26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MARC CHAGALL’DAN “HAYATIM” Chagall’ın renkli cümleleri Marc Chagall, “Hayatım”da ressamlığına yön veren en önemli durakları anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda ne kadar başarılı bir yazar olduğunu da gösteriyor. Chagall, bir bakıma doğum hikâyesini okura sunuyor. ali bulunmaz [email protected] S evgiye, tüm yaşamında ve eserlerinde belirgin bir yer açan Marc Chagall, iyimserliğini neredeyse hiç kaybetmedi. İnsanoğlunun başına gelen bütün yıkımları paranteze alarak yüzde tebessüm oluşturan çalışmalara imza atarken kendisini, başkalarının tepesinde konumlandırıp “eşsiz sanatçı” böbürlenmelerine girmedi. Onun yerine benliğini, insanların yanı başında gizlemeyi tercih etti. Bu nedenle sevgi ve samimiyetin sanatçısı olarak nitelendi; eserlerinde rüya gibi bir ortam yaratarak sevgiyi ve samimiyeti oralardan da aktardı. Söz konusu çaba, zaman zaman hüzünlendirse de kendisine çoğunlukla mutluluk veren hatıralarını koruma girişimiydi. Daha doğrusu, çocukluğunun umut, özgürlük, hayal ve masallarla dolu günlerini... Böylece yaşamı büyülü şekilde anlatma, Chagall’ın çalışmalarındaki bir imza haline geldi. “MASUM BİR ÇOCUK OLARAK MI KALMALI?” Çoğu insan Chagall’ı sadece ressam olarak bilir ama o, görsel sanatın hemen her dalında eserler üretti, şiire ve edebiyata bulaştı. Dolayısıyla hem kendisini hem de derdini sözcüklerle ifade etmede yetenekliydi. Üstelik hayat hikâyesini, kendi üslubuyla kaleme alıp başkalarına fazla iş bırakmadan bu “sorunu” da çözdü. Hayatım adlı kitap da böyle doğdu. Hayatım, aslında bir başlangıç hikâyesi çünkü Chagall, tüm yaşamını değil belki ama en önemli eşiği; dünyaya gelişinden sanatçılığa uzanan dönemi anlatıyor. Chagall’ın, doğumu sırasında çıkan yangına değinmesi biraz metaforik biraz da acı tatlar barındırıyor. Dünyaya gelişine “ölü doğum” demesinin nedeni de o yangın. Onun tablolarında olduğu gibi Hayatım’da da Vitebsk’in yeri epey önemli. Tabii o kentle beraber “esrarengiz ve hazin babası”nın, bütün yokluğa ve sıkıntıya rağmen çizimlerini kaplayan pastoral mutluluğun ilk ve çocuksu nüveleri de. Kendisini iyiden iyiye bildiği günlerden aklında kalanlardan biri de büyükbabasının onurlu, değerli ve aziz bir adam olduğu. Annesi ise evi çekip çeviren, konuşmayı seven bir kadın. Karşısında çoğunlukla sohbet edecek birini bulamamaktan da yakınıyor aynı zamanda. Chagall, bütün bu anıların arasında ailesinin, sanatıyla bağlantısını da yorumluyor: “Benim sanatım, anababamın hayatında hiç rol oynamasa da onların hayatı ve yaratıları benim sanatımı pekâlâ etkilemiştir.” Chagall, bazı bazı frenlenmiş bazen de zembereğinden boşanmış bir coşkuyla sesleniyor bize. Hüzne teşne aile ortamında kendisine “Masum bir çocuk olarak mı kalmalı?” diye sorduğunu hatırlıyor. Çizimlerindeki o büyük mutluluğu, bu anıların tersinden dolanarak mı yarattı acaba? Annesinin onu, muhasebeci veya çırak yapma inadına resim okuluna kayıt olma kartını açan Chagall’la karşılaşıyoruz. O sıralarda aklında (sonradan gerçekleştirebileceği gibi) herkesin yaptığından daha farklı bir resim kotarma hayali var. Hatta pek çok yaşıtının aksine, ayna karşısına kendisini izlemek için değil, ileride otoportresini yapmaya kalkışırsa ne gibi güçlüklerle yüzleşeceğini görmek istediğinden geçiyor. PARİS GERÇEK BİR AKADEMİ Kekemeliği, korkaklığı ve çekingenliği başına hep dert açan Chagall, söz konusu resim olunca tüm bu sıkıntılarından uzaklaşıyor fakat ressamlık da öyle kolay iş Marc Chagall değil; kendisini okula kabul ettirme süreci engebelerle dolu. En basitinden, içgüdüleriyle kavradıklarını okulda gösterilen teorilerle birleştirmesi gerek. Çizimleri ve azmi, Chagall’ı Vitebsk’ten çağdaş sanatın devrimcilerinin kenti Paris’e yollayan baş neden. Orada kendisini gerçek sanatın müritlerinden biri gibi hissetmeye başlıyor: “O sıralar, sanatın anlamını yalnızca mesleğin inceliklerinde aramıyordum. Sanki Tanrılar yere inip önümde durmuş gibiydi.” Paris sergileri, vitrinleri ve müzeleri, Chagall’a hiçbir akademinin veremeyeceğini sunuyor; orada teori ve pratik bir bakıma yer değiştiriyor. Chagall, her ne kadar Paris’in yolunu tutsa da köklerini unutmayan ve ülkesi Rusya’da olup bitene içeriden tanıklık eden biri. 1917 Devrimi’nin yarattığı değişimi de bu anlamda yerinden gözlüyor. “Benim tablolarımı ters çevirdiğim gibi Lenin de Rusya’nın altını üstüne getirdi” diyor. Hayatım, Chagall’ın yaşamından küçük ve önemli bir kesit. Kitapta yirminci yüzyılın başındaki sancılara bakan Chagall’ın, bir ressam olarak ete kemiğe bürünüşü ve kendisini çocukluğundan itibaren yorumlayışı yer alıyor. Geleceğine yön verecek bütün ayrıntıları, çizimlerindeki gibi farklı bir biçemle sunuyor bize. Ressamlığı kadar yazarlığını da konuşturuyor. “Boyanmış bir yüzeye” benzettiği cümleleri, anlaşılırlığı yanında sadeliğiyle de etkileyici. “Ruhunda fokur fokur kaynadığını” söylediği, 19171922 arası da cabası... Hepsini bir araya getirdiğimizde kitapta, işine tutkuyla bağlı ve kendisini sevdiren bir sanatçı var karşımızda. n Hayatım/ Marc Chagall/ Çeviren: İsmet Birkan/ Jaguar Kitap/ 194 s. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar l Yayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 325 Şubat 2016 OKURLARA Urumeli’nden İzmir’e 2 016 başında yayımlanan yeni romanı “Yedinci Bayrak: Urumeli’nden İzmir’e” ile yazarlık yaşamının temel izleklerinden biri olan göç olgusuna, zaman ve mekân değişimiyle geri dönüyor Ayla Kutlu. Bir göç anlatısı olan “Yedinci Bayrak”ın göçmen nüfusu kalabalık olmakla birlikte, metnin merkezindeki “göçmen kuş” Hasret adındaki karakter. Kutlu’nun romanını Dilek Direnç değerlendirdi. Toplam otuz kısa öykü ve şiirin bir araya geldiği “Kırılgan Şeyler”, Neil Gaiman’ın Türkçede yayımlanan ilk ama kendisine ait ikinci öykü derlemesi. Bu derlemede de yazar, romanlarında, çizgi romanlarında, hatta çocuk kitaplarında yakaladığı havayı birkaç sayfa içerisinde vermekten geri kalmıyor. Erdal Alova “Birinci Çoğul Şarkı”da, Kibele’den Mithras’a Anadolu Gizemleri’nin etkili olduğu bir coğrafyada yaşanan gizli tarihi, resmî tarih karşısında şiirle deşifre ediyor. Alova, özel adların ve tarihlerin yer almadığı bir karşıtarih yaratıyor. Alova’yla “Birinci Çoğul Şarkı”yı konuştuk. Öykülerini topladığı kitabı Münhal’den sonra bu kez bir romanla okur karşısında Ekin Can Göksoy: “Epope Tatavla”. 1933 Türkiyesi’nde geçen, renkli gece hayatlarının, gazinoların, flapper’lerin, edebiyat ve müzik sosyetesinin büyülü romanı “Epope Tatavla”. Tatavla’nın anlatılmayan destanını yazmaya çalışan genç kimyager Mahir’in zaman zaman âşık olduğu kadınlarla sekteye uğrayan yolculuğu anlatılıyor romanda. Kitabı Eray Ak tanıtıyor. Bol kitaplı günler... [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle