25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dergicilikten doğan Türkiye Yayınevi 1966’da kırkıncı yılını dolduran, Tahsin Demiray’ın ölümünden (1971) sonra ticari hayattan çekilen Türkiye Yayınevi, 1980’lerin sonuna doğru kapandı. 2000’lerde, Tahsin Demiray’ın kitaplığının sahaflara satılmasıyla dergicilik, roman, tarih konularında, eğitim ve çocuk kitapları alanında çok önemli işler yapmış bir yayınevi tarihe karıştı. B abıâli, Türkiye basınının kalbidir. Burada pek çok yayınevi kurulmuş, pek çok kitapçı kapanmıştır. Batan, kapanan, daha sonra tekrar çıkan ya da yepyeni iddiayla ortaya atılan yüzlerce dergi vardır. Türkiye Yayınevi’nin özelliği ise öncelikle yaptığı dergi yayıncılığı ile işini büyüterek Babıâli’nin büyük ve unutulmaz yayınevleri arasında yerini almasıdır. Türkiye Yayınevi’nin kurucusu Tahsin Demiray (9 Ekim 190325 Haziran 1971) bir ilkokul öğretmenidir. Bolu ve İstanbul’da öğretmenlik yapmıştır. 1923’ten sonra yayın hayatının içinde yer alan Tahsin Demiray, 1925’te Türk Çocuk Edebiyatı Neşriyat Evi’ni kurmuştur. Demiray’ın ifadesine göre ilk yayınladıkları eser, 1 Nisan 1925’te çıkmaya başlayan Resimli Mecmua isimli dergiydi; 1929 yazına kadar yayımlanmış ve dördüncü cilde kadar gelmiştir. 1928’de Harf Devrimi sırasında adı Mektep Neşriyat Yurdu’na çevrilen adıyla ilkokul kitapları basan yayınevi, seri üretim için bir mürettiphane oluşturup modern makineler sayesinde 1929’dan sonra yeni harflerle üretim yapmıştır. Türkiye Yayınevi ismini alışını, kurucusu Tahsin Demiray şöyle anlatır: “Bu (Türkiye Yayınevi) adı asıl 1936’da konmuştur. Çünkü o tarihte çocuk ve okul yayınımız sadece bir kol hâline getirilmiş ve asıl yayın planımız çok çeşitli mevzuları içine alacak şekilde genişletilmiştir. Çocuk ve okul yayınından sonra ilk olarak açtığımız Ev ve Kadın yayınları kolu olmuştur. 1936’ya kadar memleketimizde zaman zaman kadın mecmuaları çıkarılmıştı fakat planlı ve geniş bir ev neşriyatına teşebbüs edilmemiş veya böyle muvaffakiyetli bir çalışma kaydedilmemişti. Yayınevimiz 1937’de Ateş mecmuasile başladığı Gençlik Yayını’nı, 1938’de Yıldız mecmuası ile genişletmiş ve bu yayın kolumuz da bu suretle kurulmuştur. 1939’da doküman, tarih ve coğrafya eserlerine başlanmış ve onu takip eden yıllarda kitap yayınımız genişletilmiş ve yirmi yıl bu suretle tamamlanmıştır. Yayınevimizin neşrettiği eserler, yirmi yıldan daha evveline gitmekle beraber biz 1925’te eski harflerle neşrine başladığımız ve dört sene çıkardığımız (Resimli Mecmua) ya ilk eserimiz gözile bakarız.” YAYINEVİNDE TAZE BEYİNLER Dergicilik faaliyeti başarılı bir şekilde sürerken Türkiye Yayınevi’nin kadrosu genişler ve birbirinden yetenekli, önemli insanlar yayınevi kadrosu içinde yer alır. Tahsin Demiray’ın yakın dostlarından ve Babıâli duayenlerinden Mazhar Apa bu durumu anılarında şöyle açıklar: “1936’da adını Rakım Çalapala’nın koyduğu ve yazı işleri müdürlüğünü yaptığı Yavrutürk çocuk dergisiyle yeniden yayıncılığa başlıyor. İşleri genişleyince vilayet konağının hemen bitişiğindeki İlhami Safa Bey’e ait bina ile matbaayı satın alıyor. Çocuklara hitap eden yayınların yanı sıra ailelere, sinema severlere, kadınlara sunulacak dergiler çıkarmaya yöneliyor. Bunun için de taze beyinler peşine düşüyor.” Aptullah Ziya Kozanoğlu, Mahmut Cahit Gündoğdu, Cemil Cahit Cem ve Rakım Çalapala daha önceden Türkiye Yayın evi’nin çeşitli yıllara ait katalogları... Tahsin Demiray (19031971) çevresine topladığı kişilerdir. Bunlar Lise tahsilini bitirmiş, yüksek öğrenime devam eden, bir yandan da gazeteciliğe bulaşan çok yetenekli gençlerdir. Daha sonra, kendisi gibi bir öğretmen olan Burhan Bilbaşar ile sonradan yayın hayatımızda hepsi birer şöhret olan Kemalettin Tuğcu, Sezai Solelli, Sedat Akpınar gibi becerikli kimseleri bu çatı altında topluyor. Bunların hepsine ayrı ayrı birer derginin bütün sorumluluklarını vererek çeşitli zümrelere hitap eden dergileri piyasaya sürüyor. Yavrutürk, Evİş, Yıldız, Moda, 1001 Roman, Hafta, Çocuk Haftası bunların başlıcalarıdır. Böylelikle Tahsin Demiray, bugün birkaç büyük gündelik gazete ve Gelişim Yayınevi’nde uygulanan bu usulü ilk defa kullanan yayıncı oluyor. Bu mektepte kimler yoktu ki! Mustafa Rona, Zahir Güvemli hemen aklıma gelen demirbaş personel, ressamlardan Ercüment Kalmık, Sururi, Firuz, Behçet, Avni, Hulusi, Nezihi ve daha başkaları... Bütün bunlar, vaktiyle ev olarak yapılmış bu ahşap binanın muhtelif odalarında birkaçı bir arada icrayı sanat ederlerdi. Sonradan Türkiye Yayınevi kitap yayınlamaya da başladı ve roman yayıncılığında büyük başarılar kazandı. KARİKATÜRİSTLER, ÇOCUK KİTABI YAZARLARI VE ROMANCILAR Türkiye Yayınevi, dergi yayıncılığı dışında da önemli işler yaptı. Bunun en önemli nedenlerinden biri, kendi alanlarında uzman ve bilgili insanların toplanıp çalıştığı bir yayınevi olmasıydı. Bu kişilerden Zahir Güvemli’nin özel olarak basılan anılarında, Türkiye Yayınevi bölümü uzuncadır ve önemli bir yer tutar. Yayınevinin âdeta kısa bir tarihçesi olarak okuyabileceğimiz bu bölümde, Zahir Güvemli, Türkiye Yayınevi kadrosunu anlatır: “Türkiye Yayınevi’deki faaliyetim muhtelif sahalarda yazı yazmak veya karikatür yapmaktan başka editör olarak devamlı surette her gün orada bulunmamı gerektiriyordu. Mektepte her gün öğleye kadar dersim olduğu için öğleden sonralarını orada geçiriyordum. Nefise hanım bermutad meşhur cümlesiyle bana kapıları açar, ben de odalara bir merhaba sarkıttıktan sonra makinenin başına otururdum. Nefise Hanım’ın solundaki odada iki tane mühim şahsiyet vardı: Küfürbaz Mustafa ve çocuk romanları yazmak için bütün gününü geçiren Kemalettin Tuğcu. Küfürbaz Mustafa bir ilkokul öğretmeniydi fakat gayet hoş sohbet ve bol miktarda küfür eden bir insan olduğu için kendisinden çekinirdik. Ben babamın nota defterlerini Mustafa Rona’ya vermiştim çünkü Türk musikisine bîhakkın vakıf bir adamdı. Kemalettin Tuğcu’ya gelince. Bu zat ayaklarından rahatsız olduğu için baston kullanır ve her gün bastonuna dayanarak Türkiye Yayınevi’ne kadar gelirdi. Kuzguncuk’ta oturuyordu. Yazdığı romanları o zaman pek ciddiye almazdık. Fakat bunda ne kadar büyük hata ettiğimizi, aradan kırk sene geçip o romanlar bugünün şaheserleri arasına girince anladık. Sezai Solelli de kafileye iltihak edince bizim takım tamam oldu. Sezai, tahsilini liseyi bitirinceye kadar götürmüş, genç ve çalışkan bir adamdı. İngilizcesi fena değildi. Yalnız solak olduğu için soyadını Solelli almıştı. Üç tane demirbaş karikatüristimiz vardı: Sururi, Altan Erbulak ve Firuz Aşkın ki bu sonuncusu birkaç sene sonra Amerika’ya göç etti. Daha ziyade illüstrasyon üzerine çalışır ama canı istediği zaman gayet nefis karikatürler de yapardı.” 1966’da yayın hayatında kırkıncı yılını dolduran Türkiye Yayınevi’nin Canlı Tarihler (6 cilt) isimli yaşayan önemli kişilerin anılarını, İsmail Hami Danişmend’in İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi (6 cilt) temel Osmanlı kroniklerinden bazılarını yeni harflere aktarıp basması, tarih alanında da şöhretini artırmıştır. Tahsin Demiray’ın ölümünden (1971) sonra ticari hayattan çekilen Türkiye Yayınevi, 1980’lerin sonuna doğru kapanmıştır. 2000’lerde, Tahsin Demiray’ın kitaplığının da sahaflara satılmasıyla dergicilik, roman, tarih konularında, eğitim ve çocuk kitapları alanında çok önemli işler yapmış bir yayınevi tarihe karışmıştır. n 14 9 Ağustos 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle