25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Duyguduyarlık kolanında anlatı... msaslankara@hotmail.com www.sadikaslankara.com İmge, kurgu, biçem vb. dışında anlatıda sözcük aracılığıyla büyü yaratmaya girişmek, yazarların pek gönül indirmediği bir tutum. Oysa bu yaklaşım, metni matematiksel temele daha çok yaklaştırırken duyguduyarlık bağlamında yazarı sarsıp besliyor da. E debiyat metni elbette kalem hüneri ama yanı sıra apaçık bir matematik metni. Okur, aktarılan olaylara bakarak kavrar belki bunu ancak yazar matematiksel bütünlük için yoğun çaba harcar yine de. Metnin matematiği, olayları kurgulamaktan ibaret değil o hâlde. Dilselanlatısal ezgiden yerleştirime, sözdiziminden imgeye, anlatmaktan anlamlandırmaya, biçimden biçeme, yan anlamdan işlevsel ayrıntıya, sözcük kimyasından simyasına hemen her yapı taşı, metindeki matematiği somutlar. “Soy yazar”, böylesi matematik denge kurmayı, bunu sürdürmeyi başaran imzadır işte. Bir romanın şiir gibi okunabilmesi, şiirin bale tadı bırakması, öykünün film algısı uyandırması hep bu matematikle olanaklı. Kuşkusuz bunlar yazınsal metinde içkin matematik akıl aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Matematik aklın ürettiği yazınsal metin, yüksek bir yazınsal büyü yaratılmasının da önünü açıyor. Günümüz soy yazıncılarından Kâmuran Şipal’in yeni romanı Dua Çiçeği (YKY, 2018), bizi bu olgu üzerinden bir kez daha estetize edilmiş matematikle buluşturuyor. KÂMURAN ŞİPAL; “DUA ÇİÇEĞİ”… Dua Çiçeği’nde, dolayımlı anlatıcı, görece inzivada, kendi seçimi yalıtılmış bir Şipal sevginin, nice yoksunluk da yaşansa nasıl bir güce sahip olduğunu gösteriyor. yaşamın içindedir. Pansiyonuyla arkadaşının eşi, küçük kızları birlikte yaşadığı ev arasında gider gelir. Orada, küçük kızın geçici bakıcısı on sekizon dokuz yaşlarındaki Fadime’yle dolu üç ay tüm yaşamının özeti olur anlatıcının: “Fadime’nin ellerinde, kendisine çaylar, kekler buyur eden uzun parmaklarında bir şey vardı(r) sanki, bir an kendi başlarına bırakılsalar uzayacak, uzayacak, onun iç dünyasının derinliklerinde soluğu alacaktır” (s. 29). ÖYKÜDENLİK... Hatice Günday Şahman; ‘Kırmızı Etek’…atice Günday Şahman’ın ilk öykü kitabı Kırmızı Etek (Ayizi, H 2017) adını taşıyor. Gönderge açık, kadın sorunları odağında bir öyküler toplamı. Öykülerinde kadın acılarıyla kahırlarına, hüzünleriyle içlenişlerine yoğunlaşırken yer yer melodramatik etkilenimlere, hedef doğrultusunda kaleme alındığı izlenimi bırakan yapaylaşmaya kaydığı oluyor Hatice’nin. Örneğin, “Gençlik İşte” öyküsünde bütün olasılıkları sayıp dökerek kızının uğradığı tecavüz karşısında suskunluğu yeğleyen annenin, onun hamilelik olasılığını göz ardı etmesi insana bunu düşündürüyor. Aynı şekilde “Raylar ve Yaylar”da yazar anlatmaya kalkmadan usta işi yan anlam, işlevsel ayrıntı yerleştirdiği hâlde, anneyi çıkabileceği sınıfsal, Dünyanın Öyküsü’nde “Unutulmaz Öyküler”, Agora’da “Öykülük”, İmge Öyküler’de “Öykü Dediğin” başlıkla rıyla yazdım yıllarca. Bu köşedeki ilk “Öyküdenlik” yazısı 30 Mart 2017’de yayımlandı, aradan neredeyse bir buçuk yıl geçti. Sayın Eren Cendey de kimi okurlar gibi başlık üzerine e leştirisini dile getiriyor: “Günümüzde yaratılan bir köşenin adının ‘Öykü kültürel yapıdan denlik’ olması hele ki Cumhuriyet dergide bana hoş görünmüyor.” soyutlayıp da 13.4.2017’deki ikinci “Öyküdenlik” getiriyor bir bi yazısında Adil İzci’nin aşağıdaki ileti çimde. Hatice Günday Şahman sini paylaşmıştım. Bunu bir kez daha Öykünün “iç alıntılıyorum: dökme” olma “Siz ‘öykü+den+lik’ sözcüğünde, dığını, “klişe”den uzak durmak gerektiğini den ekini, adın den durumu bağlamında bilen (s. 110 ), iyi öyküler kaleme alan, kullanmış ve sözgelimi ‘öyküden yana öyküleme yetisine sahip bir yazar Hatice. olmak’ gibi bir anlam öngörmüşseniz Tutabilse kendisini, karışmasa öyküye, diyecek bir söz olmaz; güzel bir buluştur sıkboğaz etmese onu, istediği yöne çevir bu... / Ancak galatı meşhurlar benzeri, meye yeltenmese keşke. Öykümüzde yer öykü sözcüğüne aynı işleve sahip Farsça açma gereği duyuyorum yine de. dan eki ile Türkçe lik ekini art arda geti rerek bu sözcüğü oluşturdunuzsa bu doğ “Öyküdenlik” için not: ru olmaz. O hâliyle sözcük, ‘öykülüklük’ Daha önce öykü üzerine, AdamÖykü ile anlamına gelir.” n İkili arasındaki ilişki, Fadime’nin yarım bıraktığı liseyi dışarıdan bitirmek istemesi, kendisinin de fen fakültesi matematik bölümü mezunu olarak ona geometri dersi vermeyi üstlenmesiyle farklı bir biçime geçecek, sessizlikte için için büyüyen bir gizli aşk hikâyesi gelişecektir. Öyle ki “Fadime’nin çok sevilen bir şeyi sarıp kucaklar gibi kalemi kavrayan parmaklarına dokunmak, Fadime’nin parmakları kalemi nasıl sarıp sarmalamışsa, (onun) gerçek niyeti(.) de Fadime’nin parmaklarını öyle sarıp sarmalamak” (s. 30) olmuştur artık. Derken roman, bir başka dolayımlı anlatıcıyla renklenir. Bunlar “Allah’ın ayetleri” (s. 41) olarak anılan farklı çiçeklerdir. İşte o zaman bir başka düzlem açılır anlatıda. Çiçekler genç adamı annenin çiçeğine taşır, Fadime de küçük kızın yaşlarındayken kendisine Fadime Ablalık yapan bir başka abla olur. Bütün bunların buluşturucusu gizli birer anlatıcı olan çiçeklerdir. Kâmuran Şipal, erişkinlerle çocukların bu arada ergenlerin dünyasını, bir ebrunun iç içe birbirine karışan ama sınırlılıkları çiğnemeyen evreni olarak kurarken sisli, puslu bir anlatı düzlemine buyur eder okuru. YAZINSAL METNİN YENİ KALMAYI BAŞARAN ÇAĞ AŞIRI YÜZÜ… Dua Çiçeği, oda müziği havasında yayılırken ardı sıra “anımsayışlar” odağında bir dizi “öykü”yle anlatıyı taçlandırıp bütünlüyor. Nitekim roman bir delikanlının çocukluğuna dönük anımsayışıyla yükselişe geçip tamamlanırken söz konusu anımsayış dizisi de bu dolantıya eklemleniyor. Kâmuran Şipal, ezgisel değeri yüksek zengin dil işçiliği yayan, güzellik matematiğiyle yükselttiği anlatısıyla okuru böylesine bir ortak duyarlık paydasına çağırırken kendisine “soy yazıncı” denmesinin hem gerekçesini döşüyor hem de kanıtını koyuyor ortaya. Her birinin değeri ayrı ayrı verilen sözcük dağarı, sözdizimleriyle okura yaşatılıp deneyletilen incelikler bizi akılla üretilmiş duygu yoluyla köklü duyarlıklar önüne çıkarıyor hep. Öyküleriyle romanları, örtüşürlük sergilese de zincirleme tepkimelerle, daha çok kaydırma, yansıtma ve sıçramalar eşliğinde, bunları birbirinin zorunlu gerecine dönüştüren Şipal, kurduğu anlatı evrenlerini derin bir yalnızlığın temeline harç yapmaktan hiçbir zaman geri durmuyor: “Birkaç kez değişik yerlerden yeniden işitti Fadime’nin sesini. Derken ses giderek yavaşladı, ardında bir boşluk, bir düş kırıklığı bırakarak, bir daha işitilmemek üzere sustu” (s. 62). Dua Çiçeği’nde farklı çiçekler, duygu yayılımıyla özel rol üstleniyor, renkleriyle kokularını, sevgi, ilgi, vefa vb. insanbitki arasında yaşanabilecek karmaşık yaşam örüntüsünde öne çıkarıyor. Buradan derdiklerini farklı bir renkkoku matematiği kurup anlatı evrenine yerleştiriyor. Şipal, hep önde tuttuğu sevginin, nice yoksunluk da yaşansa nasıl bir güce sahip olduğunu gösteriyor bize. Onun okurla paylaştığı roman evreni, karakterler bir duygu eşiği ortaya koyuyor ama burada kalmıyor, sonunda bir kült duyarlıkla yapıtı okurun iç dünyasına yerleştirmeyi de başarıyor. n 18 9 Ağustos 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle