02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

A.HİCRİ İZGÖREN’DEN “AŞKTAN ALIR RENGİNİ” ‘Sevginin olmadığı yerde fenalık vardır’ Hicri İzgören, yıllardır sesiz sedasız akan bir su gibidir. Sakin sakin dokur şiirini. Toplu şiirleri şimdilerde “Aşktan Alır Rengini” adıyla yayımlandı. İzgören’le şiirini ve dünyasını konuştuk. murat Özyaşar P arça tesirli, zaman ayarlı” her şeyin, karşılığını “aşk”ta bulduğu bir şiiriniz var, ki ilk şiir kitabınız bunu imlemiş zaten: “Önce sevmeyi öğ reneceksin...” n Bu sayededir ki insan kendini keşfettiği gibi başka insanların varlığı nı da fark eder. İlgisi kendi dışındaki varlıklara da yönelir, sevmeyi öğrenir. Çünkü sevmek dediğimiz şey, kişinin kendi varlığı dışında bir başka varlığı kendi varlığı gibi önemsemesidir, in san ve hayat orada, o sayede mecrasını bulur. Şiir bir anlamıyla sevgi üret mekse okumak da bu üretime ortak olmaktır. Bu ortaklıkta ve paylaşımda ise hayatın şiiri vardır. Sevginin olma dığı yerde fenalık vardır. Her şey orada başlıyor gibi. Bunu öğrendiğimizde şiir de selamete kavuşacak, hayat da. Yok sa kanamaya devam edeceğiz. n Bundan olsa gerek yaralı, kanayan bir imge örgünüz var. n Evet. Var ve var olmalı diyorum. Çünkü insan yaralı, insan kanıyor, ha yat durmadan kan kaybediyor. Bunun şiire yansıması da gerekir elbet. Şairin şiirsel kaygıyla sınırlı olmaması gerek tiğine inanıyorum, şiir tarihsel kaygıyı da duymalı, bir duruşu da barındır malı. İmge dediğimiz ancak bu sayede zenginleşip genişler. İmge demişken de imge olsun diye imge yaratmaktan çok bir derdi bir meseleyi ifade etmek için imgeye başvurulmalı diyorum. Nesnel olanın özneldeki yansıması olarak var olmalıdır imge. Bu sayede şiirde giderek yok olmaya yüz tutmuş lirizmin de perdesini açık tutmuş olu ruz. Sanat özne ile dünyanın tekabülü üstüne kuruludur. Şiir bu tekabülün koşullarını imgeden ister. Şiirin “ben”i, arada yaşayan insanların dünyalarınca bir “ben”dir. Bireyden bize yönelirken seslendiği insanları kucaklar. Şair, kimilerinin sandığı gibi insanı gerçek dışı bir dünyaya, giz dolu bir düşe gö türen değildir. Çoğu bize giz ya da düş gibi gelen şeyler, yaşam gerçekliği mizin çok dışında şeyler değil; aksine kılıyorsunuz. Bazen mayınlı bir alana yaşamın kolay (sade) görünürlüğüyle, çekiyor sizi, kalakalıyorsunuz. Bazen içimizin karmaşıklığı arasındakinin de kanatlandırıyor sizi. Aşk, insanın bütünlük kazanmasıdır. Diğer bir de insan olmaya cüret ettiği bir isyan yişle, sanatsal imge, sanatın gerçekliği haliyse aşk da ideolojiktir. Her ideoloji kavrayıp yansıttığı özgül düşünce bi dış dünyayla insan arasında imgesel, çimini belirler. Anver Ziss’in belirttiği tasarlanmış bir dünya kurar. Bu dünya gibi imge, gerçekliğin sanatsal çağrışı insanı ve eylemi, onun davranış mode mıdır. Şairin bilincinde saptanmış olan lini de şekillendirir. Bir sanat ürününü haliyle nesnel dünyanın düşünsel bir yalnızca fikirlerine, felsefesine daya tablosudur. narak değerlendiremeyiz. Esas olan, “SANAT, BİR OLGUYU KANITLAMAZ” sanat ürününe bir sanat eseri olarak bakmaktır. “Sanat ustaca boyanmış bir ideoloji değildir, siyasal anlam, yapıtın n Bütün kriminal, adli dokusunda bulunur ve on sözcükleri ve halleri aşka bu dan önce asla gelemez,” der laştırma cesaretiniz var. Şiire Avner Ziss. Gerçeğin yansı bulaşa bulaşa oluyor galiba tılması veya gösterilmesi tek bu? Buna bağlı olarak şiirin başına sanat için yeterli ola siyasası ne söyler? maz. Hele salt “bilinçlendir n Bu aşkın kendi cesa me” kaygısı, sanat için teh retinden ve başına buyruk like çanlarının çalmaya baş oluşundan kaynaklı belki de. ladığına alamettir. Bu kaygı Siz de o cesaretin peşine ta sanatçıyı belirli konularla, belirli biçim ve temalarla sınırlandırır. Sanat yapıtını sloganlara indirgeyen, dog matik, şematik ve popülist bir anlayışa sürükler. Burada unutulmaması gereken şey, ortaya çıkan ürünün değeri nin, güncel siyasete bulaşıp bulaşmamasıyla değil, sana tın kendi iç siyasetiyle, öz dinamikleriyle ilgili olduğu dur. Sanatın görevi doğadaki, yaşamdaki bir olguyu kanıt lamak değildir. Bu noktada sanatçıyı bilim insanıyla karıştırmamak gerekir. Bilim akla, şiir duyguya yöneliktir. Sanat yapıtı bilimsel bir tez değildir. Bu nedenle somut olanı bir fotoğraf gibi sapta ması beklenemez. Sanat bizi bir yargıya götürebilir ancak sanatçının amacı, bilim insa nı gibi bir olguyu ispatlamak değildir. Sanatın amacı bilgi vermek değildir. Böyle olsay dı bilimin insanlık tarihinde bugün ulaşmış olduğu düzey karşısında sanatın çoktan yaya kalmış olması gerekirdi. Oysa bunun tersini söyle “Esas olan, sanat ürününe bir sanat eseri olarak bakmaktır” diyor Hicri İzgören. mek, sanatın henüz insanlığa vereceği çok şeyi olduğunu, bu yönden alırsak bilime bile yol gösterebileceğini söylemek pekâlâ olasıdır. n Toplu şiirleriniz Aşktan Alır Rengini, geçtiğimiz ay yayımlandı. Şairlerin toplu şiirleri hep bir “veda” gibi gelir bana. Sizin toplu şiirlerinize baktığımızda ise bundan ziyade “merhaba” dediğinizi duyuyoruz. Aşk ve şiir katışınca birbirine, hayata bulaşma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz okuru. n Kimin sözüydü unuttum: “Dünyanın bütün dillerinde allahaısmarladık bir tek kelimedir. Merhaba!” diyordu. Aşk ve şiir katışması hoş bir alaşım. “Uslanmaz iki asi” diye adlandırmıştım bir yazımda. Geçmişte kimi edebi akımlar şiiri belli görüşler içinde tutmak istemişlerse de şiirin çerçevelere sığmayan bir haylaz olduğu artık anlaşılmıştır ve aşk da öyle. İnsanın en ince duygusunun izleği olarak aşk, en damıtık dil sanatı olan şiirle birlikte günlük yaşamın kıskaçlarını kırmada, onu aşma yolunda bir olanaktır. Aşk da, şiir de “ben”in kendini aşmasıdır, yaşamın zulmüne karşı bir başkaldırıdır. Aşkın dili tüm dillerden ayrı bir dildir. Şiirin dili de aynı efsunlanmış, gizemli dil değil midir? Her ikisinde de söz, dilden değil kalpten çıkar. Bilinen şeydir hani dilden çıkan söz kulağı aşmaz ama kalpten çıkan söz kalbe kadar uzanır. Aşk gibi şiir de iki insan arasında bir sohbettir. Ama bu sohbet zekâ ya da aklın değil ruhların sohbetidir. Düşlerle beslenir şiir, yaban ve aykırıdır. Çünkü şiir de aşk gibi mantığımızın tanımladığı düşüncelerin ve basmakalıp duyguların değil, tanımlayamanı gözler ve özler. Şiirde verilen şairin kişisel gerçeğidir. Bu gerçek başkalarının gerçeğiyle tekabülü sayesinde okuyucuda karşılık bulur. Hele de bu karşılık okuru hayata bulaştırıyorsa ne âlâ, ne mutlu şiire. “ŞİİR, BİR BEĞENİYE DAYANIR” n Coğrafyadan el alıp “aşkın topografyasını” çıkarmış gibisiniz toplu şiirlerinize bakınca. Böyle bir gerçeklikte üstelik ele aldığınız coğrafya işgal altında, bir ihmale işaret eder gibi “kod adım aşk” diyorsunuz ısrarla, özgürlük aşkta galiba. En bireysel olanda toplumsallığı,toplumsal olanda da bireyselliğin devinimi eksik olmuyor şiirlerinizde. Ayrıca felsefi dokusu olan bir şiir dersem... n Şiirden söz ediyorsak en başta “bana göre” demeyi unutmamamız gerek. Çünkü şiir, eninde sonunda bir beğeniye dayanır. Ama beğeni dediğimiz büyük ölçüde şiirin şaşmazlarıyla oluşur. Her içeriğin gerçeklikle bağı vardır. Eseri oluşturan yazar ya da şair belli bir toplumsal gerçeklik içinde yaşamakta ve eserinde gerçekliği şöyle ya da böyle bir şekliyle yansıtır. Sanat gerçekliği ile yaşam gerçekliği, karşılıklı ve birbirini etkileyen iki ayrı kutbu oluşturur. Eser yazıldıktan sonra da toplumsal gerçeklik içinde yer alır. >>Sonuçta o eseri okuyanlar belli bir top lumsal gerçeklik içinde bulunduğuna göre eserin gerçeklikle 12 7 Temmuz 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle