Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
175 ‘Elia Kazan Ben Kepçe’ “Nuran Birand Gözaydın Hanımefendi’nin anısına” 4326 Kayseri kökenli, İstanbul doğumlu Elia Kazan (19092003) dünya sinemasının öncü yönetmenlerindendi. Yazarlığını da önemserdim, romanlarından yerli bir yazarın Amerika maceralarını okurmuşçasına tat alırdım. Zülfü Livaneli’nin temmuzda piyasaya çıkan çoksatarı “Elia ile Yolculuk”u okurken otuz yıl öncesine ait bir anekdotu anımsadım. 1988 ilkyazında New York’taydım, Barnes and Noble Kitabevi’nde piyasaya henüz sunulan Kazan’ın özyaşamöyküsü “Elia Kazan A Life”ı görür görmez almıştım. O dönemde Yapı Kredi’de genel müdür yardımcısıydım ve Merkez Ajans, bankanın reklam işlerinden sorumluydu. Şirketin patronu Nazar Büyüm, aynı zamanda Adam Yayınevi’nin ortaklarındandı ve iyi bir diyalogumuz vardı. O da Kayseri kökenliydi ve Elia Kazan’ın dostlarındandı, kitabı hemen okumayacaksam rica etmişti. Koltuk ambarımda okunmayı bekleyen bir düzine yapıt vardı, 850 sayfalık ciltli kitabın kapağını çıkarıp derhal vermiştim. Aradan yaklaşık bir yıl geçmiş, kitabım geri gelmemişti ve o süre zarfında nedense onu okuma iştahımı yitirmiştim. En iyisi kitabı Nazar Büyüm’e armağan etmeliydim, kabına özel bir not iliştirerek kendisine yollamıştım. 4327 14.03.1989 günü kitap geri geldi, içinde Nazar Büyüm’ün inci gibi yazısıyla kısa bir mektup da vardı: “Sevgili Selçuk Bey, Hz. Nuh sabrı ile beklediğiniz, ince hatırlatmalarla, sonunda dayanamayıp ceketini de gönderdiğiniz, pek de sıradan olmayan ‘Bir Hayat’ı size iade ediyorum. Okunmuş olarak ve teşekkürlerimle. Kitabın pek çok bölümünü, sayfasını, paragrafını keyifle okudum. Epey öğrendim; Ne, niçin ve nasıl... Dikkatimi iki nokta çok çekti: 1 Kazan, çocuklarından hemen hiç söz etmiyor; hemen herkesi, her şeyi anlatıyor da onları anlatmıyor. 2 “İtiraf”ları, aksini söylese de kalbinde bir yara. İlginç, öğretici bir kitap. Bir de, tuzağa düşmemek gerek… Hep aşağıdan alıyor, kendini çoğu yerde kötülüyor, kabahatli buluyor ama tümünün altında gene bir Kayserili kurnazlığı sezinliyor insan. Gene de seviyorum bu seksenlik ‘son of a bitch’i.” 4328 Ve kitabın ön yüzünde beni bir sürpriz bekliyordu; o tarihlerde İstanbul’a geldiğini bile duymadığım Elia Kazan’ın bana bir mesajı vardı: “Çok Sevgili Selçuk Altun dostum, daha doğrusu dostumuz, Nazar Büyüm senden bahsetti ve ne sevimli bir fırlama olduğunu anlattı, sonunda ona fotoğrafımın bulunduğu kitap kabını yollamışsın. Haklısın, tüm dostlarıma o benim de son armağanımdır.” [Kitabı kutsal bir emanet gibi saklıyorum ama nedense onu henüz oku(ya)madım. Bunda ölümünden sonra 2005’te çıkan, Richard Schickel’in yazdığı “Elia Kazan: A Biography”ı zevkle okumamanın da suçu olabilir.] 4329 Kadim sahaf Püzant Akbaş’tan dinlemiştim; Dvin, Ermenistan’ın en eski başkentlerinden birinin adıdır, Artvin ise “Dvin’in ardı” anlamına gelirmiş. Püzant, Ermenicede Bizans demektir ve o askerliğini Artvin’de yaptı. Osmanlı döneminde Artvin’in adı Livane’ymiş ve Zülfü Livaneli’nin dedesi 93 Harbi’nde Artvin’den Erzurum’a göçmüş. Hemşerimin “Elia ile Yolculuk” adlı kitabında gezi ve anı dokuları var, ona bir ad önermem gerekseydi “Elia Kazan Ben Kepçe” derdim. 4330 “Babil Kulesi’nde Buluşalım Dünya Dilleriyle Tanışalım”danMehmet Nuri Yıldırım: Çok dil bilen (poliglotlar): Tarihte bilinen ilk poliglot (çok dil konuşan) MÖ 13263 arasında yaşamış olan Pontus Kralı Mithradates’tir. Türkçe okunuşuyla Mitradat, egemenliği altındaki 22 ayrı etnik grubun dillerinin hepsini konuşuyordu. Günümüzde en fazla dil bilen insanların başında gelen Belçikalı dil bilimci Johan Vandewalle 35 dil bilmektedir. On üç yaşında Türkçeyi öğrenmeye başlayan Vandewalle, 2005’te Ali Şir Nevai Ödülü’yle tarafımızdan taltif edildi. 4331 Şampiyon: Şam… … piyon. 4332 “Doğu’da mucizeler din yolunda olur ve onları peygamberler yaratır. İlk kez, Atatürk, din yolunda değil, millet yolunda mucize yaratan adamdır.” Vizyoner iş adamı Kâzım Taşkent (15.10.1973) 4333 Sabahattin Kudret Aksal’dan (Adam Sanat, 1989) : SOKAĞA ÇIK Kalk sokağa çık diyor şeytan, Bir ağacın dibine tüne Cıgaranı yak, yıldızları Say, ayışığında damların Üstünden, bacaların, uçan Duman rengi bulutları gör, Otları okşa, ayazında Gecenin, ürperen otları. (YKY’dekiler bile bilmeyebilir; S.K. Aksal, Yapı Kredi’nin eski yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü Tayfun Bayazıt’ın annesinin amcası olurdu. Onun sanat ve edebiyatla da arası iyidir; bir de Enis Batur’a aynı selamı yollar, “Söyle ona artık denemeyi bıraksın da yazmaya başlasın.” 