22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ONUR YAZARI >> “insan ilişkilerinde kavgayı, hırçınlığı yazmama” nedeni. Evet, çok acı öyküler okuyoruz kaleminden. Ancak kimi öykülerinde hiç beklemediğimiz noktalarda öyle şeyler yaptırıyor ki öykü kişilerine, bir iyicillik kaplıyor içimizi. Örneğin, ‘Mercan’a Güzelleme’nin finalinde yaşlı koca Ağa Maruf’un karısına tavrı; örneğin ‘Bir Varmış...’taki babaanne Bahubike’nin eski gelini Mücevher’e ve onun kocası Sefer’e tavrı... ‘Gitmeyi Bilmek’teki gazetecinin karısı ile Nesim arasındaki vefa ilişkisi... Bunlar hemen aklıma gelenler. Bu iyicillikte bir zamanlarki Hatay’ın insan dokusunun da payı olmalı. Edebiyatını çok etkileyen bölge, Hatay. “Beni orası oluşturdu,” diyebileceği kadar. Şöyle anlatmış Ayla Kutlu: “İnsanlarının birbirinin inançlarına ve haklarına saygılı olduğu, birbirini anladığı, birbirinin iyi yanlarına açık olduğu yerlerde büyüdüm. Irklar, dinler, uluslar, diller, kültürler burada karmakarışık olmuştu. Bu karışım, hem yaşam biçimi olarak güzellikler çıkarmıştı hem de insanların birbirine neredeyse sonsuz hoşgörülü davranmasını sağlamıştı.” 1984 AYDINLAR DİLEKÇESİ... Saygısızlık, samimiyetsizlik gibi şeyler olmadığı sürece Ayla Kutlu hoşgörülü. Hem de sadece insanlara karşı değil. O büyük bir hayvansever. Meşhur kedilerinden, bir kitabını ithaf ettiği Abbas’a yetişemedim ama son kedisi İğde Zarif Hanımefendi’yle tanıştım. Onun kaprislerini nasıl hoşgörüyle karşıladığına tanık oldum. Kediciğin marka tercihleri vardı! Tavukta şu, hindide ille bu marka olmalıydı. Aksi hâlde ağzına lokma koymuyor, gece gündüz Ayla annesine bağırıyordu. Ayla Kutlu kedisinin tercihlerine saygılıydı. Şöyle diyordu: “Ona sevgimi verme imtiyazını bana lütfetti. Sırtımda taşısam hakkıdır...” İğde’nin vadesi dolduğunda, tüm üzüntüsüne karşın, son dakikaya kadar kucağında tutarak ölümüne eşlik etti. Ölümler karşısında büyük bir metaneti var Ayla Kutlu’nun, bunu dost kayıplarında da gördüm. Gereğini yapıyor, dimdik duruyor; fırlamış tansiyonu, içine akıttığı gözyaşları dışarıdan fark edilmiyor. Ayla Kutlu’nun, hayatın en acımasız sahnelerindeki dimdik duruşunu da anımsatmak isterim. Yıllar önce, 15 Mayıs 1984’te yargı önüne çıkan Aydınlar Dilekçesi davasında, mahkeme heyetine tanık olarak verdiği ifadeler akılda tutulmalı: Dilekçenin bir imza gününde önüne geldiğini, okuduğunu ve onaylayarak imzaladığını belirterek “Dilekçenin gideceği makam belliydi, ülkemizdeki insanların daha iyi yaşaması için tedbirler alınması gerektiği belirtiliyordu. Kendim imzaladıktan sonra on arkadaşıma da imzalattım,” dedi. Bu arada, söz alan Avukat Olcay Mis, tanık Ayla Kutlu’ya, “Kendi ifadesiyle sanık durumuna düşebileceğini,” hatırlatarak “bundan çekinip çekinmediğinin” sorulmasını istedi. Ayla Kutlu, “Dilekçeyi korkmadan imzaladım. Arkadaşlarıma da iyice okutup imzalattım,” dedi ve ekledi: “Bu davada sanık olmayarak haksızlığa uğramak istemem. Çünkü dilekçedeki gerekçeleri ben de savunuyorum...” Yaşam boyu sürdürdüğü bu yürekliliğin, basın yoluyla yurt çapında duyurulduğu benzer bir örneğini, 10 Şubat 2017 günkü eylemde de gördük kendisinden. Ayla Kutlu, Ankara Üniversitesi’nde akademisyenlerin görevden alınmasından sonra Mülkiye rozetini takıp Cebeci Kampüsü’ne da >>yanışmaya gitmişti. “Burayı boşaltın,” diyen polislere, “Ben fakülteme geldim, neden gideyim? Siz gi “Evet, o şahane bir eylemcidir, aynı zamanda şahane bir ev kadınıdır! Ayla Kutlu’nun sofraları süzülmüş bir zevkin ürünüdür”. (1995) 24 2 Kasım 2017 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle