bu savaşa sokuyor... Her betimlemeyle bir başka yıla ve yere savruluyoruz tarihin o derinliğinde. Mitolojik öyküler de yer alıyor o derinlikte, İkinci Dünya Savaşı’nın insanı kahreden yangını da... Yazarlar da yer alıyor, Shakespeare’den Freud’a... Türkler de var bu yolculukta. Macaristan’da Türklerle Savaşla İlgili Vecizeler Hakkında İnceleme’den dem vururken yazar, savaş sanatının tarihin ve genel olarak hayatın kötülüğü tarafında zorunlu kılınan bir ilim olduğunu atlamıyor. ŞİİR GİRİNCE İŞİN İÇİNE... Onca ülkenin topraklarını sulayarak geçen Tuna, bir bakıma evrenselliğin akışıdır, bununla birlikte “dünyanın ve zamanın bittiği yere kadar uzandığı” iddia edilen Avusturya İmparatorluğu’nun bu duygusunu da aşıp geçer. Ne büyük bir sudur ki Tuna, büyüleyici bir güzellik de sunar çevresine... Bitek toprakların temeli olduğunu bilir sanki. Kıyısında oturanlar akıp giden suya (“Karadeniz akıyor durmadan” diyor ya Nâzım Hikmet, Tuna da dur durak bilmeksizin akıyor) baktıkça içlerine huzur doluyor, kendi düşleriyle mutlu oluyorlar. Karadeniz ile Tuna’nın kavuşması ise bambaşka düşler dünyası... Hölderlin, Karadeniz’e ve güneşin çocuklarına doğru efsanevi yolculuk olarak değil sadece, Herakles’in Hiperborlulara doğru yolculuğu olarak da yüceltiyor Tuna’nın akışını. Buna da bağlı olarak Tuna, Doğu ile Batı’nın karşılaşma noktası, Kafkaslarla Almanya’nın sentezi olarak çıkıyor ortaya... Magris’in, “Alman topraklarında yeşerecek ve tanrıları geri getirecek bir Helenik bahardır” nitelemesi, Tuna’nın “kurtuluş yolu” olduğunun da simgesi diye yorumlanabilir. Tuna’yı şairlerin, yazarların, kıyı boyu kentlerde mimari esteti süsleyen heykellerin de nehri olarak saymak gerekir. n Tuna Boyunca / Claudio Magris / Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı / Yapı Kredi Yayınları / 425 s. / Haziran 2019. 1710 Ekim 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle