Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nedim Gürsel’den yeni öyküler Yalnızlığın elli tonu Nedim Gürsel kitaptaki öykülerinde ne denli anlatıcıya, başka birisini anlatmasını söylemişse de, kendisini anlatmaktan kurtulamamış ve “Tehlikeli Sevişmeler”, “otobiyografik öyküler”e dönüşüvermiş... r Cüneyt AYRAL rinin Elli Tonu diye bir kitap yayımlandı geçtiğimiz yıl. Yer yerinden oynadı, kitabın devamı da geldi, filmi de yapıldı. Aylarca en çok satanlar listesinde durdu, kitapçılarda da hem en çok satanlardaydı hem de kasaların önünde kuleleri vardı. Yalnız Amerika ve Avrupa’da değil, Türkiye’de de durum aynıydı. Grinin Elli Tonu’nda, adam kadınla sevişirken onu aşağılıyor ve sadomazo ilişkiler geliştiriyordu. Kamçılamalar, elini ayağını bağlayarak sevişmeler, seviştikten sonra yok saymalar vb... Demek ki okur bu tür kitapları seviyor, anlaşılan o ki okur, ya kendi içinde bulunduğu durumu, yaşantıyı okuduğu zaman yalnız olmadığını öğrenip seviniyor ya da bilmediklerini, sevişmenin elli türlüsü olduğunu bu tür kitaplardan öğreniyor. Benim, bir travestinin aşk hayatını anlattığım Gümüş Gölge kitabım (Bence Kitap, 2011) bin tane bile satmadı. Oysa orada da hayli ilginç ve farklı sevişmeler vardı, bana sorarsanız Grinin Elli Tonu ile rahat yarışacak bir kitaptır o, çünkü aynı şeyleri elli kere tekrarlamadan olduğu gibi anlatmıştım o kitapta ama arkasında sermaye, büyük bir yayınevi yoktu... anımsamıyorum ama sanıyorum en sevdiğim romanı olan “Resimli Dünya” hakkında yazarken, Nedim’in kadınlarının hep aynı jartiyerli çorabı giydiklerini ve hep aynı şekilde onu gösterdiklerini söylemiş, kadınlarla olan o çok yoğun ilişkilerini daha renkli anlatmasını istemiştim. Belki de bu yüzden yıllar sonra Tehlikeli Sevişmeler kitabını yayıma hazırlarken okumamı istedi. Bana sorarsanız kitabın adının “Yalnızlığın Elli Tonu” olması gerekiyordu, çünkü Nedim sevişmelerini anlatmıştı anlatmasına ama aslında hayata olan kırgınlığını, kadınlara olan güvensizliğini ve yapayalnızlığını avaz avaza bağırdığı bir öyküler toplamı olmuş kitap. Nedim Gürsel edebiyattaki ilk ödülünü Türk Dil Kurumu’ndan öyküleri ile almıştı (1976), yani onun romancılığı daha sonradır, aslında hikâyecidir. Bunu anımsatmamın nedeni, yeni kitabındaki öykülerinin kurgusuna ve yazınsal değerine dikkati çekmek içindi. Nedim Gürsel’in kitaplarında, özellikle deneme ve gezi yazılarında hep başka yazarlara göndermeler yaptığını görürsünüz. Göndermeler yazarın üslubunun bir parçasıdır. Tehlikeli Sevişmeler’de de bu alışkanlığını farklı bir şekilde göstermiş ve göndermelerini şarkı sözlerine yapmış. Ancak yazar bu öykülerinde ne denli anlatıcıya, başka birisini anlatmasını söylemişse de kendisini anlatmaktan kurtulamamış ve Tehlikeli Sevişmeler bana kalırsa “otobiyografik öyküler” oluvermiş. TEHLİKELERLE DOLU AŞKLAR Yıllar önce yayımladığım, “Kostantıniyye Haberleri Gazetesi” için onunla yaptığım bir söyleşide bana, “İstanbul artık döndüğüm değil, gittiğim bir şehir oldu” demişti. Kitabın ilk öyküsünde yazar: “Yıllar önce uzak bir ülkede, artık döndüğü değil gittiği bir yer olan kendi ülkesinde, yine böyle sarışın bir kadının kullandığı” diye yazıyor. İster istemez ele vermemiş mi kendisini? Şiir kitaplarını okuyup “anlamadım” diyenlere her zaman söylediğim bir söz var. Şiir, şairinin ne demek istediğini anlamak için değil, o şiirin sizde yarattığı duygu ve anlamı sezmek için okunmalıdır.” Nedim Gürsel’in tehlikelerle dolu aşklarını anlattığı yeni kitabını da bu doğrultuda okumakta yarar var. Çünkü, yazarı “şahsen” tanımıyor ve onun özel hayatı hakkında az şey biliyorsanız ya da hiç bilmiyorsanız, o zaman bazı öyküleri kavramakta zorluk çekebilirsiniz. Yazar kitabında gerçekte olanları, olmayanları, kafasında kurduğu tüm fantezileri, gezip gördüğü, dolaştığı yerlerin doğası içinde anlatıyor. Kitaptaki bir öyküde: “Düşüp kalktığı, hiçbir zaman tutamadığı, tutunamadığı kadınlar” diyor. Ardından aynı öyküde “Aşkın değil arzunun nesnesi olarak gördüğü, boşlukta bulutlar gibi dağılan, ne kadar onun olsalar da kendilerini tümüyle ele vermeyen kadınlar” diyerek, hem kadınları “düşüp kalktığı insanlar” olarak görüyor hem de bir türlü onlara tutunamamanın sancısını dillendiriyor. Pek çoğumuzun yaşamında başından geçen bu türden sıkıntıları kendi öznel yaşamından örneklerle anlatarak belki de Grinin Elli Tonu kitabının yazarının yaptığını başka bir açıdan yapıyor. Nitekim “İmbat” adlı öykü, Nedim Gürsel’in son yıllarda yaşamış olduğu, yaşamayı sürdürdüğü sıkıntılı yalnızlığının, güvensiz ilişkilerinin, kadınlarla olan beraberliklerinde “tutamamak ve tutunamamak” hallerinin öyküsüdür. Geçmiş yıllardaki konuşmalarımızı anımsadığımda, genç karısı ile evlenmeden önce ona, yazarların evlenmelerinin pek de akıllıca olmadığını söylediğimi gün gibi anımsıyorum, oysa o Aragon’un yaşamını didik didik etmiş bir yazar olduğu halde, yeniden evlenmekte ısrar etmişti. Bugün Tehlikeli Sevişmeler’i okurken sık sık aklıma takılan, bir Paris kahvehanesinde Aragon ve Elsa’nın ilişkilerini anlattığı gün geliyor aklıma. Elsa, Aragon’a o kadar çok çektirmişti ki ondan sonra Aragon, kadınlardan vazgeçmişti! KENDİNİ ELE VEREN YAZAR Nedim Gürsel’i tanıyanlar, bilenler onun “leyleği havada görmüş” olanlardan olduğunu bilirler, hiç durmadan seyahat eder, ya bir kitap fuarında imza günü vardır ya bir üniversitede konferans verecektir belki de bir başka dilde daha kitabı çıkacağı için o ülkeye gitmiştir. İşte yeni kitabındaki öykülerinde bu seyahatlarin izlerine ve tabii yakınmalarına da rastlıyoruz. “Otel odalarında başka kadınlarla birlikte olsa da karşısındaki kadına dönüyordu her defasında. Öyleyse neden ‘hepdönen’e değil de ‘hepgiden’e çıkmıştı adı. Doğrusu anlamak mümkün değildi şu kadın milletini. Kalınca alışkanlıktan, tekdüzelikten yakınırlar, gidince yalnızlıktan” derken bir noktayı atlamış yazar, onun döndüğü kadın “öykülerden anlaşıldığına göre” tek değil ki! Nedim Gürsel’in romanlarına baktığınız zaman, her birisinin ciddi bir araştırmanın, uzun bir okuma sürecinin ve ciddi bir gözlemin sonunda ortaya çıktığını görürsünüz. Bu onun biliminsanı olmasından kaynaklanan ve merak duygusunun çok gelişmiş olmasının bir ürünüdür. Bu kere, öykülerini bir araya toplarken yapılması çok zor bir işe girişmiş ve kendi yaşamını sorgulamış yazar. Tam ve doğru yanıtları bulup bulamadığı konusunda pek emin olmasam da başka insanlar üzerinden anlattığı öykülerinde, sık sık kendisini ele veriyor. “Paris’te Bir Yaz Sabahı” adlı öyküsünde geçen “Okumak, yazmak ve sevişmekten ibaretti hayatım” cümlesi bu kitabın hüznünün, yazarın yalnızlığının, bunca kadın arasındaki sahiplenilmemişliğinin altını çizen bir cümle olarak çıkıyor karşımıza. Yazar kitabında “Ve dünyayı böyle yalnız, doyumsuz değil, içime çekebileceğim derin ve mavi göklerin altında sevdiğim kadınla dolaştığımı hayal ettim. Tanrım ne çok kadın girdi hayatıma! Ama hiç biriyle gerçek beraberlikler kuramadım.” diye yazıyor. Buradan anlaşılan, “ne çok kadın”ı seçerken hep doğrusunu seçtiğini, doğrusuna rastladığını ama kendisinin onları elinde tutamadığını söyleyerek, kadınları yeniden yüceltiyor. Tüm kitap boyunca, bir öykünün satırları arasında, o öyküdeki “asıl adamın” yanlış bir kadını seçtiğini söylemesini beklediysem de bulamadım. Belki de Nedim Gürsel’in yalnızlığındaki elli tonun arasına düşen gölge de budur, kim bilir? n Tehlikeli Sevişmeler/ Nedim Gürsel/ Doğan Kitap/168 s. K İ T A P S A Y I 1336 G NEDİM GÜRSEL’İN KADINLARI Nedim Gürsel’in yeni kitabı Tehlikeli Sevişmeler’e gelince... Nedim Gürsel’i 70’li yıllarda, Ankara’da tanımıştım. Oluşum Dergisi’nin sahibesi Hayrünnisa Kadıbeşegil’in evinde bir yemekteydi. O günden sonra sürekli olarak izledim ve yakın arkadaşım oldu. Ancak ikimiz de birbirimizi eleştirirken, hep arkadaşlık gömleklerimizi çıkartıp oturduk daktilonun başına. Bir keresinde, şimdi hangi kitabıydı S A Y F A 4 n 2 4 Nedim Gürsel, öykülerini toplarken zor bir işe girişmiş ve kendi yaşamını sorgulamış. E Y L Ü L 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T