Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mutluluğun fotoğrafı çekilir mi? Richard Yates, Amerikan yaşamını 1930’lardan başlayarak yayımlandığı 1976’ya dek, iki kız kardeşin hikâyesi üzerinden anlattığı “Mutluluğun Fotoğrafı”nda, Amerikan mutluluğunun ve girişimci hayallerin altında yatan sahteliği görmemizi sağlıyor. B eyaz perdeye aktarılan romanlar genelde yazarlarına iyi gelir. 1926 doğumlu Amerikalı yazar Richard Yates de altmış altı yıllık hayatı boyunca okurlardan pek ilgi görmemişti ama ölümünden sonra Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet’in başrollerini paylaştığı Sam Mendes’in ünlü filmi “Bağımsızlık Yolu” (2008) sonrasında, romanlarına ilgi duyulmaya başlandı ve yazılmasından kırk yıl sonra yeniden okunur oldu. Richard Yates romanlarında beyaz orta sınıf, Amerikan Rüyası hayalleri ile büyümüş insanları anlatır. Onun en tipik ve önemli romanlarının başında gelen Mutluluk Fotoğrafı (Çev.: Deniz Yüce Başarır, YKY) ülkemizde daha önce “Ablamın Mutluluk Fotoğrafı” adıyla yayımlanmıştı. Özgün adı “Easter Parade,” Paskalya bayramı geçit töreninde çekilmiş bir fotoğrafa gönderme yapar. Aslında Paskalya bir bahar bayramı olduğu için yenilenme, doğanın canlanması ve uyanışı simgeler fakat Richard Yates bu anlamda kullanmıyor başlığı, tam aksine zaman içinde dondurulmuş bir âna gönderme yapıyor. “HAZİNE GİBİ SAKLANACAK BİR FOTOĞRAF...” Mutluluk Fotoğrafı, Amerikan yaşamını 1930’lardan başlayarak romanın yayımlandığı 1976’ya dek, iki kız kardeşin hikâyesi üzerinden anlatıyor. Sarah ve Emily adlı iki kahraman, anne ve babaları onlar daha küçükken boşandığı için geçici işlerde çalışan ve yerleşik bir düzeni olmayan anneleriyle birlikte, bir şehirden diğerine kiralık evlerde yaşayarak büyüyor. Emily, annesiyle babasının boşandığı yıl beş yaşında olduğu için aile ile ilgili hatıraları yok. Romanın merkezinde yer alan iki kadın kahraman birbirine zıt tiplemeler. Sarah, ilk sevgilisiyle evlenip her yıl bir çocuk doğurarak şişmanlayan, taşralı bir kadına dönüşüyor; Emily ise bir kız okulu olan Barnard’da üniversite eğitimi görüyor ve sonrasında çalışarak hayatını kazanan, bağımsız yaşayan bir kadın oluyor. Romanın başlığında sözü edilen fotoğraf, bu ailenin en gururlu ânını simgeliyor: Güzel bir genç kız olan Sarah, çalıştığı iş yerinin reklamı için Paskalya alayına katılmak üzere hazırlanırken sevgilisi Tony de olaya dâhil olur ve İngiliz tarzı çok şık smokinini giyip gelir. Gençlik ve güzelliklerinin doruğunda oldukları o an yansır fotoğrafa. “Halkla ilişkilerin fotoğrafçısı iyi iş çıkardı, New York Times’ın magazin servisindeki editörler de öyle. Çekilen fotoğraf o pazar bir sayfa dolusu daha az dikkat çekici fotoğrafla birlikte basıldı. Sarah ve Tony, nisan güneşinde birbirine gülümserken sanki aşkın özü onlarda hayat bulmuştu.” Bu fotoğraf ailenin hayallerinin de bir parçasıdır, “çerçevelenip duvara asılacak ve sonsuza kadar bir hazine gibi saklanacak bir fotoğraftı bu.” Aslında bu fotoğraf, İkinci Dünya Savaşı’nın en kanlı döneminde, 1940’ların başında çekiliyor. Burada gösterilen mutluluk ânında sahte bir yan olduğunu biliyoruz, Sarah’nın ağır ipekten pahalı elbisesi ve şapkası da kendisine ait değil, şirket tarafından sadece fotoğrafın çekilmesi için veriliyor ona. AMERİKAN TOPLUMUNUN PORTRESİ İlk başta İngiliz sandıkları Tony (İngiliz aksanı olduğu için) aslında babası İngiltere’de iş bulduğu için orada büyümüş bir Amerikalı. Tony’nin giysileri ve İngiliz aristokrat havaları da aynı sahteliğin bir diğer yüzü. Üzeri açık arabada el sallayan göz kamaştırıcı çift, aslında gerçek anlamda sadece bir resim. Yates, Amerikan mutluluğunun ve girişimci hayallerin altında yatan sahteliği görmemizi sağlıyor. Roman, kırk yıl süren bir zama nı anlattığı için Sarah ve Emily’nin hikâyesiyle birlikte büyük hayallerle başlayan ama hayal kırıklıklarıyla biten bir nesli anlatıyor yazar. Arka planda olanlara pek önem verilmiyor. Savaşlar, buhranlar, cins ayrımcılığı ya da o günlerde ülkede yaşayan siyahların durumundan hiç söz edilmiyor. Çok beyaz ve çok orta sınıf bir Amerika’yı anlatıyor Yates. Bu noktada durup Emily ve Sarah karakterlerine biraz daha yakından bakmak gerek. Emily’den romanda hep “özgür” ve “bağımsız” bir kadın olarak söz ediliyor. Aile Richard Yates romanlarında beyaz orta sınıf, Amerikan Rüyası hayalleri ile büyümüş insanları anlatıyor. nin ilk üniversitede okuyan bireyi ve ilk çalışan kadını ama onu özgür bir kadın olarak göremiyoruz. Aslında bu türden kadınların hikâyelerini ciddiye almak zor: Sarah ve Emily ergenlik sorunları ötesinde gelişmemiş görünen kadınlar. Göğüsleri çok mu küçük, erkekler onu beğeniyor mu, çıktığı çocuğun araba markası ne gibi sorulara kafa yoruyorlar. Savaşlar, ırkçılık, tüketici toplumun bireyi ezişi gibi ciddi hiçbir sorunla ilgilenmiyorlar. Halbuki sorunları çok ciddi. Emily’ye kadın olduğu için erkek meslektaşlarından daha az para ödeyen patronlar, Sarah’ı döven kocası, annelerinin ciddi alkol sorunu, işsiz kalınca ödenmeyen sigortalar gibi… Amerikan toplumunun bu anlamda bir portresini çıkarmayı başarıyor Yates, “savaşın başladığını pek fark etmiş gibi değildi” diye anlatıyor bir karakteri. Romandaki temalardan biri de yazmak. Edebiyat eğitimi gören Emily, yazar ya da babası gibi gazeteci olmayı hayal ediyor ama yazdıkları yavan ve o da bunun farkında. Oysa hiç eğitim görmemiş, lise mezunu Sarah çok rahat kendini ifade eden, akıcı yazan biri. Aynı şanslar verilmiş olsa belki hayatları çok farklı olacak. Yates’in romanlarında hissedilen en belirgin şey, bireylerin yalnızlığı. O en çok hayal kırıklığına uğrayan nesli anlatır. Bu romanında da en zorlu günlerinde birbirine yardım etmeyen kardeşleri anlatıyor. Kocası tarafından sürekli dövüldüğünü bildiği halde ablası yanına gelmek istediğinde, yeni erkek arkada şıyla birlikte olduğunu ve ablasına yer olmadığı söyleyebiliyor Emily. Sevgisizlik ve ilgisizliğin yol açtığı yalnızlık, hayatlarını da anlamsız kılıyor. Romanı ilginç kılan, uzun bir zaman dilimi içinde hayatlarını kendi elleriyle cehenneme çevirmiş kadınların sesini duymamızı sağlaması. n 6 9 Ağustos 2018 KITAP