02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Roman karakteri için verilen emek... Yazarın zamanı ve yazardaki zaman ile roman zamanı ve romandaki zaman, birbirinden ayrı süreçler kuşkusuz. Bu çerçevede Patricia Highsmith, 1955’te yarattığı Ripley karakteriyle geliştirdiği beş romanda, onun toplam on yıla yayılan serüvenlerini işlerken aslında Ripley’ye otuz beş yıl boyunca emek veriyor. Böylece yazar, karakter üzerine çalışmanın ilginç bir örneğini de veriyor. P atricia Highsmith (19211995), toplumsal, siyasal anlayışını ele veren tutumu yanında, romanlarıyla ama bu arada 1955’te yarattığı Thomas (Tom) Ripley karakterine verdiği otuz beş yılı aşkın emekle bu doğrultuda ortaya koyduğu, üzerinde durulması gereken ilginç çıktılar nedeniyle de önem taşıyor. Bunun, okurların yanında yazarların da yararlanabileceği farklı bir açılıma dönüşerek işlevsel konum taşıdığı açık… Gerçekten henüz otuz beşlerindeyken yirmi beşinde dünyaya getiriverdiği Tom karakteriyle, bu arada kendisi yetmişlerini aşmışken ancak sekiz on yaş alan Ripley’yle dikkatleri üzerine çekebiliyor yazar… Tümü Can tarafından yayımlanan Ripley dizisinde yer alan, özgün ilk basım tarihleriyle, 2016 içinde kimileri tekrar olarak yayımlanan beş roman şunlar: Yetenekli Bay Ripley (1955; Çev.: Esra Birkan [Yetenekli]), Ripley Yeraltında (1970; Çev.: Cihan Kaplan [Yeraltında]), Ripley’nin Oyunu (1974; Çev.: Samim Sakacı [Oyun]), Ripley ve Peşindeki Çocuk (1980; Çev.: Tülin Cansunar), Ripley Su Altında (1991; Çev.: Nihal Önol [Su Altında])… ROMANLARIN ORTAYA KOYDUĞU YAZINSAL GERÇEK… Bu beş romanda yerle zamana, karakterin ilişkilendiği olaylara dönük aktarılması zorunlu ipuçları dışında neredeyse hiç yinelemeye düşülmeyişi önemli bir veri yapıtın değerine ilişkin. Ancak beş romanın da biçemce aynı temelde, anlatım ağırlıklı yapılandırıldığı söylenebilir. Bu bağlamda enikonu bir şablonlama söz konusu tüm polisiyelerde görüldüğünce. Ripley dizisinin bunlardan ayrılan yanı, toplumsal yaşama dönük tuttuğu aynadan kaynaklanıyor. Ne ki yazar Tom Ripley’de asla hataya düşmediği gibi ayrıca anarşizmle nihilizmi roman evreninde ustaca gezindirebiliyor. Patricia Highsmith, ilk romanda daha, çocukluğundan bu yana âdeta yersiz yurtsuz, yoksul hayat sürmüş, cinsel eğilimlerinde bile karmaşa yaşamış ama bu sıkıntıları içe atarken geleceğe yatırım anlamında hep nazik, güler yüzlü davranmayı ilke edinmiş bir Tom Ripley’yle tanıştırıyor bizi. Bu başarılı canlandırma, artalanda işlevsellik yansıtan öylesine yığma ayrıntıyla işleniyor ki bunun, ABD toplumuna değgin ciddi açılım getirdiğini gözlüyoruz. Mafyalaşmış kapitalizmde oluşan gediklerde kendileri için yasa dışı olanaklar yaratmaya çalışan insanlar, aynı zamanda bize bu düzenin açmazlarını göstermenin de anahtarına dönüşüyor bir biçimde. Ripley, İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya gibi Avrupa ülkelerinde yaşayıp, Avrupa toplumuna değgin siyasaltoplumsal açılımlar sunsa da ABD toplumuna dönük bağları koparmıyor yazar. Dramatik yan hikâyelerle kucaklaştırarak da romanlardaki örüntülemeyi pekiştirip sıkılıyor. Hatta buna sanat dünyasını katıp bu alanda yapılanlara bakarak da zenginleştiriyor anlatısını. Robin Hood’la bıçak sırtı durduğu yerlerden bile söz edilebilir anlatıda. Tom’un, “Zaten kim temiz sayılırdı ki?” sorusu da bunu ele veriyor (Su Altında, 38). O halde eleştirel değerleriyle dikkate alındığında yaşadığımız çağa, topluma dönük tuttuğu aynadan ötürü de farklı değer taşıdığı ortada Ripley dizisinin. Bir başka ilginçlik de bu aykırı yaşam içinde kendi ilkelerine sıkı sıkıya uymaya çabalayan bir karakter olarak görünmesi Ripley’nin. İyilikle kötülük, içtenlikle yalancılık, yardımla yıkım hep iç içe onda. Bir ikizil duygu yoğunlaşması bile denebilir bunun için… “Mutlaka gerekli olmadıkça” nefret ediyor cinayetten; (Oyun, 13) “işlediğine üzüldüğü” “sonradan pişmanlık duyduğu” cinayetler bile var (Su Altında; 25, 65). Ama bu arada düzenli bir aile yaşamı da kurmuş durumda kendisine. Bu çerçevede yazar, Ripley’yi, romanın kurmacasında geliştirip değişti [email protected] Patricia Highsmith rirken on yıllara yayılan süreçte değişimleri hiçbir aksamaya yol açmadan ana omurgada yerine oturtabiliyor. Ripley için izleniyor olmak duygusu, paranoya gibi alınabilir ama bu, doğaldır karakterimiz için. Çünkü her an birilerini dolandırma eylemi içinde etkin rol üstlenmiştir Ripley. Pek çok suça karışmışlık, cinayet de onda izlenme kuşkusu yaratacaktır elbette. Sürekli daha iyi olana yönelik bir “yer değiştirme”, “konum değiştirme” arzusu içindedir Ripley. Giderek bu tutku öylesine baskın hale gelir ki “aynanın önünde rol yapma”ya (Yetenekli, 89), hatta makyajla, takma sakalla başkasının yerine geçmeye (Yeraltında, 40 vd.) dek vardırır işi. Ama “rol yapan” karakterlere rastlamak olasıdır tabii polisiyede. RASKOLNIKOV İLE KARL’A KOŞUT BİR TOM RIPLEY YAŞAMI… Patricia Highsmith’in Ripley karakteri üzerinde durmak, farklı açılardan önem taşıyor. Herhangi yazar, kurduğu roman evrenini, yarattığı karakterini çağın toplumsal dokusuyla örtüştürürken ne tür dolantı, örüntü ağı oluşturur, anlatıda hangi tehlikelerle, açmazlarla boğuşur, bunların aşılması için neler yapması gerekir; işte yazar, bu türden sorunlarla da yüzleştiriyor okurunu aynı zamanda. Bu çerçevede Ripley’yle; Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki (1866) Raskolnikov, Kafka’nın Amerika’sındaki (1927; Türkçede Çev.: Ayça Sabuncuoğlu, Can, Sekizinci Basım, 2016) Karl Rossmann karakterleri arasında farklı açılardan köprüler kurulabilir pekâlâ. Ancak Highsmith’in Dostoyevski ile Kafka romanlarından etkilendiği ya da esinlendiği gibisinden hamhalat düşüncelere gidilmemeli kesinlikle… Aralarında yuvarlamayla toplamda ancak on yaş bir eşik bulunan üç karakterin de gelecek kaygısı taşıdığı ama daha iyi bir yaşam beklentisi üzerine yoğunlaştıkları görülüyor. Bu çerçevede Karl, Avrupa’dan Amerika’ya hareket eder, Ripley de ABD’den Avrupa’ya; her ikisini de besleyen umuttur. Bu umut, her türlü yanlışı besleyecektir kuşkusuz. Öte yandan Raskolnikov da başkalarının gereksinimi ortadayken olanaklarını onlar için kullanmayıp bunu engelleyen birinin yok edilmesini âdeta ahlaki bir tutum olarak görür. Ripley de onca cinayetten bu bağlamda bir yaklaşımla kendisini arındırıverir kolayca. Olanakların, buna gereksinim duyanların eline geçmesi olağandır bu nedenle. Ripley karakterinin tahlili yerine, buna dönük panorama sunmaya çalışıyorum yalnızca… Tom Ripley, an an yaşarken buna dönük tepkiler verir, kararlar alır veya gözden geçirirken sürece değgin bütünsel açıdan da zengin akıl yürütme sergiler, aynı zamanda soğukkanlı tartışmalar da barındırır içinde bu. Tom, gide gide kendi kurgusunun dolantısında, bunlara kendisi de inanmış olarak yaşar artık. Başkalarının neler düşünmüş olabileceğinin kestirimlerini de ekleyebiliriz bunlara. Belki bu nedenle yazar, değişen yüzlere karşın kapitalizmin saldırganlıkları, açmazları karşısında okuru sıklıkla Ripley’nin eleştirel düşünceleriyle karşı karşıya getirir. Kendi çıkarlarına dönüklüğü kadar toplumsal taban oluşturan yaklaşımlarıyla da ilginç görüntü verir çünkü Ripley. BAYRAM MOLASI; KAHVE BARONYAN’DAN, LİKÖR YAMAN’DAN… Gelin, biz de geleneğe uyup bu bayram kahvelikör eşliğinde Ermeni yazarımız Hagop Baronyan’ın (18421891) Adabımuaşeretin Zararları (Çev.: Ararat ŞekeryanNıvart Taşçı, Can, 2016) ile Reyhan Yaman’ın Likör Hikâyeleri (Can, 2016) başlıklı yapıtlarına göz kırpımı bakıp bayramı tatlandıralım, ne dersiniz? Çünkü her iki kitap da bunun için ideal… Henüz okumamışlar, Baronyan’ın daha önce de üzerinde durduğum İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti’sini de (Çev.: P.Hilda Teller Babek, Can, 2014) ekleyebilir bu okumaya… Baronyan, hep yaptığı biçimde cin gibi köpürttüğü alaysamasıyla şöyle giriyor Adabımuaşeretin Zararları’na: “(bizi esir alan) Bu zorba, tabiata da karşı çakar ve onun insanoğlunu özgürce şekillendirmesine izin vermez. Bu zorba adabımuaşeretten başkası değildir.” Ardından ağır yemek sonrası gözleri inen Babig Ağa için, kahramanına “Bir kahve pişirin!” dedirtir. Reyhan Yaman ise “Bayram ziyaretlerindeki kahve ikramlarının olmazsa olmazıydı likörler” diyerek giriyor Likör Hikâyeleri’ne… Sonra da “Klasik olarak Türkiye’de kahvenin yanında içilen liköre eşlik edip onu tamamlayan veya sunumunu güzelleştiren şeylerden biri de çikolata” diye ekliyor… İşte size kolayca okunacak bir kucak kitap… Patricia Highsmith’ten bir solukta okunan beş kitaplık Ripley romanları dizisi, Baronyan’dan âdeta bir eğlenceli gösteri, Yaman’dan ise Cumhuriyetin kutlu yıllarından Cunda Adası’na uzanırken içe dolan bir rüya anlatı… Efendim bayramınız çok, okumalarınız bunun kadar sonsuz olsun… n 18 7 Temmuz 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle