Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Hissettiğim aşktan ziyade mutluluk, umut ve belki de gururdu’ Peter Stamm “Yedi Yıl”da, bir aşk üçgeni anlatırken verili değerleri, çağın önümüze koyduğu hedefleri, mutluluk formüllerini, ideal eşleri ve ideal aileleri sorguluyor. P eter Stamm’ın Yedi Yıl’ı bir sergi açılışında başlıyor. Orada yaşanan sıradan olayları okurken romanın iki ana kahramanını huylarıyla, sularıyla tanıyoruz. Kırk yaşlarında bir karı koca. Varlıklı, işlerinde başarılı, çocuk sahibi. Mutlu ya da ideal bir evlilik için tüm veriler bir arada. Ama mutluluk ve başarı görüntüsünün arkasında gizlenen hazin tabloyu da satır aralarında okumak mümkün. Bunun için de Sonja’nın kendinden yirmi yaş büyük ressam arkadaşı, serginin sanatçısı Antje anahtar, çözücü rol oynuyor. Roman esas olarak Alexander’ın yıllar sonra bu sergi vesilesiyle evlerinde misafir ettikleri Antje’ye anlattıklarından, daha doğrusu itiraflarından oluşuyor. İkili bir yapı var. bir yandan yakın geçmiş, sergi dönemi anlatılıyor, diğer yandan Alexander’ın itirafları ile geçmişe dönülüyor. Sonja ve Alexander, sınıf arkadaşları. Münih’te aynı okulda mimarlık okumuşlar. Okul yıllarında aynı arkadaş grubu içindeler. Güzel ve başarılı Sonja’nın grup içindeki diğer erkeklerle kısa ilişkileri olmuş ama evlenmek, hayatını birlikte sürdürmek için Alex’i seçmiş. Bu seçilme bilinçli ve karşı tarafça da biliniyor. Çünkü ilk bakışta rakiplerinin, diğer arkadaşlarının arasında Alex’in pek şansı yok. Sonja gibi üst sınıftan gelmiyor. Hırslı değil, okulda başarılı ama sınıf birincisi değil. Ama hepsinden daha yakışıklı. İLİŞKİLERDEKİ İKTİDAR MÜCADELESİ Sonja her şeyi planlı yapan bir kadın olarak geleceğini de tasarlamış. Kendi mimari bürosunu kuracak, başarılı olacak, çok para kazanacak. Kendi tasarladığı evde, yakışıklı bir erkek ve güzel bir çocukla örnek bir aile oluşturacak. Alex yakışıklı ama ortalama kişiliği ile Sonja’nın planı için en uygun eş. Çünkü Sonja, tüm ilişkilerde olduğu gibi aile içinde de bir iktidar ilişkisi bulunduğunu, bir yöneten bir de yönetilen olması gerektiğini biliyor. Sonja yöneten olacaksa, yönetilmeye en uygun kişi de eşi olmalı. Seçenekleri değerlendiriyor ve kararını veriyor. Aşka, insan ilişkilerine kuralcı, yararcı yaklaşım. Alex için de Sonja uygun eş, hayat arkadaşı ve iş ortağı. Çünkü Sonja güzel, iyi eğitimli ve hırslı. Üstelik üst sınıf bir aileden geldiği için Alex’in sınıf atlamasını da sağlayabilir. Bir “kazan kazan” ilişkisi. Peki bunun içinde aşk nerede? Zira Sonja’nın tavırlarından evlilikte aşkın pek de önemli olmadığını anlıyoruz. Onun için görüntünün “mutlu aile”ye uygun olması yeterli. Aynada ikisinin de güzel görünmeleri, öpüşmelerinin güzel olması yeterli. Bunun içinde tutku aramıyor. O şekle, görüntüye önem veriyor. İçerikle pek ilgili değil. Alex, Sonja ile evlenerek “doğru olanı” yapıyor ama gönlünden geçeni yapmadığını da ne kadar bastırsa da hissediyor. Peter Stamm, aşk üçgeninin üçüncü köşesini bu ruh haline ilintilendirerek kuruyor. Sonja’nın tam tersi bir kadın çıkartıyor Alex’in karşısına; Iwona. Arka kapakta çok iyi tanımlamışlar Iwona’yı, alıntılıyorum. “Silik, neredeyse çirkin, sessiz sedasız, ‘kendini birilerine, hatta kendine bile beğendirmeye dair her türlü umudunu yitirmiş’ gibi görünen Katolik, Polonyalı göçmen Iwona.” Sonja da Iwona da Alex’in karar aşamasında, yani mezun olup hayatını kuracağı aşamada ilişkide olduğu kadınlar. Sonja, arkadaş grubunun en gü zel kızı. Iwona bir birahanede gördüğü, arkadaşları ile iddialaşması sonucunda tanıştığı bir genç kız. Alex ilk bakışta hoşlanmadığı, ortak hiçbir noktası olamayacağını düşündüğü Iwona’ya derin bir bağ ile bağlanır. Sonja ile evlenip kendi mimari bürolarını kurduktan sonra da zaman zaman Iwona’yı arar, onun suskunluğuna, yoksul odasına sığınır, bir anlamda kendini sağaltır. Çünkü ideal olarak verilen yaşam biçimi, geleceğe yönelik hedefler, eş, iş, aşk; hiçbiri ona uygun değil. Bunu hiçbir zaman kendine itiraf edemez ama Iwona’ya her gidişinin nedeninin bu olduğunu hisseder. Sonja ne kadar maddeci, mimarlık mesleğinde simgelendiği gibi planlı, programlı ve iradeye inanan biriyse Iwona altı kalınca çizlen dindarlığı ile maneviyata, aşka ve kadere inanan biri. Tevekkülle Alex’i bekliyor, o geldiğinde de mutlu oluyor. Bunca zamandır neredeydin demediği gibi, bir daha ne zaman geleceksin, diye de sormuyor. Sonuç olarak da varlığı ve karnındaki bebekle hem Alex’in hem de Sonja’nın geleceklerinde belirleyici oluyor. BAŞARISIZ BİR YAŞAM Peter Stamm, Yedi Yıl’da (Temmuz 2018, Çev. Regaip Minareci, Nebula Yay.) bir aşk üçgeni anlatırken verili değerleri, çağın önümüze koyduğu hedefleri, mutluluk formüllerini, ideal eşleri ve ideal aileleri sorguluyor. Bir üst okuma ile Alex’in Sonja’nın hırslarının ve hedeflerinin kurbanı olduğunu düşünsek bile biraz derinleştiğimizde Alex’in hiç de olumlu bir kahraman olmadığını görüyoruz. Tıpkı Sonja gibi o da tercihler yaptı, ideal diye sunulan hayat biçimine yöneldi, yüreğinin değil aklının sesini dinledi. Dışarıdan bakınca mutlu ve başarılıydı ama istediği hayat gerçekte bu olmadığı için sonuçta her açıdan mutsuz ve başarısız bir yaşam kurup sürdü. Stamm, İsviçre’nin son yıllarda en çok konuşulan yazarlarından biri olarak tanıtılıyor. Eserleri otuz yedi dile çevrilmiş. Alain de Botton, “İsviçre’nin yaşayan en büyük yazarı Peter Stamm’ın eserleri şiddetle tavsiye edilir” diyor. Stamm başarıya zor ulaşmış. İlk üç romanını yayıncılar reddetmiş. Yirmi dokuz yaşında dördüncü romanı Agnes yayımlanma şansına kavuşmuş. 1999’da Almanya’nın Fethi Naci’si Marcel Reich Ranicki’nin Stamm’ın öykülerinden oluşan Blitzesi’i sezonun en önemli kitaplarından biri seçmesi ile üne kavuşmuş. Ondan sonra da hemen her yıl ödül almış, burslar kazanmış. Yanlış saymadıysam 18 kitabı yayımlanmış. Sahne ve radyo oyunları var. Velut bir yazar. Türkçede daha önce öykülerinden oluşan Böylesi Bir Günde (2009, İthaki Yay.) ve Uçuyoruz (2010, İthaki Yay.) romanı yayımlanmış. Stamm kendi sözleriyle “insanlar ve insanlar arasındaki ilişkiler hakkında” yazıyor. İyi bir anlatıcı. Sade bir anlatımı var, zaman zaman biraz betimleme yapıp biraz daha ayrıntıya girse diye düşünüyorsunuz ama okudukça minimalist anlatımı içinde ayrıntıları kaçırmadığı gibi ince ince işlediğini, insanın varoluşsal sorunlarını tartışmaya açtığını de fark ediyorsunuz. n 10 9 Ağustos 2018 KITAP