4334 Küresel kültürazzi: Friedrich von Schiller masasının altında çürük elmalar saklar, yazmaya başlamadan önce onları var gücüyle koklardı. / Colette’e kedilerinin pirelerini ayıklarken ilham gelirmiş. / Charles Dickens ilham için morglarda günlerce gezerken Lord Byron’ın kesinlikle seks yapması gerekirmiş. / Charles Baudelaire’in masasının ucundaki kafeste minik bir yarasa olurdu. / Henrik Ibsen evcil hayvan niyetine akrep beslerdi. / Agatha Christie, Benjamin Franklin, D. H. Lawrence ve Victor Hugo banyoda yazardı. / Graham Greene, Ernest Hemingway, Goethe, Sylvia Plath ve Leo Tolstoy sabah altıda yazmaya başlardı. / Martin Amis çocuk kitapları yazabilmesi için beyin sarsıntısı geçirmesi gerektiği kanısındaydı. / Gustave Flaubert’a göre George Sand, “İçi mürekkep dolu büyük bir inekti.” / Virginia Woolf da ayakta yazardı. / Amy Lowell, Mark Twain ve Rudyard Kipling yazarken puro içerlerdi. / Yazmaya başladıklarında Ernest Hemingway 16, J.D. Salinger 17, Fyodor Dostoyevski 19, Oscar Wilde 20 ve Gabriel Garcia Marquez 22 yaşındaydı. / “Araba sürerken, duş alırken, sosyalize olurken hatta uyurken okuyabilsem, okurdum.” Elizabeth George. / Öncü Beat Kuşağı yazarı Jack Kerouac, “Katoliğim intihar edemem onun için kendimi içerek öldüreceğim” derdi. Sirozdan öldüğünde 47 yaşındaydı… 4335 Üniversiteden sınıf arkadaşım İbrahim Büyükyüksel’den 04.08.2017 sabahı keyifli bir not aldım; yaklaşan yaş günümü kutlarken ağustos yazımla ilgili bazı gözlemlerini sıralıyordu. k. İskender’in “Rahibinden Satılık Kilise”sinden yaptığım alıntıyı okurken Boston’da Watertown dolayında dolaşırken bir kilisenin ön cephesinde gördüğü “Satılık Daireler” levhası aklına gelmiş. İrdelediğinde, rahiplerin taciz ettiği çocuklar davasında kilisenin çarptırıldığı tazminatı ödeyebilmek için bina avlusuna, condominium tarzında daireler yaptırılıp satıldığını öğrenecektir. 4336 Spotify’dan 1987 ürünü bir Cliff Richard önerisi: “Some People”. 4337 Bosphorus Review of Books, Türk edebiyatına öncelik veren bir İngilizce online dergi, yöneticisi Luke Frostick ile beşinci sayıları için bir söyleşi yaptık. “Bankacılık geçmişiniz yazma eyleminizi etkiledi mi?” sorusunu ilginç buldum. “Bankacılıkta zaman çok önemlidir, onun için kısa yazarım ve kısa kitaplar okumaya öncelik veririm” demiştim. 4338 2017, gizemli aktör ve küresel film yönetmeni Yılmaz Güney’in (19371984) sekseninci yaş yılıdır! Gençliğinde iyi bir okurdu, nitelikli bir senarist ve yazar oldu (Boynu Bükük Öldüler” adlı yapıtıyla 1972’de, ilk Orhan Kemal roman ödülünü kazanmıştı). Kısa ömrünün on iki yılı hapishanelerde geçmişti, karısı Fatoş Güney’e yazdığı ve bilahare “Selimiye Mektupları” adıyla kitaplaştırılan mektuplarında da edebi tat eksik değildir. Paris’te ünlü Pere Lachaise Mezarlığı’ndaki (tevellüt on ikinci yüzyıl) “edebiuykudaşları” arasında Karel Appel, Apollinaire, M. Angel Austrias, Jane Avril, Balzac, Henri Barbusse, Gilbert Becaud, Sarah Bernhardt, Georges Bizet, Maria Callas, Claude Chabrol, Frederic Chopin, Colette, Auguste Comte, Corot, Alphonse Daudet, Eugene Delacroix, Gustave Dore, Isadora Duncan, Paul Eluard, Max Ernst, La Fontaine, GayLussac, Ingres, Edmond Jabes, Ahmet Kaya, Ferdinand de Lesseps, Modigliani, Moliere, Yves Montand, Jim Morrison, Georges Moustaki, Alfred de Musset, Gerard de Nerval, Georges Perec, Edith Piaf, Pisarro, Marcel Proust, Jules Romains, Raymond Roussel, Simone Signoret, Paul Signac, Gertrude Stein, Oscar Wilde ve Richard Wright da vardır… (Anılarına saygıyla.) 4339 Çılgın Jim Morrison (19431971), The Doors grubunun solisti, besteci ve şairdi. Hakkındaki efsanevi anekdotlar ölü münden sonra çoğaldı; o “ikon” statüsüne çıkarıldı. Gösterilen aşırı ilgi ve taciz yüzün den Pere Lachaise’deki mezarının başında güvenlikçiler 24 saat nöbette. >> 8 2 Kasım 2017 KITAP