02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> 3 Ağustos 1918 (Şişli) Beyim efendim, “Sermed” namıyla intişar eden hikâyei edibanelerinden bir nüshanın ihdası suretiyle de ibraz buyurulan eseri mevrusa hasseten teşekkür ve bu vazifenin ifasında esbabı sıhhiyeye binaen geciktiğimden dolayı da arzı itizar ile measiri nazikanei edibanelerini ve dad ü muhalesatla tahattur ederim. Baki muvaffakiyatı mütezayidei edebiyelerini muhabbet ve teveccühatı kerimanelerinin de devamı ve hissiyatı ihtiramkaranemin lütfen kabulü temenniyatı mahsusei kalbiyemdendir miri edibim efendim. Faik Ali 3943 “Ağzının ne kadar güzel olduğunu bilseydin Görmeyeyim diye gözlerimi öperdin.” Yannis Ritsos (Çev. Cevat Çapan) 3944 Douglas Adams’ın 1995 ürünü kült bilimkurgu kitabı “The Hitchhiker’s Guide To Galaxy”de, Deep Thought nam bilgisayarın yaptığı hesaplamaya göre evren 42 milyar yaşındadır. Cambridge Üniversitesi bilim insanları üç yıl süren çalışmaları sonucunda ve 1997’de açıklar: Evren 42 milyar yaşındadır. 3945 “Damla Damla Günler – IV” – Adalet Ağaoğlu: 4.2.1991 “…Bu yargımı ciddiye almayan sağ ve solcular olabilir; Cemil Meriç’in, Sosya lizmin Şer Çiçeği başlıklı yazısındaki çok boyutluluğu ‘hissedemeyenler’ de buluna caktır. Fakat Haziran 1987’de ölümünden az önce hele şükür onun ‘hayatını’ resmen ve resmedilmiş görenler, onu Kaplan’larla kurtların arasında saymak cürümünün be delini ‘hiçlenerek’ ödeyeceklerdir. A. H. Tanpınar, bugün yine varsa, yığınla tuzağa rağmen hâlâ daha ‘hiçlenememiş’ ise, Doğu ile Batı kültürü arasındaki çatış ma ve çelişkileri bizzat kendi hayatı için deki özel hesaplaşmalarıyla tartarak dün ve şimdi koşulları çerçevesinde besteleme ihtiyacını duyduğu için böyledir bu…” 15.6.1995 “Dikkat! İstanbul Ansiklopedisi’nde benim adım Büyükada’ya bir gönderme yapılırken geçiyor. Büyükada’yı açıyor, bakıyorum. Bu maddede benim Bir Düğün Gecesi adlı romanımda Büyükada Ana dolu Kulübü’ndeki bir düğünü anlattığım söyleniyor. Ankara coğrafyası da büsbütün hasıraltı olmuş gitmiş. Düğün anlatımının adresi Ankara Anadolu Kulübü’dür. Bu, ansiklopediye bütün güvenimi kaybetme me yetti…” 3946 “Mavi ve Kara”dan – Sabahattin Eyüboğlu, 1959: Softalık “Softalık bütün insanlığın baş belasıdır. Bizim için özellikle tehlikeli olması başlıca şu sebeplerden ileri gelir: Biz eskiden kopmak, değişmek, yenileşmek isteyen bir milletiz; softalarımızın çoğuysa çok eski, hortlak sayılacak kadar eski (fotoğraf çektirmeyi günah sayacak kadar eski) bir düşüncenin softalarıdır. Dönmek, hatta durmak bizi bir çok milletlerden daha fazla sarsar. Kaldı ki, eski dünyamızdan dönmek istesek de dönemeyecek kadar kopmuşuz. Bir başka sebep, bizde softalığa karşı en etkin silâhın, aydınlığın, az oluşudur. Çoğunluğu okuma yazma bilmeyen bir yerde softa her dilediğini yaptırabilir; hele partiler ya ister istemez ya işlerine gelerek softalara göz yumarlarsa. Biz softalardan çok çekmişiz. Yakın tarihimiz bir softalarla Yannis Ritsos (19091990) savaş, çok defa da bir softalara boyun eğme tarihidir. Çok eskiden hiç olmazsa savaşlarda işe yarayan softa son tarihimizde, ordunun batılılaşması gerekince, düşmanın ekmeğine yağ sürmüş. Batılıların bizden öğrendiğini yeniden öğrenmeğe bile gâvurluk demiş. Bugün yeni dünyaya ayak uydurmak için yaptığımız her şey bizim softamızın fırsat bulur bulmaz yıkacağı şeydir. Yeni batıdan gelir, batı gâvurdur, o halde Yeni gâvurdur.” 3947 “Hatıraların Masumiyeti”nden – Orhan Pamuk, YKY: “Elle, sabırla, sayfaya bakarak yazarım. Ve kalemin tıpkı ressamın fırçası gibi kâğıdın üzerinde ilerlemesini seyretmek, kâğıdın kokusu, mürekkebin kokusu, etrafımdaki kâğıtlar, silgiler, kâğıt parçacıkları hoşuma gider. Biraz yazar, düzelte düzelte ilerlerim. Sayfa karmakarışık olunca, cart diye yırtar, yeniden yazarım, yeniden yazarım. Yazmak benim için yeniden yazmak, sabırlı olmak, durmadan yazacağın şeyi düşünmek, yazdıklarını muhafaza etmektir…” 3948 Bu yılın ilk beş ayında imzalı kitaplarını edindiğim küresel yazarlar: Italo Calvino, Truman Capote, Tennessee Williams, Marguerite Yourcenar ve Robert Lowell. Bu beş ustadan en yüksek tutarı (500 dolar) Lowell’ın, George Orwell’in karısı Sonia’ya imzaladığı “The Dolphin”e ödemişim. (Buna karşılık Türk edebiyatından imzalı kitap rayiçleri: Nâzım Hikmet 35 bin dolar / Orhan Veli 23 bin dolar / Oğuz Atay 11,5 bin dolar / Oktay Rifat 0,5bin dolar…) 3949 11.05.2016 tarihli Cumhuriyet’te bir sevindirici duyuru, bir de “okkalı” bir yazı başlığı vardı. 1) 35 yıl önce Cumhuriyet’te ekonomi sayfasını başlatan, birikimli ve zarif Osman Ulagay yuvaya dönüyordu. 2) Mine Söğüt’ün köşe yazısının başlığı “Gamsız halk diktatörün kılıcını yalarmış” idi. (O tür halkların yaşadığı ülkeler giderek birer Sığlıkistan’a mı dönüşür?) 3950 23.05.2016! Piramid Sanat Merkezi’ndeki Erje Ayden’in, “Hannah, Michael, Derek ve Geri Kalanlarımız” adlı romanının tanıtıldığı geceye konuşmacı olarak katıldım. Diğer konuşmacılar Sibel ve Bedri Baykam’dı. Türkiye, Erje Ayden’i Bedri Baykam’ın çabaları sayesinde tanıdı; Bu özyaşamöyküsel kitabın da yayıncısı odur. Erje Abi, Sibel’i de severdi; kitap ona ithaf edilmişti. “Hannah, Michael, Derek ve Geri Kalanlarımız”dan yirmi adedini, Sibel ve Bedri’ye açığa imzalattım. Onlardan onunu İstanbul, onunu Anadolu’dan okurlarıma armağan etmek istiyorum. Amerikan edebiyatının “Ömer Şerif”i, gizemli yazar Erje Ayden’in imzalı kitaplarından istiyorsanız posta adresinizi, 0212 244 75 34 no’lu faksa yollar mısınız? n DEFNE SUMAN’DAN “EMANET ZAMAN” İzmir yanıyor Defne Suman’ın kaleme aldığı “Emanet Zaman”, 1920’lerde yaşanan bir suskunluğa dokunuyor. Osmanlı’nın son demlerinde ve Türkiye’nin kuruluş arifesindeki sancı, İzmir’de şekillenen bir roman olarak karşımızda. SEVGİ ÖZDEMİR Ü nlü Danimarkalı düşünür Soren Kierkegaard, “Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye bakarak anlaşılır” demişti ya, işte o günlerden bugünlere insanın yüzleşme, hatırlama ve hesaplaşma algısı farklılaştı. Tarihin hemen her dönemi, insanoğlunun karşısında geçmişine ilişkin doğru bildiği yanlışları, yanlış diye bir kenara ittiği doğruları çıkardı durdu. Evet, insan hatırlayan bir varlık, aynı zamanda hatırlamak istenmeyen veya istediğini hatırlayan da bir yaratık. Bu nedenle gerçeklerle efsaneleri, yalanlarla doğruları birbirine karıştırıyor bazen. Zaman, her şeyi ortaya çıkarıyor. Sosyolog ve yazar Defne Suman, Emanet Zaman isimli yeni romanında, bizi 1920’lerin İzmiri’ne götürürken o yıllara hâkim olan çatışmaları, kurtuluş ve ayırımcılık hareketini hikâyeleştiriyor. Öte yandan, ateşe verilen İzmir’de yerleşik halkın mültecileştirilişini, yersizyurtsuzlaştırmayı; bugünden bakınca eski kuşağın başına gelenleri, bazen anlatılan ve bazen de eksik bırakılanların öyküsünü anlatıyor. “ÖTEKİ” GÖZÜNDEN BİR ŞEHİR Emanet Zaman, 1920’lerin bir suskunluğuna da dokunuyor aslında. Osmanlı’nın son demleri ve Türkiye’nin kuruluş arifesindeki sancı, İzmir’de şekillenen bir roman olarak karşımızda. Üstelik bu anlatı, tarih kitapları ve derslerindekine pek benzemiyor. İzmir’deki Rumların, kentte çıkarılan yangınla ve “işgalci” gibi görülüşüyle nasıl yok oluşa sürüklendiğini anlatıyor Suman. Gerçeklerin sustuğu bir dönem bu. O gerçeği de hiç konuşmayan Şehrazat temsil ediyor en çok. Kozmopolit ve eğlenceli bir şehir olan İzmir, yangın kentin tamamına yayılana dek bu özelliğini koruyor. Suman’ın romanı, bunu dile getirmesi ve topraklarından sürülen Rumların varlığına işaret etmesiyle de hem tarihe hem de sosyolojiye göz kırpıyor. Yaşananlara resmî anlatının değil, “öteki”nin gözünden bakıyor. Bir anlamda gerçeklerle yüzleşme çağrısı bu. Suman’ın yaptığı şey, en bilindik siyasi figürlerden daha fazla bir şekil de, yok edilen ve ısrarla üstü örtülen gerçeklerle karşı karşıya kalan karakterleri konuşturmak: Stavros, Edith, Panayota, Müjgan, Sümbül, Ebe Meline vd. Hepsi, bugünle geçmiş arasında bağ kurmamızı sağlayarak tam olarak nereye bakmamız ve neyle yüzleşmemiz gerektiğini de kulağımıza fısıldarken “Mazi kalbimde bir yaradır” sözü, “Mazi bu şehirde bir sır” şekline geliyor. Bahsi geçen değişim, kimsenin kimseye ilişmediği çokkültürlülük ortamının hızla tektipleştirilmesini anlatıyor biraz da. Hız dediysek bu, öyle aylar veya yıllarda değil, üç beş güne denk geliyor. Ermeni, Frenk ve Rum mahallelerinin boşaltılıp yangına terk edildiği ve “gavur”un dize getirildiği tarihler, aslında bize ne anlatıyor? Suman’ın romanı, bununla ilgili ipuçları veriyor: Onlardan biri, fetih benzeri bir girişim. Elbette topyekun suçtan bahsetmek mümkün değil ama İzmir’e giren askerlerin, şehri tümüyle ve ne pahasına olursa olsun zapt etme duygusunu aktarıyor roman. Bu sırada evleri ve mahalleleri ellerinden alınan, yakılan ve “savaş durumu” bahanesiyle talan edilen halkın yaşadıkları da gözler önüne seriliyor. Romanın bu anlarda bir unutulmuşluğu, kaderine terk edilmişliği ve şiddeti gündeme getirdiğini anımsatalım. Tüm insani heyecanların yerini, kaygının ve korkunun aldığı bir ortam bu. Şehrazat’ın suskunluğu böyle açıklanabilir: Anlatacağı çok şey var ama korku ve geçirdiği şok bunu engelliyor. İzmir gibi o da susuyor fakat Şehrazat’ınki bilinçli bir hal değil, yalnızca hazır olmamakla ilgili bir durum. Emanet Zaman, faillerle maktullere odaklanırken kayıp bir geçmişe; o geçmişin, koca bir yangınla nasıl silinip süpürüldüğüne de dikkat çekiyor. Suman, romanıyla tarihe bir başka gözle ve gerçeklerin penceresinden bakmamızı istiyor. Mağdur olan ve yersizyurtsuzlaştırılan karakterlerin, İzmir’in tarihinin önemli birer aktörü olduğunu hiç unutmamamız gerektiğini söyleyen Emanet Zaman, sır haline getirilen gerçeklerin günü ve yeri geldiğinde ortalığa saçılacağını da hatırlatıyor. n Emanet Zaman/ Defne Suman/ Doğan Kitap/ 436 s. KItap 7 Temmuz 2016 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle