Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KITAP RENKLER... SESLER... HARFLER... AYTÜL AKALl ÇİĞDEM GÜNDEŞ lMAVİSEL YENER lMUSTAFA DELİOĞLU KITAP GÖLGESI Bir ötekileştirme eleştirisi Bilim kurgu sineması tarihini inceleyen araştırmacılar B. Roloff ile G. See Blen’in “Fantastik öykü (sanat), gerçeklik hayali olan aracılığıyla hesaplaşsın diye hayali olanı alıp gerçekliğin ortasına koyar” sözü, sanki “Ürkütücüler” için dillendirilmiş gibi. Göktuğ Canbaba, “Ürkütücüler”de, düşle gerçeği bir araya getirip okuru iyi bir hesaplaşmaya davet ediyor. MAVİSEL YENER maviselyener@yandex.com www.maviselyener.com Z amanın başlangıcından bu yana bilgelerin, filozofların ve sanatçıların aktarmaya çalıştığı, yeryüzünün daha âdil bir yer olmasını binlerce yıldır sinsice baltalayan “şekilcilik ve önyargı” kavramı, defalarca edebi yapıtlarda yerini aldı. Önyargı çok işlenmiş bir tema elbette ancak Ürkütücüler’i Kitap Gölgesi’ne taşıyan neden, bunun nasıl anlatıldığı. Çünkü Göktuğ Canbaba, fantastik bir evren yaratıp eğlenceli, anlaşılır ve sürükleyici bir dille seslenerek aktarmış insanın bu savaşını. Koyduğumuz dar kalıplarla birbirimizi nasıl “ötekileştirdiğimiz”i getirip bırakıvermiş okurun kucağına. Dünyayı güzelleştirmek isteyenlerin nasıl çırpındığını, hangi duvarlara çarptığını dile getirmiş. Bilim kurgu sineması tarihini inceleyen araştırmacılar B. Roloff ile G. See Blen’in “Fantastik öykü (sanat), gerçeklik hayali olan aracılığıyla hesaplaşsın diye hayali olanı alıp gerçekliğin ortasına koyar” sözü, sanki Ürkütücüler için dillendirilmiş gibi. Ürkütücüler, düşle gerçeği bir araya getirip okuru iyi bir hesaplaşmaya davet ediyor. DEĞİŞİMİN DÜŞMANI ÖNYARGI Ürkütücüler, çoğunlukla insanları korkutan, üç metreye yakın boylu, kambur, kalın sesli, bol tüylü, sivri dişli, göbekli, korkutucu gözlü, boynuzlu, hayatını gece sürdürüp gündüz uyuyan korkunç yaratıklar. Onların topraklarına girmek cesaret isteyen bir iş. İnsanlar Ürkütücüler’in köyüne gidip lezzetli meyveler toplamak istediğinde, kendilerini korumak için mutlaka yanlarına sivri uçlu tırmıklar, odunlar, oraklar, meşaleler almak zorunda. Meşale çok önemli çünkü Ürkütücüler ateşten çekiniyor. Aslında Ürkütücüler, meyvelerini çalan bu insanlardan usanmış, onları uzak tutmak için daha da korkunç görünme çabasında. Roman, Ürkütücüler’den biri olan Oli’nin doğumuyla başlıyor. Oli’nin doğumu köyün yaşlıları tarafından “Kurtuluş Günü” ilan ediliyor. Kehanete göre Oli bir kahraman, onun dünyaya gelişi insanlarla ürkütücüler arasındaki anlaşmazlıkları sonlandıracak. Fakat bir süre sonra Oli’nin sıra dışı bir Ürkütücü olduğu anlaşılıyor. Oli’nin davranışları diğerlerinden çok farklı. Büyüdükçe sivri dişleri olması gerekirken bu dişleri çıkmıyor, Oli büyüdükçe işler karışıyor. Üçüncü yaşında görünmeye başlayan dişleri sivri değil düz, gözlerinde korkutuculuktan eser yok; boynuzları hiç de heybetli değil. Sanki köye kurtarıcı değil de şaklaban gelmiş gibi hissediyor yetişkin Ürkütücüler. Ona korkunç tıslama, kükreme dersleri veriyorlar ama Oli daha çok melodik sesler çıkarıyor. Vahşi dağ hayvanlarıyla beslenmesi gerekirken kendine yapraklardan salata hazırlıyor. Oli büyüse de hiç değişmiyor, tüyleri yumuşacık, bakışları sevimli. Oli doğduğunda kutlamalar yaptığı ve onu “beklenen kahraman” ilan ettiği için köyün tüm yaşlıları bin pişman. Oli, Ürkütücüler’in yüz karası. Ona “Sırıtık” diye isim bile takmışlar. “Beklenen Kahraman” Oli’nin herkesi şaşırtan başka bir özelliği heykeller yapması. Balçıktan insan heykellerini sergilemeyi bile düşünüyor. Hayatında onu olduğu gibi kabul edip seven bir insanla karşılaşınca bu fikri daha da güçleniyor. Bu insan “Çilli” adındaki kız. Oli ile Çilli, oyunlar oynayıp birbirini tanımaya çalışırken bu arkadaşlığa Çilli’nin babasından itiraz geliveriyor. Oli o zaman anlıyor ki kendine normal gelen şeyleri diğerlerine zorla kabul ettirmeye çalışan yaratıklar sadece Ürkütücüler değil, insanlar da aynısını yapıyor. Bakalım romanın sonunda Oli, kehanetteki gibi insanlarla Ürkütücüler arasındaki anlaşmazlıkları yok edebilecek mi… SANAT ŞAPŞALLIK DEĞİLDİR Canbaba, farklı olduğu için yok edilmek istenen Oli üzerinden okuru önyargılarla yüzleştiriyor. Bu yüzleşmeyi iki farklı eksende yaşıyoruz. Birincisi, insan lar ile Ürkütücüler’in farklı olduğu için birbirini ötekileştirmesi, ikincisi diğer Ürkütücüler’den farklı olan Oli’nin kendi toplumu içinde yaşadığı ötekileştirme. Oli’nin var olma mücadelesi aktarılırken ötekileştirilen birinin duygularına da tanık oluyoruz. Oli’nin yaşadığı ruhsal baskı, başarıyla aktarılmış. İçinde yaşadığı toplumun onu ötekileştirme hakkını kendinde görmesi ise irdelenen başka bir nokta. Ailesi tarafından “korkak” olarak nitelenen bir çocuğun, “Cesur”luk yapmak için yaşadıkları anlatının bir başka damarı. Ailelerin, çocuklarını kafalarında hayal ettiği gibi mi, yoksa da tüm eksiklikleriyle mi sevdiği konusunda bir tartışma açılıyor. Cesur’u babası cesur olduğu için mi seviyor yoksa? Korkak bir çocuğunun olması babayı neden bu denli rahatsız ediyor? Bu soruların yanıtları havada kalmamış, psikolojik değerlendirmeler satır aralarına, çocukları sıkmayacak oranda serpiştirilmiş. Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu Biğkem Karavus’un fantastik ve masalsı çizgileri, kurguya başarıyla ortaklık edip destekliyor. Heykeller yaptığı için eleştirilen Oli’yi en mutlu eden sözlerden biri de “Sanat şapşallık değildir!” Bu sözü ona, makrokosmosu simgeleyen, üzerinde evreni taşıyan bir balina söylüyor. Oli o balinayla nerede, niçin tanıştı? İnsanın yapısı hiç değişmeyecek mi? İki taraf birbirini anlamadığı sürece karşılıklı korkular hep sürer mi? İnsanın zayıf yanı nedir? Doğaya hükmedebilmemiz olası mı? Sanat ne işe yarar? Bu soruların yanıtlarını bulurken düşünüyoruz, eğleniyoruz ve kitap okumanın tadına varıyoruz. İşte tam da ihtiyacımız olan şey! n Ürkütücüler / Göktuğ Canbaba / Resimleyen: Biğkem Karavus / Doğan Egmont / 2018 / 172 s. / 8+ 16 9 Ağustos 2018 KITAP